Çağımızın sorunlarına çözüm yolu…
Prof.Dr. rer.nat. D. Ali Ercan
ADD Bilim Kurulu Başkanı
GİRİŞ
Atatürkçü düşünce sistemi olarak ifade ettiğimiz Kemalist ideoloji’yi anlatabilmek için öncelikle
ideoloji kavramını açıklamak gerekiyor... ideoloji
nedir?
İdeoloji, Batı Felsefe dünyasında, özellikle Marksist
gelenekle birlikte, 19.yüzyılda oluşmuş, ve 20.nci yüzyıl başlarından bu yana,
150 yıldır yoğun kullanıla gelen bir kavramdır. Evreni, Dünyayı, özellikle
toplumsal yaşamı algılamak biçimi “Aksiyomatik
Dünya Görüşü” olarak da betimlenebilen,
İdeoloji, önerdiği, öngördüğü, kurguladığı yaşam tarzını
biçimlendirmek ve uygulamak yönünde, beklenti,
amaç ve eylemleri kapsayan sistematik, (yani birbiriyle ilintili ve çelişkisiz)
düşünceler bütünlüğüdür.
Daha kısa, genel bir ifade ile “ideoloji ≡
düşünce sistemi” diyebiliriz.
Yapısal bölümler halinde ifade edilecek olursa, bir ideolojinin,
• Evreni,
Dünyayı (dogmatik, düşünsel, bilimsel) algılama
biçimi, görüşü vardır.
• Gerçekleştirmek
istediği bir amacı, erişmek istediği hedefi vardır.
• Amacına
varmak için bir yöntemi ve eylemleri vardır.
• Amaç ve
yöntem arasında çelişkisiz bir söylem bütünlüğü vardır.
Toplumsal işlemlere uygulanan ve dolayısıyla temel politikaları
oluşturan soyut bir düşünce sistemi olarak ideoloji, asgari sürtüşme
ile ve kamu yönetiminde azami kontrol sağlayacak biçimde, toplumsal
yaşamda köklü bir yenilik ve değişiklik sunmak savındadır.
KEMALİZMİN TANIMI VE EREĞİ
Bu açıklamaların ışığında, Kısaca, “Bilimi rehber alan ulus devlet ” anlayışı olarak tanımlayabileceğimiz Kemalizm’in de Yurtta ve Dünyada barışı amaçlayan Evrensel bir ideoloji olduğu
görülür. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
kuruluş felsefesini oluşturan Kemalizm/Atatürkçü düşünce sistemi iki temel aksiyom üzerine inşa
edilmiştir:
1. Toplumsal yaşamda, devlet yönetiminde Bilimin rehber alınması.
Kemalizm/Atatürkçülük, değişmez dogmalar temelinde inşa edilmiş
ideolojilerden çok farklıdır. Belirli dönemlerin
sosyal Paradigmalarına yanıt olarak ortaya konan dogmatik kurallar, değişen
koşullar nedeniyle, er ya da geç değişmeye, yok olmaya mahkûm olduklarından, prensipte hemen bütün ideolojilerin tarihin
çöplüğüne gitmeleri kaçınılmazdır. Ancak bilimsel akla dayalı Atatürkçü
Düşünce sistemi, “bilim” var olduğu
sürece var olacaktır.
Toplumsal yaşama bilimsel akılcılık yön verdiği sürece laiklik, laik devlet
sistemi işleyecek, yurttaşlar arasında toleransın, hoşgörünün, empatinin ve
dayanışmacı işbirliğinin geliştiği barış ortamı oluşacaktır. İşte gerçek
Demokrasi (Atatürk’ün tanımıyla
Halkçılık, yani halkın, halk tarafından, halk için yönetim erkini
kullanması) bu temel üzerinde mümkün olabilir. Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu, doğurganı Laikliktir. Bu
doğurganlık sıralamasını takip edecek olursak sonuçta barış, güvenç ve erinç
içerisinde yaşayan bir toplum düzenine ulaşırız:
Bilimin
rehberliği →aklın özgürlüğü→ laiklik→demokrasi→ halkçılık→sosyal adalet→özgürlük→ yurtta barış □
(Bu sıralamada her kavram bir önceki
kavramın türevidir; özgürlük olmadan
barış olmaz, sosyal adalet olmadan özgürlük olmaz. ... Muhakkak ki bu
kavramların her biri üzerine kitaplar dolusu açıklayıcı bilgiler yazılabilir,
ancak biz şimdilik başlıklarla yetinelim)
Bilimin rehberliği yerine dinin, dogmaların rehberliğini alan devlet
şekline “teokratik devlet” denir. (ör. şeriatla yönetilen ülkeler) Bu tür devlet mantığında, yukarıdaki sıralamayı
şu şekilde değiştirmek gerekir:
Dinin rehberliği(dogma)→iman→ teokrasi→ümmet→ kul→ rıza, biat→ sükûnet□
Unutmayalım, çok defa zor ve
dayatmayla gerçekleştirilen “sükûnet” gerçek anlamda bir “barış” hali değildir.
2. Atatürkçü düşünce sisteminin ikinci temel
aksiyomu “Ulus devlet”
yapılanmasıdır. Neden Ulus devlet?
Sınırlı bir Coğrafyada (ör. misak-ı milli ile belirlenmiş Türkiye)
bir arada yaşamak istencini gösteren ve
bu amaçla bir araya gelen (lat. re-public=halkın bir araya
gelişi, toplanması, ar. Cumhur=yığın, topluluk) ve bir “Cumhuriyet” kuran halk bütünlüğüne millet(ulus) denir. Vatan(Ülke) ve Ulus bileşenlerinden oluşan Devlet dediğimiz yapı da, ulusal iradenin
(Anayasa) somutlaşmış halidir: Türkiye+Cumhuriyeti=Devleti
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk “Türkiye
Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” ifadesiyle Türk
milletinin veciz ve gerçekçi bir tanımını vermiştir. Dikkat edilirse, Atatürk “Türk
halkı” demiyor, “Türkiye halkları” da demiyor… Çünkü Türkiye’de halklar yoktur
ve “Türk” bir halkın, bir etnik
grubun adı değildir, bir milletin adıdır. Unutmayalım ki,
binlerce yıllık geçmişi boyunca bu topraklarda, Türkiye coğrafyasında, 3 büyük imparatorluk, 7 büyük Krallık,
onlarca beylik, sultanlık kurulmuş, değişik kültürler yaşamıştır. Büyük akınların, kavimler göçlerinin hallaç
pamuğu gibi attığı Anadolu “kültürel ve genetik anlamda Dünyanın en yoğun
karışıklığına sahne olmuştur. Böyle bir
coğrafyada yaşayan insanların gerçekle uyuşmayan, bilimsel tutarlığı olmayan “ırkçı
söylemler”de bulunması, artık tarihi hatıralar olmuş Etnisitelerden bahsederek
ayrımcılık yapması, saçmalıktır, “abesle
iştigaldir” . Her şeye rağmen, yurttaşlarımızdan bazıları kendilerini hâlâ Kürt,
Arap, Çerkez, Türkmen, Pomak, Gürcü, Abaza, Yörük, Tatar, Rum, Zaza, Boşnak, Alevi,
Sünni, Ermeni, Musevi, vs. vs... olarak betimleseler de, sonuçta hepsi 77
milyonluk büyük TÜRK ULUSU 'nun eşit bireyleridir.
Türklük, bir ırka aidiyet ve kan meselesi değil, bir millete mensubiyet ve bir
kültür meselesidir. Kısaca, Türkiye
Cumhuriyeti’ne yurttaşlık bağı ile bağlı olmak demektir.
ÇAĞIMIZIN SORUNLARINA ÇÖZÜM YOLU
Sistemler teorisi sistem büyüklüklerinin fiziksel çevre koşulları tarafından
belirlendiğini söyler. (örneğin soğuk iklimlerde, kutuplarda 10 cm den daha küçük bir memelinin
yaşaması mümkün değil, çünkü bütün vücut sadece koruyucu yağ kütlesi olmak
durumunda kalırdı.) Ülkelerin büyüklükleri için de benzer
çözümlemeler geçerlidir. Ölçüsüz toprak kazanımlarıyla Emperyal büyümelerin
kısa sürede yozlaşıp, çözünüp dağılmalarının kaçınılmaz olduğunu tarih
göstermiştir; yine aynı şekilde şehir devletçikleri şeklindeki minik
yapılanmalar da uzun ömürlü olamamışlardır. Büyük emperyal devletlerle, küçük
şehir/eyalet devletler arasındaki Ulus
devlet, Gezegenin fiziksel koşulları da göz önüne alındığında, “optimal”
yapılanmadır. Bu gün dünyada 200’ü aşkın devletin yarısına yakını ulus
devlet modeli devletlerdir.
Sömürü amaçlı egemenlik kurmak demek olan “emperyalizm” bir yandan kolay sömürü
için işgal ve istila ettiği ülkeleri parçalamak ve bölmek (divide et impera!) siyasetinin icabı dünyada binlerce (en az 2 bin devletçik) kurmak planları
geliştirirken, öte yandan tüm dünyayı finans kapitalizmin tek elden yöneteceği
bir modele, büyük “küresel devlet” modeline yönelmektedir.
Hem bütün dünyayı tek elden “yönetmek”
için ele geçirmek, tek dünya devleti kurmak, hem de bu bütünü “sömürmek” için binlerce parçalara
bölmek! Emperyalizm, bu iki uç arasındaki çelişkisini yaşarken, Ulus devlet modeli Emperyalizmin
işine gelmeyen, emperyalizme karşı durabilen model olarak öne çıkmıştır. Bu
nedenle Küresel Emperyalizm sömürüye karşı duran, bağımsız ulus devlet modeli
istemez. Emperyalizm sömürmek için
örgütlenmek, ulus devlet ise sömürüye
karşı durmak için ulusal egemenlik temelinde örgütlenmektir.
Ulus devletin en büyük, başat özelliği, Mustafa Kemal'in dediği gibi, tam bağımsızlık (istiklal-i tam) temelinde
oluşudur; yani siyasi, kültürel, askeri, hukuksal ve ekonomik anlamda bağımsızlık.
Tam bağımsız bir ülke, Uluslar arası ilişkilerde karşılıklılık ve eşitlik
ilkesiyle hareket eder. Ulus devlet anlayışı ve istenci “tam bağımsızlık”
kavramını doğurur; Bu aksiyom için de kavramsal türev sıralamasını şu şekilde
gösterebiliriz.
Ulus devlet→ tam bağımsızlık→antiemperyalizm→devrimcilik, sömürüye
karşı mücadele→
anti-kapitalizm→ planlı ekonomi(devletçilik)
→
küresel
barış □
Sonuçta Mustafa Kemalin veciz sözü : “Yurtta barış, Dünyada barış !” haklılık ve anlam kazanıyor. İnsanlığın ezeli tutkusu olan barış ve güven
içerisinde yaşamını sürdürmek idealine, Yurtta
ve Dünyada barış amacına erişmek için tüm Dünyaya Kemalist öneri, bilimin rehberliğindeki Ulus devlet modelidir.
21. nci yüzyılın devasa sosyo-ekonomik problemlerinin batağından 22. Yüzyıla
salimen çıkacak ülkeler, adını doğrudan, açıkça telaffuz etmeseler de, sonuçta Atatürkçü düşünce sistemini başarıyla
uygulayan ülkeler olacaktır. æ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder