13 Ocak 2015 Salı

Cüneyt Şaşmaz : AK ASKER, Bir ABD, AKP ve Cemaat Projesi

Kitabın adı: AK ASKER, Bir ABD, AKP ve Cemaat Projesi
Yazarı: Hüseyin Özalp
Togan Yayınları
(Bizim Avrasya Yay. Kuruluşu’dur)
Şubat 2011
655 sayfa
25 TL
(...)
Sayfa 9:
Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinin bozulduğu ve Rusya’ya yaklaştığı bir dönemde 27 Mayıs 1960 darbesinin geldiğini görüyoruz.
(...)
Sayfa 12:
AKP kendi derin devletini kuruyor, kendi darbesini yapıyor.
(...)
Sayfa 15:
AKP, 28 Şubat’ın ürünü bir partidir.
(...)
Sayfa 17:
Fehmi Koru ve Ahmet Davutoğlu, “Nobel Barış Ödülü alacaksın” diyerek Abdullah Gül’ü (1 Mart) tezkere karşıtlığına ikna etti.
(...)
Sayfa 19:
25 Şubat tarihinde Çevik Bir, Amerika’ya gitmişti. Abdullah Gül de oradaydı.
Amerika’da Çevik Bir’e JINSA’da madalya (üstün hizmet ödülü) taktılar.
(...)
Sayfa 23:
28 Şubat Kararları’nın gizlenen maddesi:
10. Madde: İran’a yaptırım maddesi!
(...)
Sayfa 28:
28 Şubat’ta Türkiye’nin bir numaralı sorunu demokrasi eksikliği değil, “İrtica” gören Şamil Tayyar’ın yıllar sonra da olsa kemale ermesini olumlu bir gelişme olarak değerlendirmek gerekiyor.
(...)
Sayfa 30:
Hasan Celal Güzel, Erbakan’ın 28 Şubat döneminde askere karşı sessiz kalmasını hatta toz kondurmamasını eleştirirken “Koyunu bile keserken ‘mee’ diye ses çıkartır, bunlardan hiç ses çıkmıyor” diyordu.
(...)
Sayfa 30:
Abdullah Gül, Erbakan’a “Pezevenk” diyen Tuğgeneral Osman Özbek’in görevden alındığını, evrağı Erbakan’ın imzaladığını söyler.
Daha sonra Hasan Celal Güzel yalanı ortaya çıkartır.
Özbek rütbe alır.
(...)
Sayfa 31:
Çevik Bir, bir resepsiyonda elindeki kadehi sıkıca tutarak Erbakan’ın yanına yaklaşarak, şunu söyler:
“Sayın Erbakan, her yerde askerlerle her konuda hemfikir olduğunuzu söylüyorsunuz.
Bakın general arkadaşlarımızla birlikte, biz sizinle aynı fikirde değiliz.”

Erbakan’ın cevabı: “Sayın Bir, bu konuda da biz sizinle hemfikiriz!”
(...)
Sayfa 33:
Gazeteci Fehmi Çalmuk, Erbakan’ın askerlere karşı neden sesini çıkarmadığını açıklayan bir olay anlatır.

Yenilikçiler, gaz vermektedirler:
“Hocam halka karşı gelmeyi göze alamazlar.
Yurt çapında mitingler yapalım.
İhtilal o kadar kolay bir iş değil.”

Erbakan:
“Rahmetlik Menderes, 27 Mayıs’tan bir gün önce yüzbinlere sesleniyordu.
İdama götürülürken arkasından kimse gelmedi.
Bizi Kızılay Meydanı’nda sallandırırlar, üç kişi arkamızdan gelmez.
Halkı sokağa çıkartalım diyorsunuz.
Bu olaylarda bir kişinin burnu kanarsa Allah’ın huzurunda nasıl hesap veririz?”
(...)
Sayfa 35:
Abdullah Gül: “Vuralım, dökelim, kıralım!”

Milli Görüş’ün duayenlerinden Süleyman Akif Emre anlatıyor:
Abdullah Gül bir ara Hoca’yı tenkit etmeye başladı:
“Siz Hoca’yla beraber çok yanlış hareket ettiniz.
Refah davası açılır açılmaz kapandınız; savunma yapacağız diye yedi-sekiz ay savunma üstüne savunma hazırladınız.
Hem kendinizi hem partiyi pasifize ettiniz.
O savunmadan da bir fayda çıkmadı.
Halbuki öyle yapacaktık ki, dava açıldıktan sonra, o davayı açanların ve açtıranların elini kolunu kırma için, yüz binlik, üç yüz binlik büyük mitingler tertip edecektik.
Yer gök inleyecekti.
Korkutacaktık.
Çok yanlış ettiniz” dedi.
(...)
Sayfa 36:
Tabii, savunmayı hazırlayan hukuk komisyonu başkanı da bendim.

Dedim ki:
“Abdullah Bey yanlış düşünüyorsun.
28 Şubat müdahalesi var, bu işin arkasında ordu var, mahkeme kendi başına değil ki!
Şartları hiç hesaba katmıyor musun?”
Abdullah Gül, “Onların hepsi sinecekti, etkisiz hale gelecekti” dedi.
“Nasıl böyle söylüyorsun” dedim.
Rahmetli Adnan Menderes, genelkurmay başkanı tayin eden adamdı.
Kuvvet komutanlarını öyle...
Meclis’te çoğunluk halindeydi, halk tabanında güçlüydü.
27 Mayıs’ın ayak sesleri duyulmaya başlayınca bilhassa Ege vilayetlerinde güçlü olduğu için her ilde yüz binlik, üç yüz binlik mitingler yaparak, “Kamuoyu benim arkamda, hiç kimse benimle başa çıkamaz” izlenimi vermeye çalıştı da, verdi de...
Hatta, 27 Mayıs günü Konya’da büyük bir miting tertip edilmiş, bu mitinge bir gün önceden üç yüz, dört yüz bin kişi gelmişti.
Ertesi gün radyodan Türkeş’in ‘Kimse evden çıkmasın’ anonsu duyulunca, o üç yüz bin kişi toz olmuştu.
Hatta “Menderes gelecek” diye kesilecek davarlara bile kimse sahip çıkmamıştı.
Menderes senin dediğin yolu denemiş; faydası bir yana tersine tepmişti.
Şimdi sen nasıl oluyor da, bu halkı ordu’ya karşı mobilize etmeyi ve netice almayı düşünebiliyorsun?
Buna nasıl inanıyorsun?”
(...)
Sayfa 37:
Gülen’in 28 Şubat manevraları!

Fetullah Gülen, 16 Nisan 1997 tarihinde Kanal D’de Erbakan Hoca’yı yerden yere vuruyor; “Beceremediniz, bırakın artık!” çağrısı yapıyordu.

Öncesinde kız çocuklarına başlarını açması için fetva veriyordu.
(...)
Sayfa 42:
F. Gülen, Yalçın Doğan’a: “28 Şubat’ta asker tavır koymakta haklıdır.”
(...)
Sayfa 43:
Fetullah Gülen: “Kesintisiz eğitimi tehlikeli görmedim.”
(...)
Sayfa 44:
Gülen: “MGK’nın müdahalesi meşru ve masumdur. Askerler, bazı sivillerden daha demokrat!”
(...)
Sayfa 45:
Gülen pişman!
F. Gülen adına Yazarlar Birliği Başkanı Mustafa Yeşil, 2010 yılının Nisan ayında verdiği beyanatta, bu sözlerden dolayı Gülen’in pişman olduğunu söylüyordu.
Erbakan hakkındaki sözlerden dolayı...
(...)
Sayfa 46:
Fetullah Gülen’in sadece 28 Şubat’ta değil darbe dönemlerinde de tutumu farklı olmadı.
Hatta, 12 Eylül sürecinde MSP’liler tarafından ajan bile ilan edildi.
(...)
Sayfa 49:
Gülen, 1980 yılının Şubat ayında sağ ve sol çatışmaların en ateşli döneminde devletten yana olduğunu gösteren bir konuşma yapıyordu.
(...)
Sayfa 50:
12 Eylül’den az önce Gülen, 20 günlük rapor aldı.
(...)
Sayfa 51:
Darbelerle hukuku bu denli iyi olan bir cemaat liderinin, darbe suçlamasıyla tutuklanan paşaların GATA’ya kapağı atmalarını “Bu işte gatakulliler var” diye yorumlamasına da şaşmamak gerek!
(...)
Sayfa 51:
2006 yılında da, Mart ayında Kanal D’nin yayınına katılan Kenan Evren; Gülen’den kendisine görüşme talebi geldiğini, rüşvet olarak saat gönderdiklerini, “kravat taksın gelsin görüşelim!” dediğini anlatıyordu.
(...)
Sayfa 51:
Evren’in iddialarına Zaman gazetesinde 3 Mart tarihinde Gülen’in kravatlı fotoğrafı yayınlanarak şu yanıt veriliyordu:
Fetullah Gülen: “Dünyada İranlılar ile yıldızı barışmayan bir insan var, o da benimdir!”
(...)
Sayfa 55:
Necmettin Erbakan, 28 Şubat’ta “ABD parmağı” iddiasını, 2009 yılında bizzat basın toplantısı düzenleyerek belgeleriyle açıkladı.
(ABD, 15 Ekim 1996 tarihli kripto)
(...)
Sayfa 55:
İşte ABD’nin 28 Şubat’ın mimarı olduğunu kanıtlayan belge: (ABD’nin 28 Şubat talimatı)
(...)
Sayfa 60:
Mahir Kaynak’a göre 28 Şubat AKP’yi ortaya çıkartmak amacıyla yapıldı.
Her darbe uluslar arası bir ihtiyaca cevap verir.
1960 darbesini Türkiye’deki ABD nüfusunu kırmak isteyen İngiltere yaptı.
(...)
Sayfa 64:
ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Carolyn Huggins, Tayyip Erdoğan’a destek ziyaretinde bulunarak “arkasındayız” açıklaması yaptı.
(...)
Sayfa 102:
Fazilet de, 6 Ocak 1998’de “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olmaktan kapatılan RP ile aynı gerekçe ile kapatılmıştı.
(...)
Sayfa 110:
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, aynı dönemde farklı bir oluşumun peşindeydi.
(...)
Sayfa 112:
Gül: “Türban sorun değil. Kadının en büyük problemi de başörtüsü değildir!”
(...)
Sayfa 118:
Ancak nasıl oluyor da Erdoğan’ın her adımından Melih Gökçek haberdar olabiliyordu?!

Gökçek’in etkisindeki Flash Tv muhabirleri her toplantıya katılarak Erdoğan’ın sinir katsayısını artıracak sorular soruyordu.
(Erdoğan, ADL Başkanı Abraham Foxman ile görüşecek vb)
(...)
Sayfa 122:
Nasuhi Güngör, 1998’de Diyarbakır’da G. Fuller’a soruyor:
“Niçin, birden fazla İslamcı parti istiyorsunuz?
İslamcılar’ı çok mu seviyorsunuz?”

Fuller, II. Dünya Savaşı’ndan sonra bir Fransız diplomat dedi ki, “Biz Almanya’yı o kadar çok seviyoruz ki, iki tane Almanya olsun istiyoruz.”
(...)
Sayfa 131:
Mustafa Karaalioğlu, “Hilal ve Ampul”, Nasuhi Güngör “Yenilikçi Hareket” kitaplarında, Erdoğan’ın 28 Şubat’ın kudretli generali Çevik Bir ile yaptığı görüşmeleri anlatıyor.
Atilla Kıyat vs...
(...)
Sayfa 140:
2004 yılında Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Fehmi Koru, Taha Kıvanç adıyla yazdığı makalede Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Yahudi kuruluşlarıyla ilgilendiğini yazıyor.
(...)
Sayfa 144:
Erdoğan, JINSA’dan ödül alacak.
Çevik Bir de JINSA’dan ödül aldı ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı gündeme geldi.
(...)
Sayfa 148:
Erdoğan, 10 aylık hapis cezasını tamamladıktan sonra Temmuz 2000’de ABD’ye giderek Fetullah Gülen’le halvet oldu.
(...)
Sayfa 149:
Erdoğan: “Diyarbakır’ı BOP’un merkezi yapacağız!”
(...)
Sayfa 150:
Sabah: 9 bin metrede hesaplaşma!
Çevik Bir, Şevket Kazan barıştı!
(...)
Sayfa 153:
Sabah’tan Yavuz Donat, ertesi gün Çevik Bir ile konuştu.
Bir, diyalogları birebir doğruladı. 
(...)
Sayfa 156:
Cemil Çiçek ve Melih Gökçek’ten “Yenilikçiler” ile ilgili müstehcen fıkralar anlatıyorlar: Çiçek’in anlattığı fıkralardan birinin sonu şöyle bitiyor; “Üfürükle gelen osurukla gider.”
(...)
Sayfa 161:
AKP’nin amblemi, Fas’ta aynı isimle zaten var olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin “Ampul”ünün aynısıydı.
Bir farkla, Fas’ın AKP’si gaz lambası kullanmış, bu partinin adını alan AKP ise biraz daha modernleştirerek sembol olarak ampulü seçmişti.

Ampul üzerine geyikler yapılmaya başlanmıştı.
Hatta Zaman gazetesi yazarı ve Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal köşesinde ampulün argo çağrışımlar yaptığını vurgulamıştı.

Kendisine sorduğumda bana “Anadolu’da homoseksüel erkekler için ‘Ampul’ sözünün kullanıldığını” söyledi.
(...)
Sayfa 170:
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu: “28 Şubat gerekirse 1000 yıl sürer!”
(...)
Sayfa 178:
Erdoğan’ın Ausburg konuşması: “Bu mücadeleyi iktidara getirmek için gerektiğinde ‘Papaz elbisesi’ giyerim.”
(...)
Sayfa 182:
MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılıç, 7 Mart 2002’de, Harp Akademileri Komutanlığı’nda şunları söyledi: “Türkiye’nin Rusya Federasyonu ve İran’ı da içine alacak şekilde bir arayış içerisinde olmasında fayda buluyorum.”
(...)
Sayfa 185:
Çevik Bir’e bağlı “Özel Kuvvetler”, Kıvrıkoğlu’na yönelik suikast girişiminde bulundu, iddiası...
Kıvrıkoğlu ortadan kaldırılırsa, Bir’in Genelkurmay Başkanlığı yolu açılacaktı!
(...)
Sayfa 186:
Zaman ve Aksiyon’da çalışan gazeteci Tuncay Opçin’in 28 Şubat ile ilgili kitabından...

O günlerde I. Ordu Komutanı olan Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile Genelkurmay II Başkanı Çevik Bir ekipleri arasında bir çatışma yaşanıyordu.

ÇEVİK BİR CEPHESİ: Teoman Koman, Güven Erkaya, Doğu Aktulga, Çetin Saner, Çetin Doğan yer alıyor.

HÜSEYİN KIVRIKOĞLU CEPHESİ: Atilla Ateş, Hilmi Özkök, Necati Özgen ve Rasim Betir gibi paşalar bulunuyordu.

Kıvrıkoğlu ve Bir, çok az görüşüyorlardı.
(...)
Sayfa 187:
Darbecileri yargılama iddiasındaki Ergenekon soruşturmasının, 28 Şubatçılar’a dokunmadığı artık sır değil.

Bir’in ifadesini aldılar, “Sanık” değil “Tanık” oldu!
(...)
Sayfa 193:
Ankara’daki Patalya Otel’de AKP, yenilikçiler toplanıyordu.
Recai Kutan, Abdullah Gül, Haberal ile kankaydı.
Gölbaşı Patalya Otel’de verilen hamsi partilerini hiç kaçırmazlardı.
(...)
Sayfa 195:
Erdoğan’ın Haberal ile ilişkileri o denli iyiydi ki, partinin ilk toplantıları bile onun otelinde yapılıyordu.
(...)
Sayfa 196:
Ecevit düşürülmeden ABD, Irak’a giremezdi!
(...)
Sayfa 206:
AKP, APO’ya Anayasal güvence veriyor!
(...)
Sayfa 215:
Erdoğan’dan Mason’lara kutlama mesajı!
(...)
Sayfa 219:
Soner Yalçın, Esra başta olmak üzere türbanı siyasete alet edenlerin, yurtdışında okuttukları halde kızlarını çalıştırmadıkları ve hemen okul biter bitmez evlendirdikleri...
(...)
Sayfa 224:
4 Kasım 2002 Sabah manşet: “Anadolu İhtilali!”
(...)
Sayfa 225:
Oğuzhan Asiltürk: “AKP zaferi, 28 Şubat’ın sonucudur!”
(...)
Sayfa 242:
Baykal’ın desteği ile Erdoğan’ın Başbakanlık düğümü çözülüyor.
(...)
Sayfa 243:
Erdoğan, Gül’e sordu: “Sen Bakanlar Kurulu’na girdiği zaman bakanlar ayağa kalkar mı?”
Gül, “Hayır, böyle bir şeye gerek yok” deyince, Erdoğan “Ben başbakan olunca kalkacaklar.”
(...)
Sayfa 245:
Erdoğan, 1 Mart tezkeresinde ret oyu verenleri tasfiye ederek, bugün partide tek adam haline geldi.
(...)
Sayfa 254:
YAŞ dolayısı ile verilen resepsiyonda Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, “İrticai hareket sürekli sırtımızda” diyerek hükümeti suçluyordu.

Osmanlı’nın bile “Hilafet Devleti” olmasına rağmen sürekli “irtica” ile boğuştuğunu anlatan Özkök, Başbakan’ın “Avrupa İçin Reform Yapmak” başlıklı raporda, “Özkök, askerin AB yolunda bir engel olduğu izleniminden kaçınmanın Türk Genelkurmay’ı tarafından teyid etti” diye yazıyor.
(...)
Sayfa 263:
Orgeneral Çetin Doğan, Yaşar Büyükanıt’a I. Ordu Komutanlığı’nı devir teslim ederken törende yaptığı konuşmada: “Hava kurşun gibi ağır!”
(...)
Sayfa 264:
Hurşit Tolon: Günümüzde sinsice yürütülen laiklik karşıtı bu faaliyetleri görmezden, yapılan takıyyeyi anlamazlıktan geldiğimizi sananlar, ya aldanmakta ya da aldatılmaktadırlar.
(...)
Sayfa 265:
Özden Örnek: Elalem uzayda, biz türbanla uğraşmaktayız!
(...)
Sayfa 266:
Hilmi Özkök: 30 Ağustos mesajı: “Bir taraftan dünyada yaşanan son gelişmeler, enerji kaynaklarını kontrol altında tutma girişimleri, şiddetini gittikçe artıran etnik ve köktendinci akımlar ve bunun sonucunda oluşan uluslar arası terör ortamı, diğer taraftan ülkemizde yerden hız artıran gerici ve ayrılıkçı cereyanlar Silahlı Kuvvetlerimize yeni ve zorlu görevler yüklemektedir.
(...)
Sayfa 271:
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, 4 Kasım’da yeni (3 Kasım 2002) seçimlerden bir gün sonra bir haftalık ABD ziyaretine gidiyordu.
Ziyaretten sonra Özkök, ABD’nin Irak ile ilgili talebinin olmadığını açıklıyordu.
(...)
Sayfa 275:
10 Aralık 2002, Erdoğan Beyaz Saray’da.

Bush, Erdoğan’a soruyor: “Savaş kararı alırsak bize yardım edeceksiniz değil mi?”
Erdoğan: “Easy... Kolay... Mr Predisent...”

Bush ise o kadar emin değildi:
“Çok kolay evet dedi.”
“Ben onu biraz shallow buldum.”
Yani içi boş!

Diğerlerine dönerek: “Siz nasıl bu kadar rahat durabiliyorsunuz. Açıkçası bana güven vermediler!” dedi.
(...)
Sayfa 276:
Irak Savaşı’na komutanlık eden ABD’li General Tommy Franks, emekliye ayrıldıktan sonra yazdığı American Soldier adlı kitabında 2002 seçimlerinden önce Özkök’le yaptığı görüşmeyi anlatıyor:
Özkök, görüşmede ABD’ye Irak ile ilgili hiç renk vermeyerek seçimlerden sonra kurulacak olan kurulacak olan yeni hükümete danışacağını söylüyor.

Franks kitabında Özkök’ün farklı kişiliğini anlatıyor:
“General Özkök, yıllarca NATIO tecrübesi bulunan, akıcı İngilizce konuşan, tam anlamıyla profesyonel bir subaydı.
Türk Ordusu’nun darbelerle siyasete müdahale eden geleneksel rolünü terk eden yeni askerlerindendi.
Bugün de önemli görüşmeler için ABD’li iki dört yıldızlıyı ağırlıyordu.”

Franks’tan Özkök’le ilgili bir başka saptama:
“Bir bardak şaraptan hoşlanan laik General’in kasım ortalarında iktidara geleceği neredeyse kesin olan İslamcı yönetimin arzulu bir taraftarı olmadığı hissini edindim.
Ama o da biliyordu ki, eğer ülkesinin AB için bir şansı varsa, askerler politikadan uzak durmalıydı.”
(...)
Sayfa 277:
Başkan Bush, “1 Mart Tezkeresi” için “1 milyar dolar” pazarlığı yapan Babacan ve Yakış’a iltifat etti: “At tacirleri!”
(...)
Sayfa 279:
“1 Mart Tezkeresi”nin reddedilmesi ve Abdullah Gül’ün gizli zaferi olarak sonuçlanıyordu.
(...)
Sayfa 279:
Erdoğan her fırsatta retçi bakan ve vekilleri fırçaladı.
Genel Sekreter Yalçınbayır’ı harcadı.
Daha sonra, Gül’e yakın birçok milletvekilini liste dışı bırakıldı.
Abdullah Gül, bunların birçoğu için tavır koyma gereği duymadı.

1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesi Abdullah Gül Hükümeti’nin de sonu olmuştu.
ABD bir yandan “Demokrasiye saygılıyız” mesajı veriyor, diğer yandan ise III. Tezkere için sıkıştırıyordu.
(...)
Sayfa 281:
Bölükbaşı: ABD kredisi, “Türkiye’nin Kuzey Irak’a tek taraflı asker konuşlandırması” şartına bağlanmıştı.
(...)
Sayfa 282:
The Guardian gazetesine yazan Orhan Pamuk, Erdoğan’ın gerçek rengini sakladığı yorumlarındaki yanılgıya dikkat çekiyordu:
“İslamcı köktencilik değil, Amerikan askeri çıkarlarına bağlılıktır!”
(...)
Sayfa 293:
“Genç Subaylar rahatsız” iddialarını Özkök doğruluyor:
“Genç subayların tedirginliği gibi bir şey yok.
Bir tedirginlik sözkonusu ise bu TSK’nın bütünüyle ilgili.”
(...)
Sayfa 302:
(Melih Gökçek, Hasan Hüseyin Ceylan, Fatih Çekirge operasyonu.)
Star’da, Erdoğan’ın Taliban ve El Kaide örgütü şeyhlerinden Hikmetyar’ın önünde diz çökmüş otururken fotoğrafı yayınlıyordu.
(...)
Sayfa 319:
Genelkurmay II Başkanı İlker Başbuğ’un önü 2004 yılı şurasında açılıyordu: Başbuğ, Ocak ayında İsrail’e sürpriz bir ziyaret gerçekleştiriyordu!
(...)
Sayfa 354:
Erdoğan: “Ayrıca kızım türbanı çok sık buluyor. Moda olduğu için takıyor.”
(...)
Sayfa 356:
Nisan ayında Kara Harp Okulu değerlendirme toplantısında konuşan Hilmi Özkök, Erdoğan’ın eş başkanlığını yaptığı BOP projesine atıfta bulunarak, Türkiye’nin ne İslam ülkesi ne de İslam devleti olduğunu vurguluyordu.

Türkiye’nin laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olarak bir kilit taşı olduğunu ve bu özelliğiyle bölgede model olarak gönderileceğini belirten Özkök, “Ancak başka ülkelerin kabul edeceği bir ılımlı İslam devleti modeline dönüştürülmek istenmesi halinde, bu yaklaşıma ulusça karşı çıkılacağı asla gözden kaçırılmamalıdır” diyordu.
(...)
Sayfa 361:
Erdoğan: Sessiz devrim yaptık!
(...)
Sayfa 377:
“Şartlı Salıverme Yasası” uyarınca hakkındaki bütün davalar hüküm kurulmadan düşen 28 Şubat’ın sembol ismi Şevki Yılmaz’ın 19 Ekim 2004’te Türkiye’ye dönmesi ise normalleşmenin ilk işaretlerinden biri oluyordu.
(...)
Sayfa 378:
Başbakan Erdoğan, 5 Haziran 2003’te partisinin il başkanları toplantısında son siyasi tabloya ilişkin bilgiler sunuyor ve AKP haricinde yükselişte olan tek partinin Genç Parti olduğu söylüyordu.

“Yerel seçimlerde yüzde 50-60 oy istiyorum.
Genç Parti’ye geçit vermeyin” diyordu.

Seçimlerde aldığı yüzde 7’lik oyla MHP ve DYP’yi barajın altına çeken Genç Parti, şimdi de AKP için tehlike oluşturmaya başlamıştı.
(...)
Sayfa 380:
AK Lale devri!
(...)
Sayfa 396:
MHP, Ordu’yu göreve çağırıyor.
Mehmet Şandır, geniş yankı uyandıran mektubun eleştirilmesi üzerine...
(...)
Sayfa 399:
Erbakan bile “Ordu göreve” diyor!
Kıbrıs konusunda...
(...)
Sayfa 406:
Talabani: Erdoğan, Federal Irak’ı destekliyor!
(...)
Sayfa 412:
Özden Örnek: Bir elinde “Davetiye” Başbakanlık kapısında!
AKP ile ilişkisi, çocukları Çalık’ta çalışıyor!
(...)
Sayfa 431:
Büyükanıt’a iki suikast tertip edildi, birinde...
(...)
Sayfa 442:
Veda ziyaretlerinde, CHP lideri Deniz Baykal’ı ziyaret eden Hilmi Özkök bir ilke...
(...)
Sayfa 461:
Hükümet’in “İrtica yok” iddiasına yanıt ise Karar Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’dan geliyordu.

Başbuğ, 2006 Eylül sonunda, Kara Harp Okulu’nun açılış töreninde, “Bugün üzülerek ifade etmek istiyorum ki, irticai tehdit, bazı kesimler kabul etmese de, kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır.” diyordu.

Başbuğ, sosyal devlet ilkesi zayıflatılarak toplumun cemaatleşmeye itildiğini vurguluyor, bu cemaatler ve tarikatların, Cumhuriyet devrimine karşı hareketlerin odağı haline geldiğini söylüyordu.
(...)
Sayfa 506:
7 Nisan 2006!
Zapsu, American Enterprise Instiutte’da yalvarıyor:
“Bu adamı deliğe süpürmeyin kullanın!”
(...)
Sayfa 522:
Erdoğan’dan Gül’e (Hasan Celal) Güzel mesaj: Cumhurbaşkanlığı’na aday olma!
(...)
Sayfa 523:
Büyükanıt: Sözde değil, özde laik olmalı!
(...)
Sayfa 566:
Erdoğan, Bush ile 8 Haziran 2005’te yaptığı görüşmenin ardından pembe bir tablo çiziyordu.
(...)
Sayfa 593:
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon:
“Bugün Türk Milleti’nin kaderi, geleceği kendi hür iradesi ile belirlemediği, yabancıların tayin ve tespit ettiği yönlendirildiği bir istikamete doğru sürüklenmektedir.
Lozan’ın intikamını almak isteyenler, Sevr’i hortlatmak isteyenlerle mücadele halindeyiz.
90 yıl öncesinin koşullarını yaşamaktayız.
Türkiye her yönüyle kuşatılmıştır.
Paranoya diyenlere buradan sesleniyorum, bu paranoya değildir.
Siz halktan sakladığınız için paranoya diyordunuz.”
(...)
Sayfa 535:
Emine (Erdoğan) Hanım da kısa sürede ABD sosyetesine karışıyor, “Aslan Kral” gösterisine bilet bulamayınca “Operadaki hayalet” müzikalini izliyordu.
(...)
Sayfa 537:
Polonya ve Çek halkının reddetmesi üzerine Türkiye’de konuşlanacak olan “Füze Kalkanı”nın radar ayağının Türkiye’yi “hedef ülke” haline getireceği açık bir gerçekti.
(...)
Sayfa 588:
ABD, AKP’ye yüz vermiyor! ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson da “Güçlü demokratik kurumlara sahip, laiklik ilkeleri ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir Türkiye ile çalışmak istiyoruz” diyordu.
(...)
Sayfa 609:
MİT (Emre Taner) 80. Kuruluş yıldönümü olan 5 Ocak 2007’de yaptığı açıklama:
“Ulus devlet dönemi sona erecek!”
(...)
Sayfa 619:
Sonuç: “Ak Asker” geliyor!
(...)
Sayfa 622:
Zaman Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal, 2010 YAŞ’tan önce bir sonraki “Genelkurmay Başkanı’nın adını veriyordu:
“İlker Başbuğ iki yıllık süresini doldurdu.
Yerine Kara kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner gelecek.
Koşaner’den sonra o koltuğa kimin oturacağı belli gibi.
En güçlü aday 2. Ordu Komutanı Necdet Özel!”
(...)
Sayfa 629:
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ:
“Sabrımızın bir sınırı var!”
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder