Halit Toprak

10 Nisan 2015 Cuma

Cüneyt Şaşmaz : "7 HAZİRAN KUMPAS'I" ORTADA!

7 Haziran 2015 seçimleri kapsamında manzara-i umumiye:
Gaflet, dalalet ve hatta göz göre göre İHANET!

Erdoğan diyor ki, üniter yapı'yı yıkıp yerine Başkan'lık sistemini getireceğiz!

Davutoğlu diyor ki, "büyük kürt ermeni" Başkanlık sistemi'nin dibacesini ben yazdım!

Demirtaş diyor ki, AKP ile kazan kazan oynuyoruz, Başkanlık sistemi üzerinden büyük kürt devletini kurmaya hazırız.

Bahçeli diyor ki, "Kendimizi kullandırmayız" adı altındaticani'lerle, barzan'gillerle koalisyon halindeyiz, Başkan Barzan'ın büyük kürt ermeni devletine imece yapıyoruz.

Yeni CHP'den laik'lik hassasiyeti olmayan Kılıçdaroğlu ağlıyor, Baykal oy'unu doğru kullanamıyor, Sarıgül yüzde 35 alır mısınız sorusunu cevap'sız bırakıyor!

Hal böyleyken utanmadan, ar'sızca, İzmir'den Aziz Kocaoğlu da diyor ki,"Atatürkçüyüz, PKK'ya, Gülen'e karışmayız!"
www.gercekgundem.com/yurttan-haberler/114268/ataturkcuyuz-kimseye-karismayiz

Soru şu:
İzmirliler, Aziz Kocaoğlu'nu, vatan'a ihanet etsin, İzmir'i PKK'ya, ticani'ye peşkeş çeksin diye mi seçmişler?!

Ne münasebet?!

Yani?!

Siyasal sistem çöktü!

Yani?!

Hırsız'ın, hain'in partisi olmaz!

Yani?!

Allah'la, Atatürk'le aldatanlar kol kola!

Yani?!

7 Haziran seçimleri kapsamında sandık'a gitmeden ortaya çıkan sonuç ortada:
NEO SEVR İHANET KOALİSYONU!
Şer koalisyonu!

Barzan & PKK; hem AKP ile hem de gülen CHP ile kazan & kazan oynuyor!

A'dan Z'ye "Söz'ün bittiği yerdeyiz".

Zehirli sarmaşık gibi "acem barzan ihanet", aziz vatanımın siyasal sistem'inin dörtbir yanını sarmış.

Vatandaş kandırılmak, uyutulmak isteniyor!

Ey Uğur Dündar, ey Yılmaz Özdil, ey Mustafa Balbay, ey Ertuğrul Özkök, ey Hikmet Çetinkaya kendinizi güvende hissediyor musunuz?!

PKK ile işbirliği yapılan yerde huzur olur mu?!

Alsancak'ı PKK, Büyükşehir Belediyesi'ni Gülen'in adamları bastı!

"Pollyanna Kocaoğlu" BOP'un şirinleri gibi "PKK'ca konuşmaktan bir zarar gelmez" diyor.

Hasılı:
Atatürk diyor ki:
“Bozgunculuk yapacak insanlara hoşgörü ve büyüklük göstermek; bir milletin mutluluğuna, şerefine, namusuna göz dikmiş insanlara hoşgörü  göstermek olur ki, hiçbir zaman, hiçbir kişi  buna müsaade edemez.

Hiç kimse buna müsaade etmek hakkına sahip değildir ve siz de olmamalısınız.”

Bir diğer deyişi:
“Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz.
En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”
Mareşal Mustafa Kemal Atatürk

Hal böyleyken, yeni CHP'nin kafası'nın Atatürkçü kafası olduğunu kim iddia edebilir?!

Siyasal laik vatandaşta "Akıl tutulması" diyelim.

Erdoğan "gavur İzmir" deyince ayağa kalkanlar, Kocaoğlu "PKK ile F'ticaniler ile işbirliğindeyiz" deyince neden suskun?!

Laik İzmir de, genel başkan "otur"deyince oturan "sus" deyince sus'an kukla'lara mı dönüştü?!

Kaldı ki, PKK ne zaman silah bırakacağını açıklamış ve/veya devlet iddiasından vazgeçmiş!?

"Yeni Anayasa" üzerinden inşa edilmek istenen büyük kürt devleti kurmacası orta yerde dururken, CHP'de yapılan "ön seçim" de neyin ön seçim'i?!

Demokrasinin ırzına geçilirken,laik'lik tasfiye edilirken "üç maymun" oynayanlar, önseçim üzerinden gelince, seçilince büyük kürt ermeni devleti daha bir meşru mu olacak?!

Şaka mısınız nevbahar havasında?!

Yani?!

Gazi, hamaset yaparak vatanı kurtarmadı, yeni CHP hamaset üzerinden büyük barzan devletini kurdurabilir mi?!

Devlet kurmak isteyen Türk Milleti'ne meydan okuyor demektir, kılıç çeken kılıç'la ölür!

Başka?!

Kocaoğlu'nun deyişi ile laik'lik hassasiyeti olmayan yeni CHP'nin; PKK & Gülen & Barzan hassasiyeti var!

İrtica'cısı, terörist'i, İzmir'de "sözde Atatürkçü" CHP'nin kanatları altında ise o zaman cevabı aranması gerekli soru'lar ortada:
Türk'ler İzmir'de güven altında mı?!
Laik'ler İzmir'de güven altında mı?!
Gavur diye tarif edilen eski ahit/yeni ahit'çiler İzmir'de güven altında mı?!
Levanten'ler?!

Demem o ki:
Atatürk'ün Partisi CHP, 1940 öncesinde kaldı.

Atatürkçülük hiçbir siyasi partinin tekelinde değildir.

Allah nasıl hepimizin Allah'ı ise Hz Muhammed nasıl hepimizin peygamberi ise Atatürk de partilerüstü, hepimizin Atatürk'ü.

Yarış, siyasal sistem içinde hangi parti Atatürk'ün emanetini taşımaya daha yakın, daha makul üzerinden yapılmalı!

Atatürk'ü, yeni CHP'nin tekel'ine vermek, marjinalleşitirmek, ticani narko koalisyona ortak etmek; Allah'a şirk koşmak gibi Atatürk Türkiyesi'ne ortak koşmak anlamına gelir ki, cezası "çin işkencesi"nden mukaddem, ölümlerden en zalim olan ölüm'ü beğen'dir.

Demem şu ki:
Hatay düştü, eşzamanlı Paris/Londra/İzmir de düştü.
İstanbul güven'de mi?!
İsrail?!
Baştankara?!

Ezcümle:
7 Haziran seçimleri başta Londra, Paris olmak üzere Avrupa'nın güvenlik'ini tehdit ediyor.

Yeni CHP, laik'lik karşıtı eylemlerin odak'ındaki diğer parti!

PKK ile iş'tutandan Atatürkçü olmayacağı gibi "medeni" de olmaz!

Neo 11 Eylül süreç'i kapsamında,baştankara dart tahtasının odak'ında!

"Ama"sız bir süreç başlıyor.
Madem Kandil "İzmir" oldu, o zaman PKK ile mücadele her yerde!

Türkiye'yi PKK'ya peşkeş çekenler ölümlerden ölüm beğensin.

Atatürk Türkiyesi'nin Milyon'da 1'lerinin "Meşru müdafaa" hakkı kapsamında; kan akacak ise akacak, az'dan az çok'tan çok akacak!

FİNAL SÜREÇ'i: PKK TBMM'nin, İzmir'in, İstanbul'un göbeğine, IŞİD sınır'a bayrak dikti, 7 Haziran seçimleri tehirli?!
http://t24.com.tr/haber/isid-turkiye-sinirina-bayrak-dikti,291916

7 Haziran kumpas'ı ortada!
Söz'ün bittiği yerdeyiz.
http://ultra-turkler.blogspot.com.tr/2015/03/7-haziran-kumpas-veveya-krmz-yesil-chp.html

Gönderen Unknown zaman: 15:59 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR : LAİK ÜLKE OLUŞUMUZUN 78. YILI, KUTLU OLSUN!!!



Cumhuriyet’in temelinin laik bir dünya görüşüne dayalı olduğu hiçbir zaman unutulmamalı ve bu gerçek gözden kaçmamalıdır. Zira Türk halkı teokratik yönetimden çok acı çekmiştir. Geri kalışının nedenleri arasında bunun önemli bir yeri vardır.
(1930, Kırklareli- Mustafa Kemal ATATÜRK)


Kadınlarımız; güzel ülkemizde 1934 de seçme ve seçilme hakkına kavuşurken,
İtalya ve Fransada 1946 da, İsviçrede ise 1971 de bu hakka kavuştular.

Değerli arkadaşlar,
10 Nisan 1928 de DEVLETİN DİNİ İSLAMDIR hükmü anayasadan çıkarıldı. 5 Şubat 1937 de 2115 sayılı yasayla yapılan Anayasa değişikliği sonucu Anayasamızın 2. maddesinde LAİKLİĞE yer verildi.Yani güzel ülkemiz Yüce Önderimizin Mustafa Kemal ATATÜRK sayesinde, 78 yıldır LAİK ÜLKE olarak dünyada anılıyor. 63 tane islam ükesi içindeTEK LAİK ÜLKE olan Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı olmaktan da gurur duyuyoruz.

7.03.1989 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından laiklik ile ilgili yapılan bir çağdaş tanımı bilgilerinize sunmak istedim. “Lâiklik; egemenliğe, demokrasiyle özgürlüğe ve bilgi bileşimine dayanan toplumsal bir atılım; siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisidir. Onurunu üstün tutarak bireye kişilik ve özgür düşünce olanaklarını veren, bu yolla siyaset-vicdan ayrımını gerekli kılarak vicdan ve dinsel inanç özgürlüğünü sağlayan ilkedir. Dinsel düşünce ve değerlendirmelerin geçerli olduğu dine dayalı toplumlarda siyasal örgütlenme ve düzenlemeler dinsel niteliklidir”.

Değerli arkadaşlar,
AB-D emperyalizminin akıl hocası Huntington’un 1996 da yazdığı kitabında, Yüce önderimizi reddetmemizi ve onun kurmuş olduğu demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan demokratik Türkiye Cumhuriyetinin yeniden bir İslam Cumhuriyetine dönüştürülmesini öneriyor. Ancak bu şekilde ülkemizin İslam ülkelerinin lideri olabileceğini söylüyor. Yani, AB-D emperyalizminin arzu ettiği gibi dünyada Müslüman-Hıristiyan karşılıklı bloklaşmasının bu şekilde sağlanabileceğini belirtiyor.

Gerçektende geçen bu süreçte, meydana gelen olaylar ve 80 ülke tarafından üretilen ve desteklenen IŞİD örgütü ile soğuk savaş döneminde kurulan El Kaide örgütü bu tespiti doğrulamaktadır. Ayrıca Müslümanlar arasında mezhep çatışmasına da neden olunmaktadır. Esas amaç, dünyada devamlı bir terör ortamı yaratmak ve AB-D emperyalizminin ekonomik gücü sayılan silah üretim şirketlerine müşteri bulmak ve onlara silah satmaktır.

Değerli arkadaşlar,
Sizlere, 2009 da laikliğimizin 72. yılında yazdığım yazımda, bazı laik olmayan ülkelerde kadın ve erkek arasında uygulanan medeni ilişkiler için aşağıdaki örneklerle dikkatinizi çekmek istemiştim. Yine bilgilerinize sunarım.

Umarım, güzel ülkemizdeki laiklik uygulamasının, kadın hakları açısından değerini ve önemini, özellikle kadınlarımız ve tüm yurtsever vatandaşlarımız paylaşır.

Sevgi ve saygılarımla (10.04.2015).
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

LAİKLİK KARŞITI UYGULAMALAR
·         Suudi Arabistan’da 8 yaşındaki kızının 47 yaşındaki adamla evliliğinin feshi içinmahkemeye başvuran anne ret yanıtı aldı.(14.4.2009-Milliyet) Suudi Arabistan’daki bu kızın adı bilinmiyor.

Yukarıdaki fotoğrafta ise onunla aynı kaderi paylaşan kızın adı Roshan Kasem... O da 8 yaşında ... Yanında oturan 55 yaşındaki adamla nişanlandığını bilmiyor bile...

·         Bir başka olur Suudilerin düğünü  (26 Haziran 2008-Milliyet)



Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'ta yapılan toplu nikah ilginç görüntülere sahne oldu. 1.600 çiftin gıyabında evlendirildiği etkinlikte sadece damatlar vardı.

·         Abu Dabi’de de gelinsiz tören (27.07.2008 Milliyet)

Birleşik Arap Emirlikleri’nden Abu Dabi’de hükümet önceki gün 300 çiftin evlendiği toplu nikah töreni düzenledi. Abu Dabi’nin batısındaki Liwa’da düzenlenen ve yalnızca damatların katıldığı tören 4. Liwa Hurma Festivali’ne denk getirildi.



Gönderen Unknown zaman: 15:57 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

9 Nisan 2015 Perşembe

İşte Atatürk'ün hâkimi

Satır içi resim 1

Osman ÖZTUNÇ


ISRARLA OKUMANIZI ÖNERİYORUM !!!!!!

Yaşlı kadın yatağından kalktı.
Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu.
88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu.
...
Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. Abdestini aldı, saba
h namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı.
Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti.
Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı.
Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı.


Yaşlı kadın ‘Günaydın Anne, Günaydın Baba’ dedi. Usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı.
Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. ‘Günaydın Kocacığım’ dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı.
Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp ‘Günaydın Evlatlarım’ dedi.
Tüm çerçevelere kısaca göz atıp ‘Sizleri, hepinizi çok özledim’ dedi.

Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama ‘Bir taksi istiyorum’ dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının en büyük engeli olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu.

Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. ‘Patlama be adam’ dedi. Nihayet taksiye binebildi.
’Teyze hoş geldin’ dedi 25-30 yaşlarındaki şoför. ‘Nereye gidiyoruz?’
Kadın kısa bir sessizliğin sonunda ‘Tüm bir gün beni taşırmısın?’ diye sordu.
‘Sana 500 lira veririm.’
Adam küçümser bir gülümseme ile, ‘Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze’ dedi.

Kadın gülümsedi

‘O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?’

‘Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?’

‘Anıtkabir’e’

‘Anıtkabir’e mi?

‘Evet’

‘Tamam teyzeciğim’

‘Yaş kaç teyzeciğim?’

‘Seksen sekiz’

‘Maşallah Allah uzun ömür versin teyzeciğim’

‘Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum’

‘Haklısın teyzecim’


Taksi Anıtkabir’in kapısına gelmişti. Şoför ‘Teyzeciğim geldik’ dedi. Dalgın görünen kadın ‘Evladım burada yardımına ihtiyacım var’ dedi. ‘Benimle gel’ Adam şaşırmıştı. ‘Tabii teyze’ dedi. Kuşkulu gözlerle ‘Bizi buraya alırlar mı?’ diye sordu.

O ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak ‘Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?’ dedi ‘Hayır’

‘Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsun?’

‘Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme’

‘Ee o zaman’

‘Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben’

Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.

Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. Merdivenlere geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde

‘Nasıl çıkacaksın Teyze?’ diye sordu.

‘Her ay nasıl çıkıyorsam öyle’

‘Her ay geliyormusun?’

‘Evet’

Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu. Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti.
‘Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım’. Ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra, ‘Hadi gidelim’ dedi.

Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı.
‘Yoruldun mu Teyze’ dedi.
Kadın sustu.
Bir süre suskunluktan sonra ‘Evet hem de çok yoruldum’ diye cevapladı. Nereye gidiyoruz?’

‘Bankaya’!

Şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı kadının Atatürk’e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamadı.

‘Teyzeciğim bir şey sorabilirmiyim?’

‘Sor bakalım evladım’

‘Anıtkabir’de Atatürk’e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?’

‘Uzun hikaye evladım’

‘Olsun be teyze anlat ne olur’

‘Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. Bende ‘Adalet’ dedim. Bunun üzerine ‘Ne güzel ismin varmış’ dedi. ‘Okulu bitirince ne olacaksın’ dedi bana. Hemşire dedim. Oda ‘Güzel meslek ama bence sen Hakim ol ismine çok yakışır’ dedi. Ben kadından hakim olmaz ki dedim. Kaşlarını çattı, ‘Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaksın’ dedi .’

‘Sen ne dedin peki?’

‘Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim.’

‘Peki olabildin mi Adalet Teyze?’

‘Evet ben Cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.’

‘Vay be. Sende ne hikaye varmış Adalet Teyze’

‘Herkesin bir hikayesi vardır evladım. Herkesin hikayesi de kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin’ ‘Haklısın Adalet Teyze. Bu banka mı gelmek istediğin’?

‘Evet’!

‘Yardım edeyim mi? Bende geleyim mi?’

‘Hayır. Sen burada bekle lütfen.Bu arada adın neydi evladım?’

‘Osman teyzeciğim’

‘Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?’

‘Tamam teyzeciğim’!

Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin geldiğini
fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü.
‘Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür’ diye düşündü. Tam vaktinde bankanın önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.

‘Hoş geldin Hakim Teyze’

‘Çok uzun zamandır bana Hakim denmemişti.’

‘Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?’

‘Yok aksine hoşuma gitti. Sağol’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Seyranbağlarına’

‘Tabii’

‘Hakim Teyze çok yer gezmişsindir sen’

‘Tüm Anadolu’yu karış karış gezdik rahmetli kocamla’

‘Ne iş yapardı amca?’

‘Subaydı.’

‘Ne zaman vefat etti?’

‘1952′de’

‘Çok olmuş.Gençmiş’

‘Kore savaşında şehit oldu.’

‘Allah rahmet eylesin Hakim teyze’

‘ Sağol’

‘Seyranbağları’na geldik nereye gideceğiz?’

‘Sağa sap. İkinci binanın önünde dur.’

‘Tamam.Buyur Hakim Teyze.Geleyim mi ben’ ‘Yok bekle burada’

Osman beklemeye başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan görünen levhasına baktı. ‘Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu’ yazısını okudu. Anlam veremedi. ‘Bu kadın burada ne yapar ki?’ diye düşündü.

Yarım saat sonra Adalet hanım göründü. Yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın ‘Adalet Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin’ dedi.

Adalet hanım, buğulu gözlerle ‘İnşallah. Kızlara selamımı söyleyin. Bende onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın’ dedi.

Araba hareket etti.

‘Nereye Hakim Teyze?’

‘Hemen iki sokak öteye’

Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti.
Bu binada da ‘Ankara Seyranbağları Huzurevi’ yazıyordu.

‘Bekle beni’

‘Tabii Hakim Teyze’

Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp
öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım’ın gözlerinden akan yaşları fark etti.

‘İyi misin Hakim Teyze’

‘İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Cebeci Asri Mezarlığına’

‘Tamam’

‘Teyze nerelisin sen?’

‘Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke’ye döndük. Allah’a Şükür Babam’da sağ salim döndü savaştan.’

‘Sonra ne oldu?’

‘Liseye Aydın’a gönderdi babam. Orada Atatürk’le karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul’a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye’de okuyordu o zaman. Mezun olunca evlendik..’

‘Çocuğunuz var mı?’

‘Bir kızım bir oğlum vardı.’

‘Neredeler şimdi?’

‘Oğlum dışişlerinde çalışıyordu.’

‘Ne güzel’

‘1978′de Fransa’da Ermeniler öldürdüler.’

‘Üzüldüm Hakim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit oldu yani’ Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı vermesin.’

‘Amin. Ya kızın?’

‘O eşi ve çocukları ile İzmit’te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999′da depremde hepsi vefat ettiler.’

‘Allah rahmet eylesin.Boş boğazlığımla üzdüm seni Hakim Teyze kusura bakma’

‘Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım.Sen üzülme sağol’

‘Geldik Teyze’

‘Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.’

‘Hakim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.’

‘Yok beni alacaklar buradan’

‘Hakim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim.
Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350 ‘yi ona veririm. Gerisi kalsın.
Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.’

‘Çocukların var mı?’

‘İki tane ellerinden öperler.’
Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.

‘Adları nedir?’

‘Kemal ve Ayşe’

‘Oğlumun adı da Kemaldi.’

Sessizliğin ardından Osman’ın elindeki parayı ittirdi Adalet Hanım..

‘Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut.
Atatürk’ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla.
Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.’

Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi.
Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu.
Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı.
Osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla çalışamazdı.

Ertesi gün Ankara’da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti.
Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz gezdirdi.
Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı.
Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti:
’Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk Kadın Hakimlerinden Adalet YILMAZ’a ait olduğu belirlendi. Adalet YILMAZ’ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. YILMAZ vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek Seyranbağları’ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ’ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.’

Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar.
Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını.
Herkesin tek bildiği Osman’ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında
’Gökler bile sana ağlıyor’ diyerek ağladığıydı..
.
.
İşte bu günlerde de adalet ağlıyor.

 
--

Angaranın bağları da
parsel parsel yolları
ne zaman paralel oldun da
galdıramıyon kolları


Gönderen Unknown zaman: 22:05 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

Mustafa Balbay :YAZISINI ​​DOSTLARINIZLA PAYLAŞMANIZI RİCA EDİYOR..




        "TürkçeKuran-ı Kerimden korktunuz... 
        GERÇEK İslamiyetten korktunuz... 
        İslam dinini öğrenmekten korktunuz... . 
        Gerçek İslamı anlamaktan korktunuz... 
        Türkçe ezandan korktunuz.. . 
        Nutuk dan korktunuz... 
        Laik, çağdaş ve özgür TÜRK KADININDAN      korktunuz... 
        Sormaktan korktunuz... 
        Sorgulamaktan korktunuz... 
        Hesap sormaktan korktunuz.. 
        Hakkınızı aramaktan korktunuz... 
        GÖRMEKTEN korktunuz... 
        DUYMAKTAN korktunuz... 
        KONUŞMAKTAN korktunuz... 
        23 Nisandan korktunuz... 
        30 Ağustostan korktunuz... 
        29 Ekimden korktunuz... 
        Bağımsız ve şerefli TÜRK YARGISINDAN          korktunuz... 
        ANAYASA MAHKEMESİNDEN korktunuz... 
        Yargıtaydan korktunuz... 
        Danıştaydan korktunuz... 
        Cumhuriyetçilikten korktunuz... 
        Milliyetçilikten korktunuz... . 
        ULUS devlet olmaktan korktunuz... 
        ÜNİTER devlet yapısından korktunuz.. 
        Halkçılıktan korktunuz... 
        Devletçilikten korktunuz... 
        LAİKLİKTEN korktunuz...
İnkılapçılıktan korktunuz... 
CUMHURİYET gazetesinden korktunuz...
MİLLİYET'TEN,HÜRRİYET'TEN,SÖZCÜ'DEN,AKŞAM'DAN, KANAL D'den,STAR TV'den, ULUSAL KANAL'dan, Kanal B'den,Avrasya Televizyonundan( art) korktunuz...
Anıtkabir'den korktunuz...
Gazilerden korktunuz...
Şehitlerden korktunuz...
Hukuk devletinden korktunuz...
İstiklal Madalyasından korktunuz...
NECİP HABLEMİTOĞLU'NDAN korktunuz...
UĞUR MUMCU'DAN korktunuz...
Ahmet Taner Kışlalı'dan korktunuz...
Milli Egemenlikten korktunuz...
Tam bağımsızlıktan korktunuz...
Atatürkçü Düşünceden korktunuz...
Atatürkçü Düşünce Derneğinden korktunuz...
Türk Silahlı Kuvvetlerinden korktunuz...
10 KASIMDAN korktunuz...
Şerefli savcılardan korktunuz...
"Şu Çılgın Türkler"den korktunuz...
CHP den, DSP den, MHP den, Kamer Genç' ten korktunuz... 1 MAYISTAN korktunuz...
Hakkını arayan İŞÇİDEN korktunuz...
Hesap soran ÇİFTÇİDEN korktunuz..
Yılbaşı kutlamasından korktunuz...
1881 den korktunuz...
Zübeyde Hanımdan korktunuz...
Emin Çölaşan'dan korktunuz...
Bekir Coşkun'dan korktunuz...
Şehit çocuğunun gözyaşından,Gazimin kopan kolundan korktunuz...
Çağdaş ve dinamik TÜRK GENÇLERİNDEN korktunuz...
Alevilerden korktunuz...
Oktay EKŞİ'den,Yılmaz ÖZDİL'den,Uğur Dündar'dan korktunuz... Hayrettin Karaca ve Muazzez İlmiye Çığ'dan korktunuz...
YARSAV'dan,BAROlar'dan korktunuz... Doğrulardan, gerçeklerden korktunuz...
Monşerlerden korktunuz... .
ÖZGÜR İRADEDEN korktunuz...
14 Nisandan korktunuz...
İLHAN Selçuk'tan korktunuz...
Engellilerden korktunuz...
CUMHURİYET mitinglerinde güneş altında saatlerce dim dik duran 80 yaşındaki analardan korktunuz...
Necati Doğru'dan korktunuz...
Şapka ve Kıyafet Devriminden korktunuz...
"Atatürk Öldü Biliyor musun?" diye ağlayan minik kız çocuğundan korktunuz...
Atamın içtiği bir kadeh rakıdan korktunuz...
10.YIL MARŞINDAN korktunuz...
"Ne Mutlu Türküm Diyene" demekten korktunuz... Köy Enstitülerinden korktunuz...
Kemal Kılıçdaroğlu'ndan, Murat Karayalçın'dan korktunuz...
Harf Devriminden korktunuz... .
ULUS gazetesinden korktunuz...
ULUSALCI olmaktan korktunuz...
Mustafa MUTLU'dan,Ceviz Kabuğundan,Arenadan, 32.günden korktunuz...
Ormanlardan, ağaçlardan, akarsulardan, meralardan korktunuz...
Mimar ve Mühendis odalarından korktunuz...
TÜSİAD dan korktunuz...
Atatürk Kültür Merkezinden korktunuz...
Şerefli gazetecilerden korktunuz...
Vatanın bölünmez bütünlüğünü dile getiren Paşalardan,hakkını arayan subay ve astsubaylardan korktunuz...
Hainleri karın tokluğuna kovalayan uzman çavuşlardan korktunuz...
Başı açık ve namuslu Cumhuriyet kızlarından korktunuz...
"Türkiye Laiktir, Laik Kalacak" diye haykıran emeklilerden korktunuz...
Namazını,orucunu ve yardımını GİZLİ yapan Gerçek müslümanlardan korktunuz...
Kul hakkına saygı gösterenlerden korktunuz...
"ATATÜYK" diye gülümseyen 1,5 yaşındaki bebekten korktunuz...
ÇANAKKALE Savaşından korktunuz...
Bahriye Üçok'tan korktunuz...
Mustafa Balbay'dan,Ümit Zileli'den,Sesli Gazeteden korktunuz...
Atatürk resimlerinden, rozetlerinden korktunuz... .
Karga kovalayan sarışın çocuktan korktunuz...
Birlik olup,küsmeden, yılmadan ve boşvermeden 30 dakikasını geleceğine verip SANDIĞA GİDECEK milyonlardan korktunuz...
Sabih KANADOĞLU'NDAN, Vural SAVAŞ'tan,Yekta Güngör ÖZDEN'den korktunuz... .
Tüm ihanetlerinizi yaşlı ve yorgun gözlerle izleyen dedelerimizden, ninelerimizden korktunuz...
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER'den korktunuz...
Tarafsız ve onurlu vatandaşlardan korktunuz...
Oyunu yani namusunu SATMAYAN yurttaşlardan korktunuz...
Rüşvet yemeden,adam kayırmadan evine EKMEK götüren namuslu memurlardan korktunuz...
Bölücü HOCAEFENDİLERİN ellerini,eteklerini öpmeden sadece YÜCE ALLAHA kulluk eden milyonlardan korktunuz...
Gaziden korktunuz...
Gazi Mustafa'dan korktunuz...
Gazi Mustafa Kemal'den korktunuz...
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ten korktunuz...
KORKULARINIZDAN KORKTUNUZ!..
Ama ne acı ki daha fazla OY,daha fazla PARA,daha fazla İKTİDAR, daha fazla GÜÇ için YÜCE ALLAHI sömürmekten,kullanmak tan ve onun adına konuşmaktan KORKMADINIZ! .....Unutmayı n ki KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK! bu yazıyı okuyan, arkadaşım,anam, babam,teyzem, kardeşim,dostum, büyüğüm,küçüğüm;LÜTFEN yaklaşan seçimler ve bundan sonraki TÜM SEÇİMLERDE sandığa git ve OYUNU KULLAN...Yağmur, çamur deme...Al eline bir şemsiye, giy botunu ve ailen ile birlikte koş sandığa...Sende biliyorsun en fazla 30 dakikanı alır.. 4-5 yılda bir yapılan seçimler için 30 dakika nedir ki?
Bundan önceki seçim sonuçlarını incelediğinde seninde farkedeceğin gibi HER SEÇİMDE 7-8 MİLYON VATANDAŞ oy kullanmıyor.. .Tekrar ediyorum 7-8 MİLYON Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı..Yani nerede ise TEK BAŞINA bir İKTİDAR daha...Belki sende dönem dönem bu milyonların içinde idin...UNUTMA ki sandığa atılmayan HER OY "KORKAKLARIN" hanesine gidiyor..Tepki için sandığa gitmiyorum ya da boş atacağım diye bir olay yok..Çünkü tüm bunlar KORKAKLARIN ekmeğine yağ sürüyor...Bu mesajı yazdım çünkü sana İHTİYACIM VAR...İster SAĞ parti,ister SOL parti ya da MERKEZ...görüşün her ne ise..Ama lütfen TÜM SEÇİMLERDE SANDIĞA GİT...Rica ediyorum..KORKAKLAR bunu çok iyi biliyor...bir önceki seçimi hatırla...neden bazı kesimlerin TATİLE ya da MEMLEKETE gittiği Temmuz ayında oldu seçimler?..Çünkü o malum 7-8 milyonun rahatını bozmayacağını,sandığ a gitmeyeceğini biliyorlardı. ..ve haklıda çıktılar...işte aslında EN BÜYÜK DESTEKÇİLERİ biziz...ve tüm bunlar bizim SUÇUMUZ...
Basit ve küçük bir örnekle seninde tahmin ettiğin gerçeği dile getirmek isterim...Diyelim ki 100 kişi oy kullanacak.. Ve u 100 kişinin tamamının sandığa gittiğini varsayalım... sonuçlar açıklandı...A partisi: 30 oy (%30)...B partisi: 20 oy (%20)..olsun. .ancak bu 100 kişiden 20 kişinin sandığa gitmediğini varsayalım... .(Türkiyede her seçim olduğu gibi)...Yani seçmen sayısı 0 olsun...A ve B partisine yine aynı sayıda oy geldiğini varsayalım... bu sefer herşey aynı olduğu halde yeni seçim sonuçları şöyle oluyor; A partisi:( %37.5)...... B partisi: (%25)...yani fark giderek açılıyor...Milletvekil i seçimlerinde ise bu fark dahada acı bir boyuta geliyor...%10 barajının etkisi ve sandığa atlmayan ya da boş atılan oylar yüzünden 1 milletvekili çıkarabilen malum zihniyet AYNI OY SAYISI İLE 2-3 milletvekili çıkarıyor..sence bu adil mi?...
.Ankara Belediyesinde yaşanan skandallar malum..Tüm ülke izliyor..Ama şunuda unutma; Gökçeğin seçildiği dönemlerde yaklaşık 300 bin (300.000) kişi oy kullanmadı..Tahmin ettiğin gibi bu 300 bin seçmen oy kullansa idi Gökçek ve dolayısıyla skandallar olmayacaktı.. .Bu durum diğer iller içinde geçerli...Ve bu bir seçim başarısı olmadığı halde şenlik yapıp kutluyorlar. ..%10 Seçim barajı olduğu sürecede sandığa atılmayan her oy KORKAKLARA gidecek....Hal böyle iken gerçekten SANA İHTİYACIM VAR...
Bütün hayatımız boyunca Demokrasiye katkımız bütün seçimlerde bir kağıda bastığımız toplam yarım fincan mürekkep...hepsi bu işte...O tahta sandığa gitmek zorundayız... Eğer gitmezsek iş için, zamlar için,maaşlar için,özgürlük için,haklar için sesimizi çıkarmaya ya da meydanlara dökülmeye hakkımız bile yok..Çünkü oy kullanmayarak biz SİSTEMİN DIŞINDA kalmis oluyoruz...Hal böyle olunca tüm yapılanlara ses çıkarmayada hakkımız olmaz....Unutma! demokrasilerde OY SENİN NAMUSUNDUR.. .Biliyorum, biraz uzun bir yazı oldu ama dedim ya SANA İHTİYACIM VAR....
Senden bir ricam daha olacak...Bu mesajı e-mail ile dostlarına da göndermeni isterim....Çünkü 1 OY bile ÇOK önemli...Belki senin fikrini değiştiremem ama son sözüm şudur; artık ağırlığını KOY! sevgi ve saygı ile arz ederim. "
Mustafa BALBAY
Gönderen Unknown zaman: 21:56 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

Cüneyt Şaşmaz : VAZİYET



DEDİ Kİ: Bahçeli'nin kongre konuşmasını izledin mi?
DEDİM Kİ: İzledim.

DEDİ Kİ: Nasıldı?
DEDİM Kİ: Güzel konuşma ne var ki, senkron yok, yani ses ve görüntü yanyana yürümüyor.
Bahçeli'yi tanıyoruz, gaflet, ihanet!
Londra'da güvenlik kalmamış olmasa ağzını kimse açtıramaz.

DEDİ Kİ: Bu defa eski kadrolar yukarı doğru yükseliyor, ciddi değişim var.
DEDİM Kİ: İzli mermi olan isimleri temizliyorlar, parti şu an Gülen, Gül, Çiller'in kontrolünde.

DEDİ Kİ: Ama...
DEDİM Kİ: Yorma beni, size verilen bir görev var, Londra'nın güvenlik'i için burada güvenlik'i sağlamak.
Derin NATO operasyonu.
Bakalım yeni süreç'in Neo Abdullah Çatlı'sı kim olacak?!

DEDİ Kİ: Bu işin sonu ne olur?
DEDİM Kİ: Darbe olur.
28 Şubat yetmezse 12 Eylül.

DEDİ Kİ: Artık darbe olmaz.
DEDİM Kİ: Hala mı aynı MİT kafası.
Misal Allah her erkeğe üreme organı vermiş, misal falancaya desek ki, senin yerine hanım arkadaşınla ben yatayım ya da seninkini kullanma benimki ile işgörelim!
Saçma değil mi, kan çıkar.
İyi de kuzum, Allah herkese beyin vermiş, nedir bu siz'deki Allah'ın verdiği akıl'ı kullanmama inadı.
BOP'ta kendimizi kullandırmayacağız mavrası üzerinden MHP'yi kullanmayan kalmadı.
2012'de ne darbe, ne savaş, ne ekonomik kriz diyorlardı, büyük resim ortada.
PKK'lılarla bu defa Bahçeli'gilleri kucak kucağa yatırırlar.

DEDİ Kİ: Yok, kendimizi kullandırmıyoruz.
DEDİM Kİ: İyi o zaman, "Nevruz Türkler'in bahar bayramı" diyordunuz, PKK her yerde kutladı.

DEDİ Kİ: O zaman PKK, nevruz'un Türk bayramı olduğunu kabul etmiş demektir, zaten kürt diye bir şey yok!
DEDİM Kİ: MHP, "Pollyanna sendromu"na yakalanmış.
Nevruz sizin dediğiniz gibi olsun, o zaman ne diye pazar günkü kutlamalara katılıp kucaklaşmadınız.
Bayramı PKK'lılar, kürt vatandaşlarımız ile birlikte kutlamadınız.

DEDİ Kİ: Çok sert çaktın.
DEDİM Kİ: Anlamak istemeyeni hiçbir mantık ikna edemez.
Neden sahaya inip PKK'nın ayak bastığı her yere ayak basmıyorsunuz, nedir korkunuz?!

DEDİ Kİ: Korkumuz yok, 7 Haziran seçim sonuç'unu bekliyoruz?
DEDİM Kİ: Bahçeli'de bekleme bitmez?!
7 Haziran sonrası ne olmasını bekliyorsunuz?!
3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında Bahçeli'yi gördük, istifa etti, geri döndü.
Vatandaş bize muhalefet görevi verdi dedi, muhalefet yap deyince de TBMM'nin dışındayız deyip kaçtı.
AB'nin, AKP'ye tarih vermeyeceği ortaya çıktığında gidip Tandoğan Meydanı'nda miting yaptı, AB'yi istemeyiz diye.
22 Temmuz 2007 seçimleri aynı hikaye.
Gül'ün Çankaya'ya çıkma süreç'i.
12 Eylül referandum'u.
Ekmeleddin vb.
Bahçeli'de masal bitmez.
Ayıkmanız için illa ki iç savaş'ın çıkması ülkenin parçalanması mı gerekiyor.
Rolünüzü abartmayın ne Türkiye'yi kuran irade'siniz ne de devlet'siniz, siyasal kürtçülük yapan HDP'liler gibi sizler de siyasal Türk'çülük yapıyorsunuz.
Farkınız, PKK'lılar bu işi siz'den daha iyi yapıyor.
Siz'ler ise kaçıyorsunuz.
İstiklal Marşı "Korkma" diye başlıyor.
MHP'nin taban'ında sorun yok, mesele tavan'da!

DEDİ Kİ: Korkmuyoruz, PKK diye bir şey yok, bunlar "Ermeni Asala"nın devamı.
Beş bin yıllık tarihimiz.
DEDİM Kİ: Yedirtme şimdi beş bin yıllık tarihini.
Kara Kuvvetleri 2 bin yıllık tarihsel derinlik açtı!
TSK'ya operasyon yapıyorlar üç maymun'sunuz, ne beş bin yıl'ı.
BOP'taki mücadelede yoksunuz.
Ankara'da, 2007 öncesi MHP'nin bir avukatının isteği üzerine gerçekleşen görüşme sırasında genel durum'u anlattığımda dedi ki, "haklısınız ama biz öyle düşünmüyoruz. Aynı zamanda muhalefet yapacak kadar bizde para yok".
PKK'lılar parayı nereden buluyor devlet kurmak için.
BOP'ta zenginleşen, ülke kaybederken kazanan MHP'li BBP'li çok isim gördük.
Türkiye üzerine oynanan oyun'lar bitmez.
Siyasal kürtler "devlet kuracağız" diye uyuşturucu kaçakçısı oldu, siyasal Türk gençleri de vatan kurtarmak için uyuşturucu kaçakçısı yapıldı, hikaye aynı hikaye!
Londra, Paris güven'de değil!
Dış'tan içe büyük baskı var.
Bahçeli'nin misyon'u ortada.
Soru şu: Yeni süreç'in Neo Abdullah Çatlısı kim olacak?!
Siz'den mi çıkacak, BBP'den mi?!

DEDİ Kİ: Seçimleri bir atlatalım.
DEDİM Kİ: Ya seçimler olmazsa, büyük resim ortada.
Büyük Savaş'ın içinden geçiyoruz.
Oktay Vural ne demişti, ülkücü Fırat öldüğünde tanıyoruz, acımız büyük vb.
Eşi ölmeden önce de sakal'ı neden bıraktığını açıklamıştı.
Üslubu, konuşmaları gayrı ciddi, tiksinti verici.
Samimiyetsiz!
Basit soru: Fırat ne yaptı?!
Vatanına sahip çıktı, MHP'yi bir şey zannedip genç yaşta politika yaptı, neden Fırat'a sahip çıkmadınız, katillerini yakalamadınız?!
Gündem oluşturmadınız?!
Ortalığı ayağa kaldırmadınız!
"Aman oyuna gelmeyelim" diyorsunuz, bu nokta'da eşinin kendisini aldattığına inanmayan adam fıkrasını burada anlatmak yersiz.
Siz bu kafa ile gözünüz ile sadakatsizlik'i görseniz de "kendinizi kullandırmama adına" kendi kendinizi ikna edersiniz.

DEDİ Kİ: Fırat'ın katilini bulacağız.
DEDİM Kİ: Bu kadar kolpacıyı bu ülke tarihinde birarada görmedi.
MHP parti ise muhalefet görev'ini yapsın, MHP "Türkçü" bir hareket ise gizli kürtçülük, gizli ermenicilik yapmasın!
Yapana da ortak olmasın!
İhanete imece yapanlar da İsrail/İran makas'ında.

DEDİ Kİ: 7 Haziran seçimleri bir olsun...
DEDİM Kİ: Uzun laf'ın hülasası: Siz'leri önce reddeden Ekmeleddin İhsanoğlu'nu Davutoğlu AKP'den aday gösterebilseydi, meydanlarda vatandaş'a ne cevap verecektiniz?!

DEDİ Kİ: O zaman biterdik.
İşimiz zor olurdu.
DEDİM Kİ: Erdoğan da bitti, sizler de.
Sessiz gemi, ne bir mendil sallayan vardı ne de el sallayan!
Bu yolculuk son'a doğru yolculuk!
Pilot'u bir anda canlı bomba'ya, kamikaze'ye dönüştüren post modern bir harp bu!
Sizler hala at sırtında geçen savaş yılları anılarında kalmışsınız.
Çatlı da karate biliyordu, ölüm'den kaçamadı.
Allah adamın aklını almasın, Kıyamet'in arifesinde Londra & Paris üzerinden turizm işine sokar, emlak işine sokar, arazi işine sokar, oda'larda ışıksız vs.
Gül'dürmeyen son şaka'dayız.
Tebliğ esas, zorlama yok!
Herkes kendi yol'unda.

DEDİ Kİ: Bir şeyler başladı, biz'lere verilen bir misyon var sanki.
DEDİM Kİ: Biz söylesek dinlemezsiniz, NATO üzerinden talimat gelince ayaklanırsınız!
Derin Avrupa güvenlik sorununu çözecek ise "doğru muhatap" ortada.
Demek ki, konuşmuşlar, anlaşmışlar, sonra da NATO üzerinden ağızdan kulak'a iletişim zinciri çalışmış.
Yani Londra güven'de değil, sebep siz'inkiler yüzünden.
O yüzden final süreç'i çok kanlı.
Bu pisliği, bu ihanet'i temizlemek için 12 Eylül yetmez ama evet, bu mana.
http://ultra-turkler.blogspot.com.tr/2015/03/kaht-rical-veveya-kanl-ay-tutulmas.html
Gönderen Unknown zaman: 21:48 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş
Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
Kaydol: Kayıtlar (Atom)

İzleyiciler

Blog Arşivi

  • ▼  2015 (239)
    • ▼  Nisan (17)
      • Cüneyt Şaşmaz : "7 HAZİRAN KUMPAS'I" ORTADA!
      • Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR : LAİK ÜLKE OLUŞUMUZU...
      • İşte Atatürk'ün hâkimi
      • Mustafa Balbay :YAZISINI ​​DOSTLARINIZLA PAYLAŞMAN...
      • Cüneyt Şaşmaz : VAZİYET
      • Cüneyt Şaşmaz : ÖVÜN, SEVİN, GÜVEN!
      • Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR : ÇEVRE FELAKETİ YAŞ...
      • Cüneyt Şaşmaz : "Dostlar Sofrası"nda Haykırdım: Be...
      • Cüneyt Şaşmaz : YAŞAYAN ÖLÜLER KİM'LER?!
      • Cüneyt Şaşmaz : EN TUHAF ADAM?!
      • Cüneyt Şaşmaz : "MAT" mı "PAT" mı?!
      • DEMİRAL Gözü İle: ÇAĞDAŞ TÜRKİYE NASIL OLMALI: YEN...
      • Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR :SORUNLARIMIZA ULUSAL...
      • Prof Dr D.Ali Ercan : Albert ve David
      • Prof Dr D.Ali Ercan : İkiz Astronotlar
      • İŞTE BÜTÜN TAPE'LER,
      • Cüneyt Şaşmaz : GÜNDEM'in FİLMİ?!
    • ►  Mart (59)
    • ►  Şubat (61)
    • ►  Ocak (102)
  • ►  2014 (503)
    • ►  Aralık (73)
    • ►  Kasım (176)
    • ►  Ekim (251)
    • ►  Eylül (3)

Translate

Basit teması. Blogger tarafından desteklenmektedir.