Gülen, telsiz istihbaratçısı olarak İskenderun’a gider.
Her ne kadar, kura çekimi sırasında iki kez üst üste
Erzurum çıktığını söylese de peki inandırıcı değil.
Bir askere dört kez kura çekimi yaptırılmaz.
Üçüncüsünde Diyarbakır’ın çıktığını ama bu kez de
subayların gönlünün razı olmadığını söyler.
İskenderun’a gelişi ile çok yönlü faaliyetleri eşzamanlı
yürür:
“Komutanlarla aram iyiydi.
Bir de Arif Başçavuş vardı ki, onun himayesini çok gördüm.
Beni haber merkezine almıştı.
Müstakil kalabileceğim bir şekilde arabayı ayarlamıştı.”
Laik komutanlarla olan ilişkisi ona özel muamele
edilmesini, özel yerde kalmasını sağlayacak özelliktedir.
İlginç olan bir başka önemli nokta da, her hafta İskenderun
Merkez Cami'nde vaaz vermesidir.
Geldiği ikinci hafta vaazlarına başlar, peki bir askerin, gidip
camilerde vaaz verebilmesi gücü nereden geliyor?!
Kimler bunu organize ediyor?!
Kendi söyleminde, verdiği vaazları dinleyen birçok subay
varmış.
Gülen nasıl bir görev üslenmiş ki, asker olarak, camilerde
imamlık yapabilir.
Askerdeyken özel görevle Erzurum’da
Gülen, ABD’nin bölgede uyguladığı anti-komünizm
stratejisini uygulamak için görevlendirilmiş biri olarak
hemen her alanda faaliyetlerini yürütür.
Özellikle halkın dini duygularını kullanmaya özel bir önem
verir.
Kendisine 3 aylık hasta raporu verilir ve Erzurum’a
gönderilir.
Öncelikli görevi anti-komünist mücadeleyi örgütlemek
olarak belirlenir.
Asker olarak geldiği Erzurum’da ikinci Komünizmle
Mücadele Derneğini kurar:
"... Ve yine bu devreye ait bir teşebbüs de Erzurum’da
Komünizmle Mücadele Derneği’ni açma teşebbüsümüz oldu.
O güne kadar sadece İzmir’de vardı.
İkincisi de Erzurum’da bizim gayretlerimizle açılacaktı...
Bir arkadaşı İzmir’e gönderip tüzük getirttik.
Derneği kuracaktık.
Ben bir vaazdan sonra anons ettim ve gençlerle Caferiye
Cami önünde toplandık.
Gayemiz komünizme karşı örgütlenmekti.
Dernek ve cami işlerinden anlayan bir akrabam vardı.
O gelip bize yardım etti, bize yol gösterdi...”
Bu görevini yerine getirdikten sonra Erzurum ve çevre
illerinde propaganda faaliyetlerine devam eder.
Dönemsel olarak provokasyonların devlet kurumları
tarafından çok yaygın olarak kullanıldığı, halkın manevi ve
dini duygularıyla oynanarak, anti-komünist mücadele
stratejisine bir meşruluk kazandırıldığı bir süreçte, Gülen,
bir er olmasına rağmen zamanının önemli bir kesimini bu
çalışmalara ayırır.
“Yine ikindi vaktiydi.
Cemaate ‘yazıklar olsun size!
Sizin dininizle, peygamberinizle alay edecekler, siz de kuzu
kuzu oturup burada beni dinleyeceksiniz.
Onlar ecdadımızın aziz ruhlarıyla eğlenecekler, siz de
Müslüman geçineceksiniz’ gibi sözler söyledim.
Cemaat birden ayağa kalktı, ben ‘yok, yok, bizim sokağa
dökülmekle işimiz yok, bu meseleyi başka yoldan halletmek
lazım’ falan dediysem de dinletemedim.
Yolda iltihaklar da olmuş.
Büyük bir kalabalık sinemayı basmış.
Hadise tamamen bütün Erzurumlularca benimsenmişti.”
Bu provokasyon bir ön hazırlık aşamasını taşıyor.
Provokatör ise asker olarak görevlendirilmiş Gülen’in
kendisidir.
Maraş katliamı sırasında, aynı oyun oynanmış, bir sinema
ateşe verilmişti.
Gülen bunun tatbikatını Erzurum’da birkaç yıl önce
denemiş ve başarılı olduğunu görmüştü.
Üç aylık izin süresi dolar ve hastalık gerekçesiyle bir aylık
izin daha alır.
Böylece 4 aylık süre Erzurum ve çevresinde çok boyutlu
örgütlenmeler yapar.
Bir başka gün yine camide ‘Deccal’ı anlatmaya karar verir.
Vaaz sırasında;
“Deccal hakkında ne biliyorsam anlattım.
Cami miting meydanına dönmüştü.
Cemaat bazen heyecandan ayağa kalkıp oturuyor.
Meğer istihbarat erkenden gelip kürsünün etrafını almış ve
belki de konuşmaları kaydetmişler.
Meğer benim gelip teslim olmam hadiseyi yatıştırmış.
Yoksa gaye ikinci Menemen hadisesi çıkartmakmış.
Askerlerden bir ikisi ‘vurun şu herifi’ deyince halk bağırıp
çağırmaya başlamış, hava iyice gerginleşmiş.
Bunlar olurken ben caminin içindeydim.
Çıkıp da teslim olunca yapacakları bir şey kalmadı.”
Bu olay toplumsal provokasyonun bir başka deneme alanını
oluştururken, camiye gelen askerlerin, yine bir başka özel
görevli bir askeri tutuklamasıdır.
Gülen, tutuklandığı anda, hemen tümen komutanına
bildirilir.
Gülen’e göre Tümen komutanı ‘milliyetçi bir insan’mış.
Ona gidenler, “Efendim, bu arkadaş onların dediği gibi
değildir, Biz vatanımızı, milletimizi, bayrağımızı ve
tarihimizi sevmeyi ondan öğrendik. Ayrıca, derhal
Ankara’ya Genelkurmaya gitmişler ve oradaki bazı paşalarla
görüşmüşler.”
Gülen’in kontrgerilla ve istihbarat tarafından ne kadar
kıymetli olduğu anlaşılıyor.
(Devamı var)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder