Kamuoyunda müzisyen ve sıradışı kişiliğiyle tanınan Kırklareli İl Müftü Yardımcısı Adnan Zeki Bıyık, parayı bulan Müslümanların İslam’dan uzaklaşıp kapitalistleştiğine ilişkin bir yazı kaleme aldı.
İşte Müftünün o yazısı:
Şeref Bey derlerdi ona. O kadar dürüst bir adamdı ki “ismiyle müsemma canım, şerefli adam”diye anılırdı.
Bir kamu kuruluşunda memur olarak çalışıyordu.
Eski bir toros otomobili vardı, camında da “Huzur İslamda” yazıyordu, sabah işe torosu ile bazen da yürüme giderdi, besmele ile yola çıkardı.
Günde 100 kez her sabah işe çıkmadan önce “Ya Kerim” okurdu.
Rabbi yessir duasını da hiç ihmal etmezdi. Sabah ve yatsıyı mutlaka camide kılardı.
Bir meclise gittiğinde “Selamün Aleyküm” diye esenlik dilerdi, hiç kimseye ayrım yapmadan.
Eşi, onu işe gönderirken “Aman Bey helalinden getir ekmeğimizi” derdi.
Komşusu Dr. Caner Bey varlıklı adamdı, 4x4 harika bir Jeep’i vardı. Ama çok mütevazi bir adamdı.
Bazen çocukları hastalandığında doktor komşusu onları evinde muayene ederdi. Para almazdı.
Şeref Beyin iki kızı bir oğlu vardı: Necati, Rukiye ve Zeliha
Oğlu lisede, kızı Ayşe Türk Dili ve Edebiyatı okuyordu, Zeliha ise Kimya…
Efendi kızlardı, ama lüks yaşama imrenmiyor da değillerdi hani.
Kızlar, başörtülü idiler…
Azıcık aşları vardı ama ağrısız başları da vardı.
Bir gün yine evrak işi ile meşgulken Şeref Bey, dosyanın arasındaki parayı fark etmişti.
Bir şeyinizi unuttunuz dedi yutkundu.
Unutmadım, o sizin hakkınız dedi post bıyıklı kalın enseli adam,
Bizimkisi almak istemedi önce ama, nefsi o senin hakkın dedi ona.
Dosyaların içinde sanki anlaşmış gibi bir sürü paralar geliyordu. Para parayı çeker kuralı adeta otomatiğe bağlanmıştı. Sıkıntı yoktu nasıl olsa onun hakkıydı dosyada uyuyan yeşiller…
Cepleri şişmeye başlayınca önce lüks bir araba aldı, sonra jeep…Doktorun vardı da neden onun olmayacaktı. Benim neyim eksik diyordu. Peşinden güzel bir daire, triplex villa, tatil vs derken bu yaşantı çok hoşuna gitmeye başlamış olmalıydı ki camiye sadece Cuma namazlarına gidiyordu.
Beş vakti bırakalı bayağı çok olmuştu. Çocukların ellerinde en iyisinden kürek gibi “S”li telefonlardan
Her gün evimize haram getirme diyen, evin annesi Raziye Hanım da alınan rengarenk elbiseler, saatler, envai çeşit eşya ve takıların büyüsüne kapılmış olmalı ki “Bugün de dışarıda yiyelim Şeref” diyordu.
Şeref Bey kızların altına birer araba alınca şehrin gecelerine akıverdi bizim kızlar.
İkisinin de sevgilisi vardı, bir şeyler yapacaklardı ama eskiden kalan az da olsa vicdanlarındaki ses onları rahatsız ediyordu.
Kızlar şeylerine göre bir hoca bulup mut’a nikâhı kıyıp vicdanlarına bir kamuflaj tokadı indirdiler.
Şeref çalıştığı yerde kısa sürede terfi etti, önce müdür oldu peşinden daire başkanı…
Makam büyüdükçe dosyalardaki yeşiller de büyüdü…
Peki bu hikaye nasıl bitti hocam diye merak ettiniz değil mi?
Fazla meraklandırmayım da söyleyeyim o halde;
Necati: Liseli aşkıyla gecelere aktığı esnada Eskişehir yolunda trafik kazasında hayatını kaybetti, sevgilisi ölümden kurtuldu ama sakat kaldı. Aracın içinde çok sayıda bira kutusu….
Rukiye : Önce örtüyü attı, rujlar maskaralar, jeanler, kolyeler hızmalar bunları takip etti. Üniversiteyi bıraktı. Mut’a nikâhı ile birlikte olduğu delikanlı (Doğan) kendisini kız kardeşi Zeliha ile aldattı. Sevgilisi Doğan’ı öldürmesi sebebiyle hapsi boyladı.
Zeliha: Adını değiştirdi Zeliş yaptırdı. Bu örtüsünü atmadı ama deve hörgücü gibi yaptı. Kürtaj marifetiyle bir çocuk aldırdı. Büyük olasılıkla Doğan’dan peydâh edilmişti. Kürtajdan kısa bir süre sonra intihara teşebbüs etti , ama kurtarıldı şimdi annesi Raziye Hanım’la yaşıyor.
Doğan: Sevgilisinin kıskançlığı sebebiyle vurması sonucu şuan mezarda yatıyor.
Raziye Hanım: Lüks yaşamın etkisiyle boynuzlandığının farkına varmadan kızı Zeliha (Zeliş) ile birlikte yaşamaya devam ediyor. O namazlarını kılıyor. Ama daha önce okuduğu Kuran’ı duvara astı bazı kandil gecelerinde aklına gelirse okuyor. Kocası eve geç geldiği için günün büyük bir bölümünü evde Nihat Hatipoğlu’nun sohbetleri ve Seda Sayan’ın kadın programlarını izleyerek geçiriyor.
Dr Caner: Bir üniversite hastanesinde dahiliye doktoru olarak hayatına devam etmekte.
Şeref Bey: O şimdi Genel Müdür. Tesbihi, duası, namazı hepsi nakavt. Bayramlara bazen de çok vicdanı sızlarsa arar ara cumalara gittiği rivayet ediliyor. Patronu olduğu kurumda uzman Mualla Hanım’la zavallı eşi Raziye Hanım’ı boynuzlamaya devam ediyor. Bir zamanlar herkesin şerefli adam Şeref Bey dediği Şeref, şimdilerde şerefsiz Şeref olarak anılmakta. Her şeye rağmen paralı olduğu için herkes ona hala Şeref Bey diyor, Sayın Genel Müdürüm diye formel saygı gösteriyor.
Şeref Bey’in 350 Bin liralık Jeep’i: Jeep’in arka camındaki “Huzur İslamda” yazısı gitmiş yerine“Alın Teri”!!! gelmiş
Adnan Zeki Bıyık: Trakya’da bir yerde müftü. Azanlara, şımaranlara Allah’ı hatırlatmaya devam ediyor. Haramla beslenen vücutların yağlı urganlarda can verip ateşte kebap olacağını mütemadiyen haykırıyor,söylüyor,yazıyor, çiziyor.Yapmayın etmeyin mülkü çökertmeyin diye vaaz veriyor ,öğüt veriyor. Sürgün yiyor. Yine de hakkı söylemeye devam ediyor.
Hulâsa; Evet gerçekten huzur İslam’da ama onu hayatınıza koyarsanız huzuru bulursunuz. Ama ona ihanet ederseniz intikamını dünyada da Ahiret’te de çok elim bir şekilde alacaktır.
İslam Dünya ve Ahiret Kurtuluş Reçetesidir.
Vücut harama alışırsa kan onu çeker derler. Siz siz olun kendinizi ve ailenizi üç günlük dünya menfaati için haramla zehirlemeyin. Sofranız helal lokma ile cennet sofrasına dönüşsün… Dostlarım…Sevgiyle Kalınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder