Gülen, askerliğinin önemli bir kesimini kışlanın
dışında yapmıştır.
24 aylık askerliğin yaklaşık olarak 10 ayını farklı
24 aylık askerliğin yaklaşık olarak 10 ayını farklı
şehirlerde camilerde verdiği vaazlar geçirmiş veya
komünizmle mücadeleyi örgütlemekle meşgul
olmuştur.
Bunun için de askerliği 34 gün erken bitirtilmiş:
Bunun için de askerliği 34 gün erken bitirtilmiş:
“İkinci bölük komutanı Mahmud Mardin adında bir
yüzbaşıydı.
Çok sert bir insandı.
Meğer o da her zaman gelip beni dinliyormuş.
Meğer o da her zaman gelip beni dinliyormuş.
Benim haberim yoktu.
Ben disiplinden çıkınca hemen yanıma geldi.
Ben disiplinden çıkınca hemen yanıma geldi.
‘Ben seni çok dinledim.
Şimdi ben seni evine göndereceğim.
Artık askerlik bitti.
Ben tezkereni arkandan gönderirim’ dedi...
Beni böylece 34 gün evvelinden saldılar,
Beni böylece 34 gün evvelinden saldılar,
tezkeremi de arkamdan gönderdiler.”
Gülen öyle ki, yaşamın her anı torpillerle geçiyor.
Konuşmalarında öyle sözler söyler ki, dinleyen
acır, üzülür, efkarlanır.
Yaşamını öyle çileli anlatır ki, insan hayranlık
duyar.
Ama yaşamını az çok incelediğimizde bunun böyle
Ama yaşamını az çok incelediğimizde bunun böyle
olmadığını, bütün yaşamı boyunca devletin önemli
güçleri tarafından korunduğunu, sahiplenildiğini
görürüz.
Kontrgerilla eğitim kamplarını kuran Gülen
Kontrgerilla eğitim kamplarını kuran Gülen
Gülen, hemen her dönem devlet gizli
gücünü arkasında hissetmiştir.
Bütün faaliyetlerinde gizli ilişkilerin özel bir rolü
var.
Örneğin, eğitim kampları olarak anlattığı süreç, bir
bakıma devlet destekli kontrgerilla çalışmalarının
bir parçası olduğu çok açıktır.
Özellikle 1965-1980 yılları arasında, devletin
kontrgerilla güçlerinin, toplum içerisinde anti-
komünist propagandayı süreklileştirmek ve sivil
faşist ve İslamcı güçleri kullanarak devrimci
harekete saldırmak için, askeri ve politik eğitim
kampları kurdurduğunu biliyoruz.
Gülen bu sürecin çok önemli bir halkasını
oluşturmaktadır.
Gülen, Edremit, Buca, Avcılar, Kızılkeçeli
bölgelerinde kurulan ve devlet tarafından da
korunan eğitim kamplarında yüzlerce genç eğitime
tabi tutuluyordu.
Kampların amacını şu cümlelerle açıklar:
“Bir inayet ve bir koruma altında olduğumuz
apaçıktı.
Umumi teveccüh ekseriyetteydi.
Urfa’dan, Diyarbakır’dan bile talebe geliyordu.
Komünizmin gemi azıya aldığı bir
dönemde ona karşı, hem de böyle nizamı
bir mücadele, geleceğin milliyetçi ve
maneviyatçı tarihçilerini derin derin
düşündürecektir.”
Çok açık olarak belirtildiği gibi, bu kamplar,
ABD’nin özellikle Ortadoğu ve Asya bölgesinde
uygulamaya koyduğu ‘yeşil kuşak’ stratejisinin
somutlaşmış biçimi olan ‘komünizmle mücadele’
politikasının Türkiye’de güncelleştirilmesinin bir
parçasıdır.
MHP’ye bağlı olarak kurulan ama esasen
MİT ve CİA tarafından organize edilen ‘Komando
Kampları’ gibi Gülen öncülüğünde oluşturulan
‘İslamcı Kampların’da birer kontrgerilla
faaliyetidir.
12 Mart 1971 Askeri darbesi sırasında kısa bir süre
tutuklanmasına rağmen, kampların faaliyeti
kesintisiz olarak davam etti.
“Benim tutuklu olduğum dönemde de, kamp
hizmeti devam etmişti.
Bu hizmet çok masumdu ve hedefi de gençleri
komünizm ve anarşizmden koparmaktı...
Ben kaldığımda Avcılar'da kalıyordum.
İlk sene kapasitemiz azdı.
Avcılar’da 50-60 kişi vardı.
Diğer iki kampta ise 70-80 kişi bulunuyordu.
İkinci ve üçüncü senelerde Avcılar’ın kapasitesi
daha da arttırıldı ve ortalama bu kampa 80-100
arasında insan katılabiliyordu.”
Peki bu gücü nereden alabildi?!
Tutuklu olmasına rağmen, kamp eğitimlerini nasıl
örgütledi?!
Kendi deyimiyle çevresinde çok az kişi kalmasına
rağmen, bunu başarması devlet destekli bir
politikadır.
MİT ve CIA desteğinde, komünizme karşı
mücadeleyi öncelikli görevleri arasında gören
Gülen, Türkiye’nin hemen her yerinde örgütlenir.
Zaman zaman tutuklansa da, Ankara’daki üst
düzey dostları vasıtasıyla her defasında paçayı
kurtarır.
Gülen’in kısa sürelerle cezaevine konulması, onu
meşrulaştırma ve etki gücünü arttırmanın bir aracı
olarak kullanılmasını sağladığı da çok belirgin
olarak ortaya çıkıyor.
Kürt gençlerine karşı ‘Altın Nesil’ seferi
Gülen, etnik kökenini inkâr etmekle kalmıyor aynı
zamanda düşman bir rol oynuyor.
Öncelikli hedeflerinden biri de, Türk olmayan
gençleri Türkleştirmektir.
Merkezinde ise Kürt çocukları bulunuyor.
Gülen’in adına ‘Altın Nesiller‘ verdiği İslamcı yeni
bir genç kuşağın yetiştirmesi politikasını başarılı
bir şekilde uygularken, bunun ilk adamını Malatya
ve Diyarbakır’da atar.
Bu iki ilde ‘Altın Nesil‘ konferanslarını verir.
Esas amacı Kürt gençlerini anti-komünist mücadele
ekseninde Türk-İslamcı çizgi ekseninde
örgütlemektir.
“1976 yılında seri konferanslara çıkmıştım...
İşin olumlu yanı Malatyalı gençlere ait olmak üzere
çok coşkulu olmuştu.
Evet, ben en diri dinleyici kitlesini Malatya’da
bulmuştum...
Erzurum da çok iyiyiydi...
Diyarbakır’da da Altın Nesil Konferansı’nı verdim.
Güneydoğuda bugün patlak veren hadiselerden,
ben o günde endişe içindeydim...”
Gülen, Barzani’nin bir lider gibi kabul edilmesini
içine sindiremediği gibi Kürtlere yönelik düşmanca
tavrı çok belirgindir.
Kürtlerin tasfiyesi için belki de devletten çok daha
büyük bir faaliyet yürütmüş biridir.
Bu çalışmaları bütün Kürt coğrafyasında
kesintisizce devam ediyor.
Uluslar arası küresel istihbarat ve ekonomik
güçlerin kullanım merkezleri olarak bilinen Gülen
okullarında yetiştirilen ‘Altın Nesil’ gençler
içerisinde Kürt çocukları küçümsenmeyecek bir
potansiyeli oluşturuyor.
(Devamı var)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder