20 Şubat 2015 Cuma

Cüneyt Şaşmaz : DEMİRAL Gözü İle: İDAM CEZASI?!

Huzuru bozan eylemler...

"İdam Cezası" yorumu...

“Devletin gücü ve sürekliliği ön planda...”

Günümüzde, - dahası son on, onbeş yılı gözlersek - devletimizin gücünü ve sürekliliğini bozan eylemler çerçevesi nasıl da büyüdükçe büyüdü?!

Önceki yıllarda işaret edilen "ölüm cezası"nın, AB önerisi önünde varsayarak yürürlükteki yasalardan silinmesi, bakınız, vatanımızın nasıl huzurunu kaldıran ortak düşünce verimini oluşturdu.

1966-1980 yılları ve 1986-1999 yılları arasında terör adına; bildiğimiz ve gördüğümüz gibi, aşırı sol uçta ve aşırı dinci uçtaki gurupların Türkiye'de ve dünyada yarattığı binlerce insanın ölümüne neden olan huzuru kaçıran eylemleri saymakla bitmeyecek, belleklerden silinemeyecek kadar çok olduğu gözlenmiştir.

Yazılı ve sözlü basının, hazırlık soruşturması başlamadan, dahası bitmeden haber konusu eylemi, dahası olaylar ile kişisel ve dededikodu çerçevesindeki yorumların, vatandaşımızın öndeki huzur kaçıran nedeni olduğunu artık bilmeliyiz, öğrenmeliyiz..

Ayrıca hazırlık soruşturmalarındaki gizliliği bozan araştırma sızıntıları, işin bir başka huzurzusluk getiren boyutudur.

Cumhuriyeti kuranlar dememişler miydi; “Cumhuriyeti bizler kurduk, sizler yaşatacaksınız” diye?!

Oysa, hazırlık soruşturması gizli, hani nerde gizlilik?!

Görevimiz gereği, büyüklü küçüklü eylemlerin peşinde olduğumuz zaman dilimi içinde; terörü tanımaktaki umursamazlığın, nelerin sergisini açtığı ortada:

“Terörü tanımakta geciktiniz..
Gecikmeye ve de anlamamaya devam ettiniz..
Terörün getireceklerinin artık sizi, kendi yanınızda da Türk vatandaşını sorumluluğa ittiğinizi biliniz.
Ama asıl sorumlu olanlar gene siz, görev üstlenenlersiniz, sizlersiniz...”

Böyle bir ortamın gelişmesinde, sizlerin payı yanında, sizleri yabancı misyonerlerin de yönlendirdiği söylentilerinin payı elbette çoktur.

Görevimiz sırasında bir ABD danışmanı bizleri ziyareti sırasında; “Anadolunun güney doğulu bir kişisi, devletiniz topraklarını bölecek şekilde bir kürt devleti kursun” şeklindeki düşüncesinden "ne çıkar" sorusunu cevapsız bırakarak, kendisine; "sizin devletinizin bazı eyaletlerinde Kızılderili, Zenci, Meluncan asıllı vatandaşlarınız, çoğunlukta" olduklarına işaret ederek, “onların, bulundukları eyaleti ayrı bir devlet yapmak istemi” düşüncesine, "önce siz bana bir cevap verin" demiştim.

Cevap alamadığım için de, sorusunu cevapsız bırakmıştım ama arkadan da
“Siz terörü tanımıyorsunuz, tanımış olsanız benden daha katı düşüncelere başvurursunuz” uyarısını yapmıştım.

Aradan kısa bir zaman dilimi geçmişti ki, Amerika’da, Pentogan’a yapılan bombalı saldırıda bir çok  görevli ölünce de, önce Adalet Bakanı hanımefendi “bu eylemin cezası ölümdür”, Başkanı da, ileri geri mütala yazan basın mensuplarına “herkes kalemine ve diline sahip olsun” demekten geri kalmamıştı?!

Bizde, hangi üst düzey görevli, geçmiş zaman dilimleri içinde ve de güncel korkunç olaylar peşinde, buna yakın sözlerle ortaya çıktı?!

Tabii ki, hiç kimse böyle bir eylemi paylaşmadı!?

İşte, geçmiş hükümet edenlerin bu hukuka uymayan eylemleri, bakınız, yeni iktidarı ne güçlükler ile karşı karşıya koydu!?

Yapılan tek olumlu şey ve günümüzde de devam eden şekilde, her zaman, şehitlerimizin cenazelerinde birkaç kelimeden, sözden başka bir tavır olmadı.

“Türkiye Cumhuriyeti TÜRK Milleti'nin Devleti" dercesine, devletimizin, ülkesi ve milletiyle bir bütün olduğu çerçevesi içinde, Cumhuriyet Başsavcısı olarak Cumhuriyet Savcısı arkadaşlarımızla olayları umursamayan görevliler karşılarında dimdik durmayı bilen hukukçularımız elbet vardır.

Onların karşısına çıkacak gücü görenleri işbaşı edecek, gene bir Türk vatandaşı olacaktır.

Huzuru kaçıranları önleyecek her tür çaba önemlidir.

Bilinmelidir ki;
Terörün hoşgörüye,
Teröristin tavize tahammülü yoktur.

Barış, onların kitabında olmaz.
Onlar, vur kır yolunda giderler.

Bu durumu tek değiştiren yol, Devletin gücünü göstermesidir.

İngiltere; son olaylar dolayısıyla her devlete örnek olmalıdır..

Elbet, önde Türk Bayrağı'nı taşıyacak bir "Büyük TÜRK" vardır.
Çıkacaktır da..
Herkes bunu bilmeli ve görmelidir...

Bu eylemde geç kalan yönetimler'in, daha sonra "ben yanlış yapmadım, AB'ye girme babında eylemim oldu" demeleri bile onların çektikleri vicdan azabını silmeye yetmeyecektir.

Bildiğiniz gibi, Türkiyemiz, "Hukukun Üstünlüğü"nü temel alan çok partili "Özgürlükçü Demokrasi" yönetimini benimsemiş bulunmaktadır...

Bu durum, bizleri ferah tutan tek düşüncedir.

Bilinmeli ki; DEMOKRASİ, HER ŞEYİN AYNASI DEĞİLDİR.
Başka, önleyici düzen içinde aynalar vardır.

Millet olarak, Anadolu ve Trakya'da yaşayan toplum olarak örflerimiz, adetlerimiz, gelenekler içinde, asılda, yüce dinimizin çizdiği çerçevelerde, huzuru kaçıran korkunç olayları önleyecek aynalar durmaktadır.

Bu tür düşünce içindeki varsayılan durumlarda, demokrasi düzeni bozulmaz.

20'nci yüzyıl içinde esen kuvvetli demokrasi rüzgarları, insan hakları ve hukukun üstünlüğü rüzgarları karşısında, Faşist-Marksist ideoloji yıkılmıştır.

21'inci yüzyıl döneminde, bildiğiniz gibi, bütün dünyada, gerek faşist gerek Marksist ideolojiye dayalı totaliter rejimlere yer verilmeyecek bir düzen oluşturulmak istenmektedir.

Onları aramaya kalkanlar çıkarsa; önce kendi milletleri, ek olarak da dünya milletleri bu tür ideoloji şarlatanlarını boğazlamaya yeter gücü göstereceklerinden, kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Bugün artık insanlık, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü esas alan çok partili, özgürlükçü demokrasiyi benimseme durumunu idrak etmiştir.
Bu yoldadır.

Bilelim ve de görelim ki;
“Irkçılık”,
“Emperyalizm”,
“Sömürgecilik”,
daha açık bir ifade zemininde söylersek, gerek ırkçılık gerek sömürgecilik İnsanlığa tarih boyu acı çektirmiş, bu iki siyasi akım, artık en çirkin insanlık suçu olarak nitelenmektedir.

Bir toplumda haksızlıklar olursa, adaletsizlikler olursa o toplumda huzursuzluklar en yüksek dereceye çıkar; o toplumda huzur olmaz, mutluluk da olmaz.

Şimdi düşünelim:
Günümüzde, bizim vatandaşımızın huzuru var mıdır?!
Var ise, bunu önleyen eylemler hangileridir?!

Mersin ilindeki bir üniversiteli kızımızın katletilmesi, bakınız, bizleri ne kadar acıya götürdü?!

Demek oluyor ki, artık terör yanında böyle kişisel çirkin olaylar zinciri de, "huzuru bozan eylem" şekline dönüşebiliyor.

Artık aramalıyız ve de bulmaya çalışmalıyız; toplumun vicdanında büyük yara açan bu tür vakıa'ların suçlularına, bir "ceza" bulmalıyız!?

Hey gidi geçmiş!?
Geride bırakılmış yıllar içinde, Cumhuriyetimizin ilk yılları içinde, bir kız çocuğu gece yarıları bir yerden bir yere korkusuzca gidiveriyordu?!

Öyle ki, o zamanlar bir mahalleyi, bir "gece bekçisi" bile koruyabiliyordu.
Amatörce, o mahallenin kabadayısının, delikanlısının zarafeti vardı.
O da, temiz hisler içinde "koruma görevi"ni üstlenebiliyordu?!

Gelelim günümüze...

Ne oluyor, insanımıza!?

Huzuru kaçıran, çirkin görünen eyleme, insanımızı hangi durum itiyor?!

Vatanımızda kötüleri, kötü işler yapanı artık aforoz edelim, cemiyet içinde görüntüsünü yok edelim!?

Bitsin artık bu elem içinde geçen günler!

Millet olarak, mazide kalan tebessümüzü, mazide bıraktığımız ahlak anlayışımızı yeniden yaşatalım.

Yeniden huzur dolu, herkesin tebessüm eden tatlı yüzünü görmeye başlayalım.
Hepimiz, huzur içinde olarak tebessüm edelim.

Huzuru bozan eylemler karşısında, "Devletimizin gücünü ve sürekliliğini simgeleyecek" hangi işlem ön plana alınmalıdır?!

Gelelim, bu tür huzuru kaçıran olayların, çoklaşan bireysel ve de örgütsel terör eylemlerinin, tek nedeni bizlerce ne demek oluyora...

Kaynağı nedir, bu olayların?!

Yönetimi üstlenen siyaset erbabının idare safhasında bir noksanı var!?
O noksanlık da, devletimizin gücü ve sürekliliğinde bir eksilme yaratıyor.

Onun için bu iki kelime, "huzur" ve "refah" ön planda görüntülenemiyor?!

Son günlerin flaş istemi, Hükümetçe, "yeni bir idare paketi"dir?!

Bu paket, tehlikeli eylemin yapılmasındaki öncelikli tedbir anlayışının, düzgün bir şekil içinde, suçüstü görüntülerinin ortaya konulması anında ele alınacak olursa, bir zafiyet görüntülenemez.

"Ben devletimizin gücünü göstereceğim" imajı dışına kayılarak, hukukun üstünlüğünü tanıyacak ve de kabul görecek şekilde görevlilere yetkileri verilirse, iş biraz aydınlatılır denilebilir.

Ancak bu pakette, hukukun kullanılışı Yargı'dan alınıp da devlet gücü içinde gösterime sokulursa; terörün yanında büyük üzüntü doğuran kişisel eylemlerde olduğu gibi, hukuki idarenin üstleneceği zaafı, hukukun üstünlüğünü boğabilir.

Onun için bu tür yapılanmada; Yargı Erki'nin işlevi, devlet gücü olarak Yargı'nın elinden alınıp, "kolluk gücü"ne "tedbir alacağım" görüntüsü içine sığdırılması, asılda bu görevin idareye devri, idareye verilmesi, Yargı Erki'ni zaafa uğratır.

Bu tür düşünce ile yanlışlığa gidilmiş olur.
Bu durumu çok iyi irdelemeliyiz.

Bilinen odur ki; insanları mutsuzluğa iten tek şey, adaletsizlikle karşılaşmalarıdır.
Haksızlıklar, insanları mutsuzluğa sürükler.

Adaleti dağıtan ve de meşrulaştıran tek ortam, adalet erki ortamıdır.

Hukuk üstünlüğünün simgesi olan Yargı'nın elinden görevi alıp, önleyici tedbir şekline dönüştürüp, emrindeki kolluk görevlisine devretmek; müstakil olarak Devlet kendi gücüyle halletmeye kalkışması, yeni bir huzursuz ortam çerçevesini oluşturmaktan gayrı bir işlev olamaz.

Eğer Devlet, Yargı görevi olan adaleti, hak aramayı sağlama görevini kolluk gücüne devrederse, büyük bir ihmalin içine düşer.

Yargı'nın adalet için verdiği uğraşı, adaletin hukukun üstünlüğü çerçevesinde verdiği kararların düzgün bir çap içinde infazının önem taşıdığını, bilmeliyiz, görmeliyiz.

Aksi hallerde; insanlar farklı yaşamaya dayanabilirler, zaman dilimi içinde çok çalışmaya yorgunluğa da katlanabilirler.

Ama haksızlığa, adaletsizliğe katlanmaları asla mümkün değildir.

Bunun için yurdumuzda vatandaşımızın mutluluğunu; biz de her şeyden evvel hukukun üstünlüğünde, demokraside, insan haklarında görme zorunluluğu vardır, diyoruz...

Bütün yaşamımız boyunca mücadelesini verdiğimiz, topluluğumuzda esenlik yollarını açabilmemiz için gayretimiz; Büyük ATATÜRK’ün değerli arkadaşlarıyla, doğulu batılı yandaşlarıyla el ele vererek, Cumhuriyet şemsiye edilerek, Devlet olarak, Üniter Cumhuriyet olarak kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir yaşam içinde, sağdaki, soldaki ideolojileri kabul etmeyen, hukukun üstünlüğünü benimsemiş hasleti, tek gaye oluşumundaki eylemleri demokrasi içinde geliştirilmesine bağladığı unutulmadan devletimiz idare edilmelidir.

Geçmişte, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nu, Büyük Osmanlı İmparatorluğu'nu bozan ve de bu büyük devletleri sona erdiren eylemlerin menşeini çok iyi tahlil ederek, demokrasimizde kaideleri, Cumhuriyetimizin şemsiyesi altında geliştirmeliyiz.

Yönetimi üstlenen siyasilerimizin "ana amacı" bu olmalıdır.

Türkiye’de idam kararlarının, Avrupa nezdinde, insan hakları açısından sürekli tartışma konusu yapılması, yanlışın başında gelenidir!?

Zira İngiltere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek (idam cezasının kaldırılmasına ilişkin) 6 no'lu protokolü, daha yeni ele alıp, değerlendirmiştir.

Edinilen bilgiye göre İngiltere, söz konusu protokolü 20 Mayıs 1999 tarihinde onaylamış ve 1 Haziran 1999'da yürürlüğe gireceğini, AB Genel Sekreterliği'ne bildirmiştir.

Görülüyor ki, bu işin başında olduğunu iddia eden bir devlet dahi, 28 Nisan 1983 yılında Strasbourg’ta kabul edilen ve onaya açılan bu protokolu, nedendir(?) uzun bir süre bekletip, sonrasında onaylayıp, yürürlüğe koyamamıştır?!

Tek nedeni vardır!
O da, "terör" ve "insanlık suçu" olayıdır.
İngiltere'de "İra" denen bir ırk ve din çatışması şeklinde görülen bir terörün olmasıdır.

“Bir devlet, savaş zamanında ya da yakın savaş tehdidi durumunda, işlenen eylemler için ölüm cezasına ilişkin hüküm bulundurabilir” kaidesini de ayrık tutmuş olmasıdır.

Bu "Terör Örgütü"nü, İngiltere yıllaca ortadan kaldıramamamıştır?!

Günümüzde, kişisel olayların bile milletimizi ne kadar ızdırap'a gark ettiğinin artık farkında olamalıyız.

Bunun içindir ki, konulacak cezalar da; siyasilerimiz, temiz bir samimiyet çizgisinde, "idam cezası" da gündeme sokularak, en üst cezalandırmalar içinde değerlendirilmelidir.

İşte o zaman devletimiz, gücü ön planda olduğu, huzuru getirecek bir tavır oluşturduğu, bir caydırılacak durum yarattığı görüntüsü içinde işaretini bulur.

Tanrı Türk'ü korusun!
Türk vatandaşını korusun!
Nusret DEMİRAL
DGM Onursal Cumhuriyet BaşSavcısı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder