17 Ocak 2015 Cumartesi

Cüneyt Şaşmaz : ZEYTİNDAĞI

Kitabın adı: ZEYTİNDAĞI


Yazarı: Falih Rıfkı Atay

Hürriyet, Kasım 2012

Pozitif Yayınları

169 sayfa


(...)

Sayfa 33:

Harbe nasıl, niçin ve ne hesapla girmiştik?

Bunu bir adam biliyor: Enver!

(...)

Sayfa 50:

Bir Fransız Raporu diyor ki:

“Lübnanlılar ihtilal yapmazlar.

Bizden bir vakitler silah istediler, verdik.

İsyan çıkaracakları yerde, silahları çöl araplarına 

sattılar!”

(...)

Sayfa 55:

Bir Fransız vesikası der ki:

“Lübnanlı Hristiyanlar Fransız dostudurlar.

Hıristiyanları sevmedikleri için Lübnanlı 

Müslümanlar da İngiliz taraflısıdırlar.

Beyrut Arapları’nın çoğu Fransa’yı sever.

Fakat Ortodokslar Ruslar’a bağlanmışlardır.

Niçin?

Hiç...

Kendilerine göre Osmanlı bayrağından daha şerefli 

ve nüfuzlu herhangi bir bayrağa bağlanmış olmak 

için...”

(...)

Sayfa 58:

Eski hikayedir:

Kurban Bayramı’nda hatip arapça olarak ve 

makamla, şeriata göre koyunun nasıl yatırılıp 

kesileceğini anlatıyordu.

Sıra arasında bir Arnavut ağlamaya başladı.

Yanındaki sordu:

“Ne ağlıyorsun?”

“Baksana neler söylüyor!”

(...)

Sayfa 82:

İyi asker olmayan Cemal Paşa mükemmel 

levazımcılık yapıyor.

(...)

Sayfa 84:

Bu bir damla elmanın hikayesi!

Bir müddet sonra Enver Paşa “Birinci Ferik” 

olmuştu.

Bu da Dördüncü Ordu Kumandanı için ağır bir 

darbe idi.

İki gün sonra Enver Paşa, Cemal Paşa’nın Birinci 

Ferik’liğini tebrik ediyordu.

Bu da iki santim sırmanın hikayesi!

(...)

Sayfa 86:

Sınır boylarındaki şeyhlerin göğsünde İngiliz ve 

Alman nişanı yanyana idi.

Şeyh, size kim olduğunuzu sorar:

- İngiliz misiniz?

- Yaşa İngiliz!

- Türk müsünüz?

- Yaşa Türk!

(...)

Sayfa 87:

İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan 

Bedeviler, dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp 

İngilizlere satarlardı.

(...)

Sayfa 94:

Cemal Paşa yolsuzluk yapmazdı.

Fakat ihsanları da boldu.

Mesela hatırı sayılır ziyaretçilerine İstanbul’a 

ipekli kumaş götürmek izni verirdi.

Herkes işin içyüzünü bilmediğinden, düşmanları 

bundan faydalanarak Cemal Paşa’nın ticaret 

yaptığı dedikodusu bile çıkarırlardı.

(...)

Sayfa 97:

Cemal Paşa, Boyacıköyü’ndeki yalısındaki son 

günlerinden birinde:

“Bir şey yapmak istiyorum, kanun karşıma çıkıyor.

Kanun nedir?

Ben yaptım, ben bozarım.

Bu Enver’in bir sözünü hatırlatır:

Yok kanun, yap kanun!

Der ve anlamayanlara izah ederdi:

- Yaparım olur, bozarım olmaz.

(...)

Sayfa 107:

Almanlar Büyük Harb’de Türkiye’ye kendi 

teğmenlerinin ismini koymuşlardı:

Enver’land!

(...)

Sayfa 113:

Mustafa Kemal’in orada seçtiği savunma hattı, Milli 

Misak’taki Türkiye sınırı idi.

(...)

Sayfa 113:

Haleb’den Bağdad’a giden Fon der Golç Paşa’ya 

Baron Oteli’nde bir ziyafet vermiştik.

İhtiyar General:

“İngilizleri mensup oldukları denize dökmeye 

gidiyorum, demişti.

Bir müddet sonra kendisinin kara tabuta kapanmış 

cesedini yine Haleb istasyonunda selamlamıştık.

(...)

Sayfa 115:

Cemal Paşa değil; Suriye düşüyordu.

Yalnız rütbeye, nişana ve sırmaya fazla itibar eden 

bir memleket olduğu için, Anadolu köyleri gibi 

sessiz ve kimsesiz değil, başkumandan, mareşal ve 

nazır üniformalarına sarınarak, daha gösterişli ve 

debdebeli düştü.

(...)

Sayfa 116:

Karargahın içinde: “Kudüs düştü!” sözü ölüm 

haberi gibi yayıldı.

(...)

Sayfa 117:

“Benim Ahmed’i gördünüz mü?” diyor!

(...)

Sayfa 118:

Fakat biz Ahmed’i kumarda kaybettik.

(...)

Sayfa 116:

Cemal Paşa artık ordu kumandanı değildir.

Mütareke yakındır.

Artık, harbe niçin girdiğimiz tartışılabilir, büyük 

adamların adam yerine saymak ve onlarla 

görüşmek sırası gelmiştir.

Arkadaşım Y.K. bahriye çatanası içinde 

Büyükada’ya giderken sordu:

“Paşam, söyler misiniz, bu harbe niçin girdik?”

Ve üç dört yıl içinde bunalttığı bir nefesi boşalmış 

gibi ohlayarak bekledi.

İşte cevap:

“Aylık vermek için!”

Ve ilave etti:

Cemal Paşa'ya sorulan:

“Hazine tamtakırdı.

Para bulabilmek için ya bir tarafa boyun eğmeli, 

ya öbür tarafla birleşmeli idik.”

Kırtasiye ve maaş imparatorluğunun tarihi işte 

böyle biter.

(...)

Sayfa 169:

Yemen kahramanları ne yapıyor?

...

Ve...

Son olarak...

Ezcümle:

“Ne var ki, kan ve ihanet günleri sona ermemişti.

Şimdi çok daha korkunç bir karar daha 

alınmalıydı.”

(Büyük İskender III, Makedonya’dan Anadolu’ya, Valerio Massimo 

Manfredi, Can Yayınları, Sf 238)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder