İsrail’in, Gazze’ye giden yardım gemilerine yapmış olduğu müdahaleden sonra 9 kişinin yaşamını yitirmesini AKP hükümeti iç politikada çok daha etkin kullanmayı düşünürken, Gülen’in yaptığı açıklama gündemi doğrudan etkiledi.
Gülen, ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’a verdiği söyleşide; "Organizatörlerin Gazze’ye yardım götürmeden önce İsrail’le uzlaşma yolunu seçmemelerini, faydalı sonuçlar doğurmayacak şekilde otoriteye baş kaldırmak" olarak tanımlamıştı.
Peki, Gülen bu mesajla ne demek istemişti?!
Neden böylesi bir mesaja gerek duydu?!
Bu soruya çok yönlü yanıtlar vermek mümkündür.
Wall Street Journal gazetesi, ABD küresel sermayesi tarafından çıkartıldığı gibi editörlerinin önemli bir kesimi de Yahudi kökenli olması bir yana, uluslararası güçlerin mesajlarını kamuoyuna yansıtan bir dergidir.
ABD’nin ve küresel sermayenin İsrail ile Türkiye’ye arasında gelişen bu olumsuz süreçten çok açık olarak rahatsız olduğu biliniyor.
Gülen üzerinde yapılan uyarı çok yönlü mesaj özelliği taşıyor.
En önemli kaygısını ‘otoriteye başkaldırmak’ olarak tanımlıyor.
Bu tamamen politik ve ideolojik bir bakış açısı içeriyor.
Gülen bütün yaşamı boyunca devlete hizmet etti.
Hiçbir koşulda ezilenlerin ezenlere, haklıların haksızlara karşı çıkmasını istemedi.
Tersine, devlete boyun eğmeyi temel bir felsefe olarak benimsedi.
İtaat etmek onun cemaat ilişkilerinin de temelin oluşturuyor.
Bunun için, ABD’nin Irak ve Afganistan’daki işgaline destek veriyor.
Filistin halkının İsrail işgaline geliştirdiği ayaklanmayı desteklemiyor.
Kürtlerin özgürlükleri için yürüttüğü mücadeleye kesinlikle karşı çıkıyor.
Kürtlere karşı bütün gücüyle devletin yanında yer alıyor.
Otoriteye kayıtsız-şartsız uymasını talep ediyor.
Bunun için de, İsrail devletinden izin alınmadan gemilerin gönderilmesini doğru bulmuyor.
ABD, Gülen cemaatinin hem Türkiye’deki ciddi bir ağırlığının hem de AKP üzerinde ciddi bir etki gücü olduğunun farkındadır.
Bu bakımdan Türkiye’ye uyarıyı Gülen üzerinde yapmayı tercih etti.
Böylelikle, AKP’nin gelecekteki politikalarına çeki düzen vermesi, güç dengelerini bozmaması, belirlenen küresel düzeninin dışına çıkmaması için güçlü bir mesaj vermiş oldu.
Gülen’in ABD’nin izni olmadan hiçbir adım atmayacağı da biliniyor.
Bir bakıma ABD’nin diline tercüman oldu.
Gülen’in yaşamına dair bilinenler bilinmeyenlerin onda biridir.
Kendisi tarafından anlatılan hayat hikayesindeki küçük kesitler incelendiğinde dahi çok önemli sonuçlar çıkarılabilinir.
Bu nedenle Gülen’in oynadığı tarihsel rolü daha iyi anlayabilmek için yaşamının bazı noktalarını irdelemek yararlı olacaktır.
Gülen’in ‘İsrail otoritesine saygı gösterilsin’ biçimdeki mesajının bir başka önemli arka planı var.
İki ülke arasında bir denge unsuru olarak rol oynuyor.
Her iki tarafta da ciddiye alınıyor.
ABD’deki Yahudi lobisiyle çok yakın bağları var.
Görünüşte müthiş bir Türk-İslam sentezcisi ama Yahudi lobisinin gözdesi.
Yahudi etiketli bir gazetede, dergide, bir internet sitesinde, Gülen’e dair eleştiri bulamak gerçekten çok çok zor.
Gülen’in ailesi nereli
Yahudilerin Gülen’e karşı bu hassasiyeti esasen ortak kökenden gelmelerinden kaynaklanıyor.
Bu hikayeyi biraz yorumlayalım.
Gülen ne anne tarafından ne de baba tarafından Türk değil.
Küçük Dünyam isimli kitabının baskısında baba tarafından ‘Kürt olduğunu’ söyler.
(Hatta Ermeni kökenli olduğuna dair bir kısım önemli iddialar da var.)
Daha sonraki baskılarından bunu değiştirir.
Gülen’in ailesi aslen, Van Gölü’nün kuzeyinde bulunan ve Ermenilerle Kürtlerin birlikte yaşadığı Ahlat bölgesindedir.
Ailesi, başka bir bölgeden gelmeyip bu bölgenin yerleşiklerindendir.
Baba tarafından Kürt veya Ermeni kökenli olmasını güçlendiren önemli iddialardan biri de budur.
Kendi anlatımlarında da anlaşılabileceği gibi Türk boyları ile hiçbir ilgisi yoktur.
Bu nedenle, hayatını anlattığı ‘Küçük Dünyam’ isimli kitabın ilk baskısında baba tarafının Kürt kökenli olduğunu söyler.
Ailesinin karışmış olduğu bir namus meselesi nedeniyle sürgüne tabi tutulurlar ve gelip Erzurum ili, Pasinler ilçesi, Korucuk köyüne yerleşirler.
Kendisi de Korucuk köyünde doğduğu için Erzurumlu olarak tanınır.
Anne tarafı için verdiği bilgiler ise ilginçtir.
Gülen’in annesinin ismi Refia’dır.
Anneannesi yani nenesi Hatice hanımın Şükrü paşazadelerden geldiğini söyler:
“Hatice ninem, annemin annesidir.
Herhalde verem olduğundan erken ölmüş.
Edirne Şükrü Paşa sülalesinden gelme.”
Edirne ilinde bulunan Şükrü Paşazadeler ise, 1492 yılında İspanya’da kovulup ve Trakya’ya gelip yerleşen Safarad Yahudi göçmenleridir.
Tarihe ‘İspanyolca konuşan Türk Yahudileri’ olarak geçen bunların ezici bir çoğunluğu, Yahudiliğini gizlemek için Türk olduğunu söyleyen sabetaylardır.
Gülen, annesinin İspanya göçmeni Yahudilerden olduğunu gizlemek için dedesi yani annesinin babası Ahmet’in ve ninesi Hatice’nin Müslümanlığına özel bir vurgu yapar.
Yaşamında baba tarafını çok az anlatır, ama anne tarafına dair anlattığı rivayetlerin her satırında hayranlığını vurgular.
Dedesini, dayılarını, teyzelerini öyle olağanüstü anlatır ki, hikayeyi okuyan herkesi hayran bırakır.
Anne tarafını bu düzeyde ön planda tutmasının nedeni, onların gerçek kimliğini gizlemeye yöneliktir.
Ya da Yahudiliğe duyduğu gizli hayranlıktır.
Dikkatle vurgulamalıyız ki, kimin hangi etnik ve dini kökende olduğuyla ilgilenmek doğru olmadığı gibi, insan hakları sözleşmesine de terstir.
Kişinin etnik-ulusal kimliği değil, ideolojik görüşleri, politik duruşu esastır.
Durduğu konum belirleyicidir.
Ancak uluslararası alanda belirgin bir etkinliği olan ve politik dengeleri belirleme gücüne sahip olan Gülen gibi birinin kendi etnik kimliğini gizlemeye çalışması da tesadüfi bir durum değil.
Bunun baskı görmekle hiçbir ilişkisi olmadığı da biliniyor.
Bu topraklarda Kürtler, Ermeniler, Aleviler, Süryaniler, hatta zaman zaman Yahudiler de kendi kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar.
Ancak Gülen’in durumu tamamen bunlardan farklı olup esasen bilinçli politik bir tercihtir.
Dahası izlediği stratejinin bir parçasını oluşturmaktadır.
Gerçek kimliğini gizlemek için de, anne ve baba tarafına ait ‘şecerenin kaybolduğunu’ söyler.
Her iki ailenin seyyid olduğuna dair soruya geçiştirmeli bir yanıt verir.
‘Ahmet dedem bu mevzuda bir şey anlatmazdı’ diyor.
Ailesinin köken olarak Ahlat’tan geldiğini söyleyen Gülen’in aile tarafının ‘Seyyid’ olduğunu bilmemesi mümkün değildir.
Hele Kürtler içerisinde ‘Seyyid’ olmanın manevi olarak önemli bir yer tuttuğu bilindiği halde, dedesinin ve babasının bundan söz etmemesi mümkün olmadığına göre, Gülen esasen gerçek kimliğini gizlemeye çalışmaktadır.
(Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder