30 Eylül 2014 Salı

Horasan Örgütü hiç olmadı ki…




Bülent Esinoğlu




Horasan Örgütü hiç olmadı ki…

Duymuşsunuzdur, ya da okumuşsunuzdur.

ABD savaş makinesi (medyası) tarafından, IŞİD’dan daha canavar, daha tehlikeli olarak bir örgüt adı ortaya atılmıştı.

Horasan Terör Örgütü.

Hatta Horasan Örgütünün lideri, ABD hava saldırılarında öldü diye güya IŞİD açıklama yapmıştı.

Bunların hepsinin Amerikan uydurması olduğu açığa çıktı.

Tabi bir örgüt uydurunca, ona bir de lider bulmak gerekiyor. Hosran’ın lideri de, El Fadi olmuştu.

Amerikan Ulusal Güvenlik Teşkilatından kaçıp, Rusya’ya yerleşen Edward Snovden, böyle bir örgütün hiç olmadığını, bunun bir ABD uydurması olduğunu dünyaya açıkladı.

Benim için bir sürpriz olamadı.

Bizlerle yapılan psikolojik savaşları anlamaya çalışırken, neyin Amerikan uydurması neyin gerçek olduğunu anlar olduk.

Hatırlarsınız.

Irak işgalinden önce, Saddam’ı kötülemek için ham petrol kuyularına düşmüş kuşların resimlerini göstermişlerdi.

Bu görseller, ABD müttefiklerini “kitlesel imha silahları var” yalanına ikna etmek için yapılıyordu. 

Aradan bir zaman geçince, bu görüntülerin sahte olduğu, bir petrol tankerinden akan birikintilerin içindeki kuşlar olduğu anlaşıldı.

Benzeri bir psikolojik savaş Amerika’nın IŞİD hava saldırılarına başlamadan önce uygulandı.

Gazetecilerin kellesi kesiliyor. Kesen kişi Londra İngilizcesi ile konuşuyordu.

Bunların hepsi yeni bir psikolojik savaştan geçtiğimizi gösteriyor.

IŞİD’ın gaddarlığını abartarak sürdürülen bir psikolojik savaş.

Peki, buna emperyalizmin neden ihtiyacı var?

Müttefik ülkelerin halklarının ikna edilmesi için, bu psikolojik savaş gerekiyor.

Çünkü ABD, halkların üzerine boşalttığı bombalara, haklılık kazandırmak ve meşrulaştırmak için, bu psikolojik savaşı yapıyor.

Horasan Örgütünü önce yaratıp, sonra da imha etmek te buna dâhildir.

Daha cani bir örgüt yaratacaksın ki, IŞİD’a karşı yürütülen saldırı meşrulaştırılsın…

Velhasıl ne yapıp edip, saldırıyı kabul etmeyen insanları kabul eder hale getireceksin.

Aslında bölge ülkelerinin çözmesi gereken bir sorunu, ABD’nin çözüyor olması(aslında bir çözüm yok da…) bölge ülkelerini birbirlerine düşman olmasını sağlamaktadır.

IŞİD terörü ile gerçekten baş etmek isteyen bir irade, önce Suriye devleti ile işbirliği yapar.

Bir devleti ortadan kaldırarak, işgal ederek, terörle mücadele olmaz.

2003 de, Irak ordusunun dağıtılması, yani devletin ortadan kaldırılması ve yeniden devlet kurulması, nasıl da, terörü çoğalttığını bize göstermiş oldu.

Demek ki, ABD’nin yaptığı gibi bir devleti terörist devlet ilan edip, sonra o devleti ortadan kaldırmanın, bir çözüm olmadığı, hatta kaos’u çevredeki ülkelere yaydığı ortadadır.

Afganistan’da, ABD’nin sözde terörle mücadelesi, yeni sorunlar yarattı.

Şu anda Suriye’de yaşanan olayın benzeri Pakistan da yaşanmaktadır.

Afganistan’dan Pakistan’a bulaştı. Aynı, Irak’tan Suriye’ye bulaşması gibi.

Eğer uyanık olup ABD’nin bu saldırılarını halkımız nezdinde bilince taşımazsak, Irak ve Suriye’den bize sirayet edeceği kesindir.

Zaten asıl hedef de; Türkiye’dir.

Amerika ve Batı içine düştüğü krizlerden çıkmak için savaşın dışında çıkış bulamamaktadır.

Ellerinden gelse, orta doğuda devlet bırakmayacaklar. Ancak görünen odur ki buna güçleri yetmiyor.

Yetseydi, Suriye’ye ve Irak’a kara gücü çıkaracaktı.

Terör örgütleri kurup, onların üzerinden vekâlet savaşları yürütmek zorunda kalmaktadır.

Bunun da sonu elbet gelecek.

Aslında ABD en büyük çıkmazını yaşıyor.

Umarız siyasi iktidar bu tuzağa düşmez. Düşerse de zaten kendisi de kalmaz.

IŞİD evleri Türkiye'yi sardı




Ali Serdar Bolat             30 Eylül 2014

Her şey Tayyip Erdoğan'ın ve AKP Hükümetinin bilgisi dahilinde.
Vahşiler başta büyük şehirler olmak üzere Türkiye'nin hemen hemen her şehrinde IŞİD evleri kurdular.

Lüks semtlerde ve villalarda yaşıyorlar.
700 camiyi büro yaptılar. Hacıbayram Camisi açığa çıkınca Tayyip Bey'in kızıp köpürmesi bu yüzden.

Aydınlık, 25 Eylül 2014

Büyükşehirleri silah ve bomba deposuna dönüştürdüler. MİT'in Hükümete sunduğu 100 sayfalık IŞİD Raporu'nu Alman Bild gazetesi açıkladı. Böylece Aydınlık'ın daha önce vermiş olduğu haber doğrulanmış oldu.

AKP Hükümeti'ne sunulan 100 sayfalık raporun önemli noktaları şöyle:
Artık IŞİD'i kontrol edemiyoruz. IŞİD çok güçlendi.
Ankara, Adıyaman, Eskişehir, İzmir, Konya, Şanlıurfa ve Hatay'da IŞİD'in silah depoları var. Cihat ilan edildiğinde bu silahlarla suikastlar yapılacak.

Özellikle kenar semtlerdeki lüks villalara yerleştiler. Yanlarında kadınlar da var. Genellikle yan yana ve çok sayıda villa kiralıyorlar. Birisini büro yapıyorlar. Diğer evlerde ne yaptıkları bilinmiyor. En büyük yerleşkelerinden biri Kızılcahamam.

Tercih ettikleri diğer yerleşim yerleri de lüks semtlerdeki lüks konutlar. Yan yana, üst üste daire kiralamaya özen gösteriyorlar. Türkiye'nin her tarafını IŞİD evleri sarmış durumda.
Ulaşım için camları filmlenmiş minibüs kullanıyorlar.

700 caminin yakınında bürolar kurdular. Yatsı namazından sonra camide toplantı yapıp militan devşiriyorlar. Karadeniz illerinde görüldüğü gibi camilerde vaaz bile veriyorlar.

Aydınlık'a konuşan güvenlik birimleri, Hükümet güvencesi sayesinde vahşilerin çok rahat hareket ettiğini söylediler:
"IŞİD militanları o kadar rahat ki, sakallarını kesmeye, kıyafetlerini değiştirmeye bile gerek duymuyorlar. Ankara, İstanbul, Konya'da ve Gaziantep, Hatay gibi sınır illerinde ellerini kollarını sallaya sallaya faaliyet yürütüyorlar"

Aydınlık, 29 Eylül 2014


Haydarpaşa'nın Avrupa'daki Çağdaşları

Haydarpaşa Tren İstasyonu'nun işlevinin ne olacağı tartışmaları sürerken, sadece görülmesi gereken yerlere giderken uğranan bir nokta değil, kendileri de bir o kadar görülmeye değer olan Avrupa'daki tarihi tren istasyonlarına göz atmaya ne dersiniz? 

Avrupa'nın tarihi tren istasyonlarının günümüzde işlevi sürdüren ve değişim geçiren örnekleri, Haydarpaşa'nın çağdaşlarının her birisi yapıldığı dönemin mimari üsluplarını yansıtıyor.

Gar d'Orsay-Orleans

Fransız Hükümeti 1900 Dünya Fuarı'nın öncesinde, daha merkezi bir alanda bir gar binası inşa etmek için 1897 senesinde Lucien Magne, Emile Benard ve Victor Laloux isimli mimarları görevlendirdiler. 1900 senesinde açılışı yapılan Gar d'Orsay, 1939 yılına kadar güneybatı Fransız demiryolu ağının ana noktası oldu. Ancak bu tarihten itibaren istasyon sadece banliyölere hizmet ederken, modern trenler ve ray sistemi için platformları çok dar kaldı. İkinci Dünya Savaşı'nda ise gar binası posta merkezi olarak kullanıldı. Sonrasında ise Orson Welles'in "The Trial" başlıklı filmi gibi birçok seti ağırladı. 1973 senesinde otel binası kapatıldı. 1975'te Müze garın müzeye çevrilmesi gündeme geldi ve karar resmi olarak 1977 senesinde alındı. 1978 senesinde tarihi yapı olarak tescillenen istasyon, 1986 yılında renovasyonu yapılarak 19. yüzyılın son yarısının sanat geçmişi barındıran bir müze olarak kamuya sunuldu.

St Pancras International, Londra

İster adaya gelmek için Eurostar ile yolculuk yapmış olun, ister barda bir bardak şampanya ile kendinizi şımartacak olun, restore edilmiş, parlak St Pancras, Londra'nın görülmesi gereken yerlerinden biri. Bir zamanlar dünyanın en büyük kapalı alanı olan, günümüzde ise dudak uçuklatan tren istasyonu Barlow Tren Hangarı'nı, dolaşmak için istediğiniz zaman ziyaret edin.

Gare de Lyon, Paris

Gare de Lyon istasyonu belle époque mimarinin günümüze ulaşan en muhteşem örneklerinden. Ayrıca şaşılacak derecede çok bezemeli Le Train Bleu de şüphesiz dünyadaki istasyonlarda yer alan en iyi restoran. Cephede asılı olan denizcilik, buhar, elektrik ve mekaniği sembolize eden çıplak heykelleri de incelemeyi ihmal etmeyin.

Centraal, Antwerp

Brüksel'in Midi Station'ını mütevaziliğine kanmayın, Belçikalılar da diğer Avrupa ülkeleri gibi büyük terminallar inşa ediyorlar. Bunların en önemlisi ise mermer ve camdan inşa edilmiş, son zamanlarda restore edilen, Demiryolu Katedrali olarak da tanınan Centraal İstasyonu. Burada nereye bakacağınızı şaşırıyorsunuz, devasal kubbeye mi, tonozlu tavana mı yoksa çarpıcı şekilde geniş bir alanı kaplayan merdivenlere mi? Burası aynı zamanda 30 dükkanıyla bir elmas galerisine de ev sahipliği yapıyor ve şehrin mücevher ticareti mirasına da göz kırpıyor.

Santa Lucia, Venedik

Venedik'i ilk görüşteki etki gibi bu istasyondan çıkan ziyaretçiler de (ben de dahil olmak üzere) tekrar tekrar bu 1950'lerin istasyon binasına girip sonrasında güneş ışığına çıkıp etrafta dolanıyorlar. Mucize bir anda gerçekleşiyor. Venedik araba sesinin olmadığı, kayıkların motorlarının sesinin yer aldığı ve kanalların yanlarındaki tur gruplarının bağırtılarıyla aniden gerçekliğe bürünüyor. Yazları sıcak ve yapış yapış, aynı zamanda da kalabalık olan istasyon dünyanın harikalarına açılan bri kapı. Her ne kadar 1950'lerin salonlarının ve platformlarının yenilenmesi gerekse de, burası trenle geçilen kıtanın en güzel yerlerinden birisi.

Hlavni, Prag

1990'larda Prag'a demir perde arkasından dramatik giriş gezginlerin nefesini kesen şeylerden biriydi. Hlavní nádraží'nin ihtişamı her ne kadar şehirden bir anayol ile kapansa da, yapı şehrin art nouveau hazinelerinden birisi. İstasyonun zengin dekore edilmiş lobisi ve süslü bezemeli tavanları muhteşem bir ilk ve son izlenim yaratıyor. Gar yapısı ise büyük bir yenileme çalışmasının arkasından yavaşça ortaya çıkıyor.

Keleti, Budapeşte

İngiliz mühendisliğinin altın çağına meraklı olanlar (kim değildir ki?) Budapeşte'nin sarayvari Keleti İstasyonu'nun çevresinde gezinmeli ve James Watt ve George Stephenson'ın heykellerini ziyaret etmeli. Bu çalışkan kaşifler demiryolunun altın çağında buhar teknolojsini sadeleştirip mükkemmeliyete kavuşturdular.

Santa Maria Novella, Floransa

Hiçbir zaman gelmeyecek birini bekleyeceğiniz türden bir yer olan Floransa'nın Santa Maria Novella'sı tüm zamanlara yayılan Floransa'nın sanat, mimarlık ve yemeklerinin birkaç günlüğüne keyfini sürecek ziyaretçiler için biraz sürreal bir ilk tanıtım oluyor. Bu Mussolini'nin onayıyla yapılan faşist döneme ait bir yapı. İşaret kutularından istasyon saatlerine kadar modernist. Platform yanında yer alan Yahudilerin kamplara yerleştirilmek için sevkiyatı adına yapılan anıt ise İtalya'daki faşist dönemin bir hatırası.

Rautatieasema, Helsinki

Eğer bir istasyonun devlet başkanına ait ayrı bir süiti varsa, bilirsiniz ki bu bina özeldir. Fin granitiyle kaplanmış olan yapının ön cephesinde ikonik bir heykel yer alıyor. Helsinki'nin bu ana tren istasyonuna 2000 senesinde cam bir çatı eklenerek aydınlatılması sağlandı.

Porte Dauphine, Paris

Paris'in Gare du Nord'daki War of Worlds art nouveau üslubundaki metro istasyon girişlerini gördüğünüzde bu üslubu etkileyici istasyonlar listenizden silmeyi düşünebilirsiniz. Tekrar düşünün. Porte Dauphine'e gidin ve Hector Guimard'ın rüya gibi tasarımlarını gerçeğe dönüştürdüğünü görün. Metro ağında bu girişlerden sadece iki tanesi ayakta kalabildi. Diğeri de en az bu giriş kadar görmeye değer olan Montmartre'deki Abbesses.

São Bento, Porto

Portekiz'e gelen ziyaretçiler, çoğunlukla Porto'daki São Bento İstasyonu'nun beklenmedik, başlı başına turistler için çekici unsurlar olan muhteşem freskleri ve duvar sergileriyle şaşkınlık geçirirler. Jorge Colaço'nun duvarları kaplayan eseri Portekiz tarihinden sahneler sergiliyor.