16 Kasım 2014 Pazar

Bekir Coşkun : iki yazı

Domuz…
15 Kasım 2014
 “Domuz şehre indi” diyorlar ama doğru değil…
İnsan domuzun yerine çıktı…
*
Orası domuzundu…
Bir gün yuvasına döndü ki birisi oturuyor…
22 katlı apartman var domuzun yuvasının yerinde…
Balkondan gazetecilere seslenen amca “Domuz buraya kadar indi” dese de, dili olsa “İnmedik, o çıktı” diyecek domuz…
*
Bulursanız sorun:
“Domuz…”
“Efendim…”
“Şehre mi indin?..”
“Hayır, niye ineyim bir marul beş lira…”
“Peki burada ne işin var?..”
“Burası benim ulan…”
“Nasıl?..”
“Şu havucun büyüğü gibi olan şey, ne diyorsunuz?..”
“Rezidans…”
“İşte orası yuvamdı… Bir gün bir adam geldi… Hani oynamaya kalkmış ama oynamaktan vazgeçmiş ayı gibi birisi… Arkasında bir sürü insan vardı… İşte o ayı gibi olan ‘elimizde SİT’imiz var’ dedi… Anladık… Öbür tarafları SİT’mişti, sıra buralara gelmişti…”
“Ne yaptı?..”
“Hiçbir domuzun, hiçbir çakalın, hiçbir ayının yapmayacağını yaptılar… Ağaçları kestiler, dereyi kuruttular, bitkileri yoldular, boz bir toprağa dönüştü burası…”
“Kaçtınız?..”
“Kaçtık, ayının yerine de öbür villacı yerleşti… Tosbağanın yerine, çakalın yerine, kurdun yerine, kokarcanın yerine… Şimdi bir yandan son koruluğu keserken, bir yandan da ‘domuz şehre indi’ diyorlar… Kurnaz tilkinin yerinde de birisi var yani…”
“Kimse engel olmadı mı?..”
“Ayı gibi olanın elinde SİT’i olunca, eee herkes kaçıştı…”
*
“Sonra?..”
“Sonra…. Şu gördüğün betonların orasında ilk bebeklerimi doğurmuştum… Şu arkadaki tepede yemyeşil orman vardı… Kuşlar bütün gün şarkı söylerdi… Geyikler, karacalar oynayarak gezerdi çayırlıklarda… Kınalı keklikler öterdi gün doğumlarında, sülünler vardı… İnce bir dereden içerdik suyumuzu, içinde ala balıklar… Koca ağaçların yapraklarından gelen ninnilerle uyurduk, mutluyduk çok… Siz hiç mutlu oldunuz mu buralarda?…”
“……..!”
“Mutsuzsun, bak ağlıyorsun…”


Bekir Coşkun
Maydanoz adam…
16 Kasım 2014
 “Eyyy benim vatandaşım…”
“Kim o?..”
“Benim…”
“Sen kimsin?..”
“Her şeye maydanoz adam…”
(…….)
“Bu saatte yatakta da mı?..”
“Bunun vakti saati yok, milletimiz ne dediyse o…. Bir bakıyorsun yok öyle, yok şöyle… Bir bakacaksın sağa sola…”
“Ama buraya bakmak olmaz…”
“Şimdi öyle hanım kardeşimizle uyumak yok… Yola devam… Biz ne diyoruz, ileri bir seviyeye doğru, hedef 2071… Oradan da nereye geçiyoruz, daha ileri bir noktaya…”
“Uyuyacaktık uygunsa…”
(……)
“Yok öyle…”
“Nası?…”
“En az üç demiştik…”
“Biz iki tane koyduk…”
“Olmaz… Adeta çalışacaksın üzerinde… Bir bakıyorsun görevini yapmıyor, gelinen bu noktadan daha ileri bir seviyeye gitmemiz için ne yapıyoruz?…”
“Üzerinde çalışıyoruz…”
“Hah… Benim milletim bunu bilir… Şimdi şöyle güzel adeta bir şevkle… Üç olur, dört olur, beş olur…”
(……)
“Ne güzel her şeye karışan adamsın yani… Sigara çekilir mi, çekilmez mi… Oturarak mı, ayakta mı?.. Terbiyesiz herif mi, terbiyeli herif mi?… Evde kız oğlan bir arada mı, oğlan kız ayrı mı olacak?.. Hamburger mi yiyelim, tost mu yenilecek?… Kürtaj iyi mi, sezaryen uygun mu?.. Kaç çocuk koyalım?.. Araba büyük mü, küçük mü olacak?.. Cep telefonu alalım mı almayalım mı?.. Yani ne güzel bir şey her şeye karışıyorsun, her zaman söylüyoruz Allah razı olsun…”
“Duble yol da yaptık biliyorsun…”
“He ya…”
“Nereden nereye geldik bir bak bakalım… Bunların aklı ermez, bunların cemaziyelevvelini biliriz biz… Ekmek karneyleydi biliyorsun ey Ce Ha Pe… Biz ne yapıyoruz, durmak yok, yola devam…”
“Sonra yapsak?…”
“Şimdi benim vatandaşım ne yapacak, muasır medeniyet seviyesine baktığın zaman, üzerine çıkacak…”
“Hemen mi?..”
*
(Ama şu mizah değil:
Sarayın dışını eleştirenlere bile kızıyorlar… İyi de, insanların yatak odalarına kadar dinleyip baktılar, ne yapıyor?..
Yalan mı?..)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder