26 Aralık 2014 Cuma

Cüneyt Şaşmaz :FETHULLAH GÜLEN'in BİLİNMEYEN ÖZELLİKLERİ?!/6

Gülen, askerliğinin önemli bir kesimini kışlanın 

dışında yapmıştır.

24 aylık askerliğin yaklaşık olarak 10 ayını farklı 

şehirlerde camilerde verdiği vaazlar geçirmiş veya 

komünizmle mücadeleyi örgütlemekle meşgul 

olmuştur.

Bunun için de askerliği 34 gün erken bitirtilmiş:

“İkinci bölük komutanı Mahmud Mardin adında bir 

yüzbaşıydı.

Çok sert bir insandı.

Meğer o da her zaman gelip beni dinliyormuş.

Benim haberim yoktu.

Ben disiplinden çıkınca hemen yanıma geldi.


‘Ben seni çok dinledim.

Şimdi ben seni evine göndereceğim.

Artık askerlik bitti.

Ben tezkereni arkandan gönderirim’ dedi...

Beni böylece 34 gün evvelinden saldılar, 

tezkeremi de arkamdan gönderdiler.”

Gülen öyle ki, yaşamın her anı torpillerle geçiyor.

Konuşmalarında öyle sözler söyler ki, dinleyen 

acır, üzülür, efkarlanır.

Yaşamını öyle çileli anlatır ki, insan hayranlık 

duyar.

Ama yaşamını az çok incelediğimizde bunun böyle 

olmadığını, bütün yaşamı boyunca devletin önemli 

güçleri tarafından korunduğunu, sahiplenildiğini 

görürüz.

Kontrgerilla eğitim kamplarını kuran Gülen


Gülen, hemen her dönem devlet gizli 

gücünü arkasında hissetmiştir.

Bütün faaliyetlerinde gizli ilişkilerin özel bir rolü 
var.

Örneğin, eğitim kampları olarak anlattığı süreç, bir 

bakıma devlet destekli kontrgerilla çalışmalarının 

bir parçası olduğu çok açıktır.

Özellikle 1965-1980 yılları arasında, devletin 

kontrgerilla güçlerinin, toplum içerisinde anti-

komünist propagandayı süreklileştirmek ve sivil 

faşist ve İslamcı güçleri kullanarak devrimci 

harekete saldırmak için, askeri ve politik eğitim 

kampları kurdurduğunu biliyoruz.

Gülen bu sürecin çok önemli bir halkasını 

oluşturmaktadır.

Gülen, Edremit, Buca, Avcılar, Kızılkeçeli 

bölgelerinde kurulan ve devlet tarafından da 

korunan eğitim kamplarında yüzlerce genç eğitime 

tabi tutuluyordu.

Kampların amacını şu cümlelerle açıklar:

“Bir inayet ve bir koruma altında olduğumuz 

apaçıktı.

Umumi teveccüh ekseriyetteydi.

Urfa’dan, Diyarbakır’dan bile talebe geliyordu.

Komünizmin gemi azıya aldığı bir 

dönemde ona karşı, hem de böyle nizamı 

bir mücadele, geleceğin milliyetçi ve 

maneviyatçı tarihçilerini derin derin 

düşündürecektir.”

Çok açık olarak belirtildiği gibi, bu kamplar, 

ABD’nin özellikle Ortadoğu ve Asya bölgesinde 

uygulamaya koyduğu ‘yeşil kuşak’ stratejisinin 

somutlaşmış biçimi olan ‘komünizmle mücadele’ 

politikasının Türkiye’de güncelleştirilmesinin bir 

parçasıdır.

MHP’ye bağlı olarak kurulan ama esasen 

MİT ve CİA tarafından organize edilen ‘Komando 

Kampları’ gibi Gülen öncülüğünde oluşturulan 

‘İslamcı Kampların’da birer kontrgerilla 

faaliyetidir.

12 Mart 1971 Askeri darbesi sırasında kısa bir süre 

tutuklanmasına rağmen, kampların faaliyeti 

kesintisiz olarak davam etti.

“Benim tutuklu olduğum dönemde de, kamp 

hizmeti devam etmişti.

Bu hizmet çok masumdu ve hedefi de gençleri 

komünizm ve anarşizmden koparmaktı...

Ben kaldığımda Avcılar'da kalıyordum.

İlk sene kapasitemiz azdı.

Avcılar’da 50-60 kişi vardı.

Diğer iki kampta ise 70-80 kişi bulunuyordu.

İkinci ve üçüncü senelerde Avcılar’ın kapasitesi 

daha da arttırıldı ve ortalama bu kampa 80-100 

arasında insan katılabiliyordu.”

Peki bu gücü nereden alabildi?!

Tutuklu olmasına rağmen, kamp eğitimlerini nasıl 

örgütledi?!

Kendi deyimiyle çevresinde çok az kişi kalmasına 

rağmen, bunu başarması devlet destekli bir 

politikadır.

MİT ve CIA desteğinde, komünizme karşı 

mücadeleyi öncelikli görevleri arasında gören 

Gülen, Türkiye’nin hemen her yerinde örgütlenir.

Zaman zaman tutuklansa da, Ankara’daki üst 

düzey dostları vasıtasıyla her defasında paçayı 

kurtarır.

Gülen’in kısa sürelerle cezaevine konulması, onu 

meşrulaştırma ve etki gücünü arttırmanın bir aracı 

olarak kullanılmasını sağladığı da çok belirgin 

olarak ortaya çıkıyor.

Kürt gençlerine karşı ‘Altın Nesil’ seferi

Gülen, etnik kökenini inkâr etmekle kalmıyor aynı 

zamanda düşman bir rol oynuyor.

Öncelikli hedeflerinden biri de, Türk olmayan 

gençleri Türkleştirmektir.

Merkezinde ise Kürt çocukları bulunuyor.

Gülen’in adına ‘Altın Nesiller‘ verdiği İslamcı yeni 

bir genç kuşağın yetiştirmesi politikasını başarılı 

bir şekilde uygularken, bunun ilk adamını Malatya 

ve Diyarbakır’da atar.

Bu iki ilde ‘Altın Nesil‘ konferanslarını verir.

Esas amacı Kürt gençlerini anti-komünist mücadele 

ekseninde Türk-İslamcı çizgi ekseninde 

örgütlemektir.

“1976 yılında seri konferanslara çıkmıştım...

İşin olumlu yanı Malatyalı gençlere ait olmak üzere 

çok coşkulu olmuştu.

Evet, ben en diri dinleyici kitlesini Malatya’da 

bulmuştum...

Erzurum da çok iyiyiydi...

Diyarbakır’da da Altın Nesil Konferansı’nı verdim.

Güneydoğuda bugün patlak veren hadiselerden, 


ben o günde endişe içindeydim...”

Gülen, Barzani’nin bir lider gibi kabul edilmesini 

içine sindiremediği gibi Kürtlere yönelik düşmanca 

tavrı çok belirgindir.

Kürtlerin tasfiyesi için belki de devletten çok daha 

büyük bir faaliyet yürütmüş biridir.

Bu çalışmaları bütün Kürt coğrafyasında 

kesintisizce devam ediyor.

Uluslar arası küresel istihbarat ve ekonomik 

güçlerin kullanım merkezleri olarak bilinen Gülen 

okullarında yetiştirilen ‘Altın Nesil’ gençler 

içerisinde Kürt çocukları küçümsenmeyecek bir 

potansiyeli oluşturuyor.

(Devamı var)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder