24 Ocak 2015 Cumartesi

Cüneyt Şaşmaz : İLAHİ KOMEDYA

Kitabın adı: İLAHİ KOMEDYA
Yazarı: DANTE ALIGHIERI
İtalyanca aslından çeviren: Rekin Teksoy
Oğlak Klasikleri
On ikinci baskı: 2011
840 sayfa
40 TL
(…)
Sayfa 13:
Başkasının ekmeğinin ne denli tuzlu,
başkasının merdiveninden çıkmanın
ne denli zor olduğunu göreceksin.
Cennet XVII (58)
(…)
Sayfa 14:
Dedim ki: Ben o kişiyim ki,
sevda esin verince kaleme sarılırım,
onun yüreğine yazdıklarını aktarırım.
Araf XXIV (52)
(…)
Sayfa 19:
Dante’nin tasarladığı Cehennem dibine doğru inildikçe daralan bir çukurdur.
Bu çukur iç içe dokuz daireden (kattan) oluşur.
Dairelerin her birinde ayrı bir günah işlemiş olanlar cezalandırılır.
Aşağıya doğru inildikçe ceza ağırlaşır.
Cezayı veren Tanrı değildir.
İnsanlar Araf’a, Cennet’e gidebilecekken, yaşarken yaptıkları yanlış seçimler sonucunda Cehennem’e gitmişlerdir.
Çarpıldıkları cezayı, yeryüzünde sürdürdükleri yaşamla kendileri belirlemiştir.
Cezanın ağırlığı, işlenen günahın ağırlığı ile orantılıdır.
(…)
Sayfa 20:
Cehennem’in son kantosunda yer alan, “altı gözüyle birlikte ağlayan, üç çenesine gözyaşları ile kanlı salyalar akan, her ağzında dişleriyle bir günahkar öğüten” yarı beline dek buzlara gömülü Lucifer, “Aynı anda üç günahkara birden işkence” yapan bir değirmendir.
Naziler’in toplama kamplarında insanları “öğüttükleri” gaz odalarını, Dante’nin düş gücünün tasarladığı değirmenin günümüzdeki uzantısı saymak yanlış sayılmamalı.
(…)
Sayfa 21:
Her ağzında dişler bir günahkar öğütüyordu
bir değirmen gibi, böylece aynı anda
üç günahkar birden işkence görüyordu.
Cehennem XXXIV (55)
(…)
Sayfa 25:
Son bölümde de İlahi Komedya özetleniyor.
İlahi Komedya’nın ilk çevirisini ise 1938’de Hilmi Kitabevi yayımlıyor.
(…)
Sayfa 35:
Başı havada, açlıktan kudurmuş gibi
bir aslan, üstüme geliyordu sanki,
öyle ki, havaya korku sinmişti.
(Aslan=korkunun simgesi)
(…)
Sayfa 54:
Karanlıktı, derindi içi,
öyle bir sis vardı ki,
dibine bakınca bir şey seçilmiyordu.
(…)
Sayfa 96:
O dedi ki: “Kapanacak hepsi
yeryüzünde bıraktıkları cesetleriyle
birlikte Arasat’tan buraya döndüklerinde.
(Arasat=kıyamet günü ölülerin dirilerek toplanacaklarına inanılan Kudüs’le Zeytindağı arasındaki vadi.
Musevilik, Hrısitiyanlık ve Müslümanlık’ta aynı inanç geçerlidir.
Bkz, Kitabı Mukaddes, Yoel 3 (12)
(…)
Sayfa 105:
Tanrı en çok hileye öfkelenir, çünkü hile,
insana özgü bir kusurdur, işte bu yarın dibinde
en büyük acıyı hileciler çekmekte.
(…)
Sayfa 106:
Hilenin bu ikinci biçimi, doğanın ürünü
sevgi bağlarını koparır,
işte bu nedenle ikinci dairede
ikiyüzlüler, büyücüler, dalkavuklar,
kalpazanlar, din sömürücüleri, hırsızlar,
pezevenkler, dalavereciler gibi pislikler yer alır.
(…)
Sayfa 121:
Federigo’nun yüreğinin
iki anahtarı benim elimdeydi,
öyle yavaş açar kapardım ki, kilidi,
hiç kimse öğrenemezdi yüreğinin gizini;
bu onurlu göreve çok verince kendimi,
uyku nedir unuttum, sağlığım elden gitti.
(İki anahtar=evet ve hayır anahtarları)
(…)
Sayfa 151:
Çekil git, hala canlı olduğuna göre
bil ki, komşum Vitaliano gelip
oturacak sol yanıma
Bir de ben Padavolıyım bu Floransalılar içinde:
ikide bir ‘Kesesi üç gagalı
şövalyeler kralı gelsene!”
(Kesesi üç gagalı=tefecilerin en acımasızı sayılan Floransalı tefeci Giovanni Bulamonte’nin arması.)
(…)
Sayfa 185:
Fare, azgın kedilerle yanyana gelmişti;
kollarıyla onun belinden kavrayan Barbariccia
“Olduğunuz yerde durun ben onu dişlerken” dedi.
(Fare, azgın kedilerle yanyana gelmişti=bir atasözü)
(…)
Sayfa 282:
Oradaydın ben aşağıya indikçe; ama ben dönünce,
dört bir yandan ağırlıkların yöneldiği
noktayı geçtin sen de.
(Nokta=dünyanın merkezi, yer çekimi nedeniyle ağırlıklar bu noktaya yönelir.)
(…)
Sayfa 327:
Ey Alman Albert, yüzüstü bıraktın
eyerine binmen gereken hayvanı,
yabanileşti hayvan, başıboş kaldı,
yıldızlardan kanının üstüne
duyulmadık, görülmedik, haklı bir karar inse de,
gözü korksa ardılının bile!
(Alman Albert=1298-1308 arasında imparatorluk yapan Habsburg hanedanından Albert; Kutsal Roma İmparatorluğu’nun kuzey bölgesiyle ilgilenmiş İtalya’ya adım bile atmamıştır.)  
(…)
Sayfa 327:
Gel taş yürekli, gel de soylularının
Nasıl inlediğini gör, yaralarını sar onların,
(…)
Sayfa 331:
üç kutsal erdemi sırtına geçirmeyen
ama hiç hata etmeden öteki erdemleri
benimseyip izinden gidenlerle yanyanayım.
(Üç kutsal erdem-Hristiyanlığın öngördüğü üç erdem: inanç, umut, sevgi.)
(…)
Sayfa 348:
elinde yalın bir kılıç vardı,
öyle güçlü yansıtıyordu ki ışınları
(Kılıç=Tanrı’nın adaletinin simgesi.)
(…)
Sayfa 411:
“Beati pacifici”
dedi, “Onlar ki bilmezler kötü öfkeyi!”
Öyle yükselmişti ki, gecenin habercisi
son ışınlar üstümüzde, yıldızlar görünür olmuştu her köşede.
(Kötü öfkeyi=öfkenin kötü olmayanı da vardır; “ira non semper est mala” (öfke her zaman kötü değildir); Bkz. Aquino’lu Tommaso, Summa Theologica II/II(CLVIII).
(…)
Sayfa 647:
“İnsanlar acele karara varmamalı,
buğdaylar daha olgunlaşmadan
olgunlaştı sanmamalı;
çünkü kış boyunca kupkuru,
dikenli sapın, daha sonra tepesinde
gül bittiğini gördüm ben:
denizde büyük bir hızla, dosdoğru
yol alan geminin, limana girince
battığını gördüm ben.
Birinin çaldığını, birinin hayır işlediğini
gören Donna Berta ile Ser Martino, bildiklerini
sanmasınlar Tanrı’nın değerlendirmesini,
çünkü yükselirken bunlardan biri, düşebilir öteki.”
(…)
Sayfa 684:
Resmin ilk adı, ilk eylemi
“DILIGITE IUSTITIAM (adaleti sevin)” oldu;
“QUI IUDICATIS TERRAM (dünyayı yöneten sizler)” da sonu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder