10 Aralık 2014 Çarşamba

İnsan Yetiştirme Düzenimiz

20 Ocak 2013

İnsan Yetiştirme Düzenimiz
Osman Aydoğan
Kısaca adına ‘’Eğitim Sistemimiz’’ dediğimiz ‘’İnsan Yetiştirme Düzenimiz’’ işin bilimsel esası gözden kaçırılıp geçmişte olduğu gibi şimdi de siyasete ve ideolojik düşüncelere alet edilerek yıllardır yaz boz tahtasına çevrilmiştir.
Daha ‘’İnsan Yetiştirme Düzenimiz’’; ‘’eğitim’’ nedir, ‘’öğretim’’ nedir, ‘’talim’’ nedir, aralarındaki fark nedir, nerede eğitim, öğretim yapılır, nerede talim yapılır ayırdında bile değildir.
***
Eğitimde; bir akıl yürütme vardır, neden sonuç ilişkisi vardır, durmadan sorgulama vardır, araştırma vardır.
Ama biz eğitim yapmadık; öğretim yaptık.
Eğitilmiş zihnin, öğretim görmüş zihinden daha farklı olduğunu anlayamadık.
Hep ‘’nasıl’’ sorusuna cevap aradık, hiç ‘’niçin’’ sorusuna yönelmedik.
***
‘’Şüphe aklın yarısıdır’’ derler (Sokrat), eğitim işte bunu vermeliydi, veremedik.
Eğitim almış insan; şüphe etmeli, soru sormalı, eleştirmeli, analiz etmeli, sorgulamalıdır. Ama biz her şeyi sorgulamadan ya kabul, ya da red ediyoruz.
Goethe; ‘’üç bin yıllık geçmişin hesabını yapmayan insan günü birlik yaşayan insandır’’ der. Sokrat’ın sözü idi; ‘’sorgulanmamış hayat, yaşanmamış bir hayattır.’’ Bu sözleri hiç ama hiç anlamadık, anlayamadık.
Jostein Gaarder’in çok güzel bir kitabı var; ‘’Sofi’nin Dünyası’’
‘’Sen kimsin?’’ diye başlıyor ilk cümle.
(Sofi, Sophia’da geliyor, Türkçesi ‘’gerçek’’ demek.)
Felsefede sorular önemlidir, cevaplar değil...
Gaarder kitabında sorgulama yapıyor, düşünmeyi, yaratıcılığı öğretiyor.
Sorgulama beyin hücrelerini, zihni çalıştırıyor...
Immanuel Kant’ın üç kitabının da adı ne ilginçtir;
‘’Saf aklın eleştirisi’’
‘’Pratik aklın eleştirisi’’ ve
‘’Yargı gücünün eleştirisi’’dir.
Eleştiriden, analizden ve yorumdan yoksun bir eğitim, eğitim değildir, anlamadık.
Ama bizde eleştiri; ‘’övgü’’ ile ‘’yergi’’ arasındadır.
Eleştiri yok itaat vardır, sadakat vardır.
Dürüstlüğün sadakatten de yüce bir değer olduğunu anlamadık. 
Eleştiri için; bilgi gereklidir, anlama gereklidir, yorumlamak gereklidir, bilmedik, bilemedik…
***
Eğitim felsefi olmalıdır, anlamadık...
Felsefe; insan düşüncesini (tutuklu olan insan düşüncesini) özgürlüğe kavuşturmak içindir, bilmedik…
Eğitimin amacı insanı düşündürmektir, kişinin analiz ve sorgulama kabiliyetini artırmaktır.
Eğitimin işlevi nesilden nesile kültürün aktarılması da değildir.
Eğitimde, kültürü analiz edecek, geliştirecek, yeni sentezlere ulaştıracak bireylerin yetiştirilmesi söz konusudur.
***
Güçlü toplumlar güçlü bireylerden oluşur.
İyi bir eğitim sistemi, bireyler arası farklılıkları korumalıdır.
Oysaki bugünkü eğitim sistemimiz bireyleri birbirine benzetmektedir.
Bireyler arası farklılıkları dikkate almayan bir eğitim sistemine sahip toplumun gelişme ve değişme imkânı oldukça sınırlıdır...
Eğitimde herkesi bir kabul ediyoruz.
Öğrenciyi şekil verilecek bir ‘’balmumuma’’, ‘’yontulmamış bir mermere’’ benzetiyoruz.
Öğrencinin bir ‘’özerkliği’’ olduğunu, bir ‘’kişiliği’’ olduğunu unutuyoruz.
Eğitim yapalım derken öğrencinin kişiliğini ve özerkliğini yontarak ona zarar veriyoruz.
***
Antropologlar insanın evrim basamaklarında ellerin çok önemli olduğunu belirtiyorlar. Onlara göre; zekânın artması, büyük ölçüde serbest hale gelen ellerde yatan olağan üstü üretim potansiyeline cevap olarak ortaya çıkmıştır.
Eller serbest hale gelince işlevi artmış ve bedenin özgürlüğüne paralel olarak beyni de özgür hale gelmiştir.
Eğitim süreci bireyi hem fiziksel hem de zihinsel açıdan özgür bırakması gerekmektedir.
Ama bizim kültürümüze, yapılan eğitimimize bakalım; sadece düşüncemiz değil, bedenimiz de hapis, ellerimiz hapis, bacaklarımız hapis, rahat hareket ettiremeyiz, toplum olarak jimnastiği, halk oyunlarını, dansı bilmeyiz.
Bedenimiz hapis, bedenimizi rahat hareket ettiremeyiz.
Antropologların tespitidir: Davranışlarında özgür olamayanlar düşüncelerinde de özgür olamazlar.
***
Sokrat’ın sözüdür; ‘’doğru bilgi, doğru eylemi gerçekleştirir’’
Sokrat’ın amacı ders vermek değil, öğretmek değil, amacı; aynı konuyu paylaşan insanlarla konuşmaktır.
Bu bizim aile yapımızda, eğitim sistemimizde, insan yetiştirme sistemimizde olmayan bir şeydir; konuşmak...
Bizde dersler sadece anlatılır; konferans verir gibi...
Aslında ‘’Sofi’nin dünyası’’  hepimizin dünyasıdır.
Sorgulanması gerekir. Ama anlamadık.
***
N.H. Kleinbaum’un eseri; ‘’Ölü Ozanlar Derneği’’ ince bir kitap…
Robin Williams başrolü oynamıştı aynı isimle filmi yapılırken...
Eğitim, sanat ve sorgulama üzerine yazılmış bir kitap...
Romanda  öğretmen ‘’her zaman eğitimin amacı özgür düşünebilmeyi aşılamaktır’’ der. Filmi daha etkileyici idi…
***
Bizde eğitim ''talim'' zihniyeti ile ele alınmıştır.
Talim davranış değişikliği yapmaz.
Talim edilmiş zihin özel bir beceriyi kazanmış zihindir.
Talim ‘’nasıl’’ sorusunu sorar; arabayı nasıl kullanabilirim, piyanoyu nasıl çalabilirim, dili nasıl öğrenebilirim.
Malum askerlerin eğitimidir talim; ‘’tüfek şu şekilde çatılacaktır!’’ Bunun alternatifi, sorgulaması, ‘’niçin’’i, üzerinde düşünülmesi yoktur.
Ama eğitim ‘’niçin’’ sorusunu cevaplar.
Eğitim talim etmek değildir, anlamadık, anlayamadık…
***
Eğitimde eksik olan bir konu da ‘’sevgi’’ konusudur.
Erich From ‘’Sevme Sanatı’’ isimli kitabının giriş kısmında yazardı; ‘’insanın eğitim düzeyi ne olursa olsun ’sevmek’ her insanın kolayca ulaşabileceği bir edim değildir.’’
Sandık ki, ana lisan gibi ‘’sevme duygusu’’ da insanda birden bire gelişecek.
Eğitim sistemimizde hiç ‘’sevgi eğitiminin’’ yeri olmadı.
Bisiklete binerken bile bir öğrenme sürecinden geçiyoruz.
Zaten ‘’sevgi’’ kavramının da içini boşalttık.
Sevgi deyince; sadece annemizi, eşimizi, çocuklarımızı sevmeyi anladık.
Bu çerçevede sınırladık, başka insanları sevmedik veya başka kavramlarla karıştırdık.
Bu dar anlamda bile hep sevilmeyi bekledik, hiç sevmek için çaba göstermedik.
Zaten kendimizi bile sevmedik.
Kendini tanıyıp seven kişi tutarlı bilgi elde ettikçe başkalarını da sever. Bunu anlamadık bir türlü
***
Russel W. Gough’un ‘’Karakteriniz Kaderimizdir’’ isimli güzel bir kitabı var.
Gough der ki kitabında; ‘’karakter gelişimi, okulların yeni ve teknik açıdan mükemmel bir müfredat uygulamaya başlamasıyla gerçekleşebilecek bir şey değildir. Genç bir insanın iyi davranış alışkanlıkları edinmesinin en iyi yolu bu davranışlara sahip yetişkinlerde kendini özdeşleştirmesi ve onları taklit etmesidir.’’
Öğrencilerin eğitim sürecinde birinci derecede ihtiyaç duyacakları şey; ne en ileri eğitim teknolojileridir, ne en ileri eğitim yöntemleridir, ne de bilgisayar tabletleridir. Öğrencilerin birinci derecede ihtiyaç duyacağı tek şey model alacakları örnek insandır.
***
Einstein’ın bir sözü; (biraz kaba, özür dileyerek aktarıyorum)
‘’Hangi mesleğe sahip olursa olsun, felsefeden, sanattan ve edebiyattan nasip almadan yetişen bir insanın Pavlov’un köpeğinden pek bir farkı yoktur’’
Eğitimden, insan yetiştirme düzenimizden sorumlu olanlara duyurulur…
***
Eğitimin asıl hedefi de kendisi ile barışık, toplumu ile barışık, gülen, tebessüm eden, yaşamının nihai hedefi mutlu olmak ve mutlu kılmak olan  bir insan yetiştirmek olmalıdır.
Eğitim  (ve de disiplin ) adı altında insanlarımızın yaşama sevinci budandı. (Hala da buduyorlar)
Kültür olarak ne varsa hepsi insana hüzün şırınga ediyor...
Yüzlerimizde hep hüzün neşidelerinin gizli çığlıkları var...
Giysilerimiz kara, yüzlerimiz kara, gözlerimiz kara, içlerimiz kara...
***
Yeryüzü aslında Tanrı’nın kutsal kitaplarında vaat ettiği cennet ama biz bunun farkında olmadığımız gibi içimizde bir cehennem yaşatıyoruz alev alev...
***
Ve eğitimde eksik olan çok önemli bir şey daha var: Özgüven.
Aslında sona bıraktım ama en önemlisi öğesidir eğitimin özgüven.
Özellikle eğiticilerin davranışlarında yargılayıcı, denetleyici ve müdahaleci bir tavır hâkimdir. Aslında yargılayıcı, denetleyici ve müdahaleci bir tavır da heves kırar, hedef küçültür ve özgüven sarsar…
En büyük eğitici olarak başta anne  ve baba olarak bu tavrı sergiliyoruz.
Sanki insanlarımızın doğuştan Tanrı’nın bahşettiği özgüvenini yok etmek için çaba harcıyoruz.
Çocuk evde, öğrenci okulda, birey işyerinde bir kusur mu işledi, hemen olumsuz hitaplarla yargılar itham edilir.
Goethe derdi; ‘’insanlara olduğu gibi davranırsanız olduğu gibi kalırlar, olabileceği gibi davranırsanız olabileceği gibi olurlar.’’
İnsanlara olması gerektiği gibi davranmasını öğrenemedik.
Eğitim bilimciler davranışları etkilemenin en iyi yolunun; ‘’olumsuz yorumlarda’’ bulunmak değil, ‘’olumlu pekiştirmelerde’’ bulunmak olduğunu, ‘’yanlış’’ işleri eleştirmek yerine ‘’doğru’’ işleri pekiştirmek için zaman harcandığında daha iyi sonuç alındığını,  insanlardan ne beklerseniz onların da onu verdiklerini söylüyorlar… Ama uygulamadık…
Eğitimbilimciler ‘’İnsanın kendisine değer verildiğini ve takdir edildiğini hissetmesi gerekir.‘‘ derler, ‘‘kendisini değersiz hisseden, baskı altında kalan ve örselenen insanlar düşünemezler.’’ derler…
Ülkemizde; evde, okulda ve işyerinde sistematik bir biçimde üzerek, eğerek, ezerek bir insan yetiştirme sistemi vardır.
Hâlbuki antropologlar ‘’insanın karakterini dik yürümekle kazandığını’’ söylüyorlar. 
Hâlbuki olması gereken onara ederek, değer vererek, yücelterek eğitmektir.
Biz ise diz çöktürmeye çalışıyoruz…
İnsan yetiştirme düzenimiz eğitim adına insanlarımıza hükmetmeye çalışıyor. İnsanlara hükmetmeye kalktığınızda onları kaybedeceğinizi bilmedik. Oscar Wilde’nin sözüydü:
‘‘Otorite ve hiyerarşi insan doğasına aykırıdır. Nerede otorite var orada isyan vardır.’’
Zaten daha iyi yönetebilmek için uygulanan bölüp yönetme, başkaldırmaya izin vermeden baskı altına alma, zayıflatma ve geriletme yöntemine eğitim adını verdik…
***
Umberto Eco’ya atfen bir söz vardır; ‘’Bütün kitaplar (Kutsal Kitapları kasteder) iman etmek için değil, anlamak ve araştırmak içindir.’’
Kutsak Kitabımız Kur’an’da yüce Allah buyurur ki ‘’Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.’’ (Yusuf  Suresi  2’inci Ayet)
Ama dinimizi bizden de çok iyi bildiklerini iddia eden günümüzün Maarif Nazırı okullardaki Kur’an eğitimi için diyorlar ki: ‘’öğrencilerimiz Arapça okuyacaklar ancak anlamayacaklar’’…
Ne diyeyim, ne yazayım, ne söyleyeyim, dizlerimi mi döveyim; insan yetiştirme düzenimiz kimlere emanet!
* **
Özet olarak eğitim insana analitik düşünce, soyut düşünce, özgüven, insan sevgisi, yaşama sevinci, özgürlük duygusu ve mutlu olmak ve mutlu kılmak isteği vermelidir.
Fikir özgürlüğü, bilimsel özgürlük, eleştiri, özeleştiri olmadan bir toplum çağdaşlaşamaz, bir devlet yücelemez.
Eğitim belleğe bilgi doldurmak değildir.
Eğitim; irdeleme, sorgulama, analiz etme, çözümleme ile düşünme yeteneğinin ve kişiliğin geliştirilme sürecidir. 
Eğitim, hele hele günümüzde olduğu gibi ‘‘talim‘‘ hiç değildir.
***
Yazının başlığı ‘‘İnsan Yetiştirme Düzenimiz’’…
Bu başlığı Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi eğitim bilimcilerden olan değerli hocam merhum Prof. Dr. Yahya Kemal Kaya’nın yayınlanmış olan doktora tezinin ismiydi. Burada kendisini rahmetle anıyorum. Nur içinde yatsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder