http://sozcu.com.tr/2014/yazar
Soner Yalçın
syalcin@sozcu.com.tr 10 Ekim 2014
Zavallı ikili
Tarih: 22 Ocak 1946.
Komela adlı Kürt örgütü, Kuzey İran’daki
Mahabad Çarçıra Meydanı’nda “Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti” ilan etti.
Bu yeni ülkenin arkasında Sovyetler Birliği vardı.
Kızıl Ordu 9 Mayıs 1946’da İran’dan çekilince İran Ordusu
17 Aralık’ta Mahabad’a girerek Kürt devletini yıktı.
İran, Cumhurbaşkanı Kadı Muhammed, Başbakan Hacı Baba Şeyh,
Savunma Bakanı Hüseyin Han gibi yöneticileri yeni cumhuriyetin ilan
edildiği Çarçıra Meydanı’nda idam etti.
Irak ise Şeyh Ahmet Barzani’yi hapsetti;
işbirlikçi iddiasıyla ordusundaki kimi subayları idam etti.
Molla Barzani Sovyetler’e kaçarak canını kurtardı.
Peki…
Türkiye’nin burnunun dibinde bunlar yaşanırken Türkiye’deki Kürtler isyana kalkıştı mı?
Hayır!
Sesleri bile çıkmadı.
Niye?
Yazacağım…
Devam edeyim…
Tarih: 16 Mart 1988.
Irak-İran Savaşı sürerken, Saddam Kuzey Irak’ta Kürtlerin yaşadığı Halepçe‘ye
sekiz MİG-23 uçağından zehirli bombalar attırdı.
Çoğunluğu bebek olan beşbinden fazla insanın hayatını kaybettiği açıklandı.
Gazeteci Ramazan Öztürk‘ün çektiği fotoğraflar yürekleri dağladı. Peki…
Halepçe katliamının ardından Türkiye’deki Kürtler ayaklandı mı?
Kürtler, 1991’de ABD’ye güvenip Kuzey Irak’ta ayaklandı.
İsyanı bastıran Irak Ordusu’ndan kaçan Kürtler Türkiye’ye sığındı.
Peki…
Kuzey Irak’ta yaşanan vahşet üzerine Türkiye’deki Kürtler ayaklandı mı?
Hayır! Sesleri bile çıkmadı.
Niye?
Evet, dün Irak’ta, İran’da, Suriye’de olanlar için
sesleri çıkmayan Türkiye’deki Kürtler bugün neden Türk Bayrağı’nı yakıyor?
Yanıtını bulmak zorundayız. Ki…
Tehlikenin farkında olalım.
Bataklık politikası
Bugün…
IŞİD, Kürtleri öldürüyor mu?
Evet.
Bu katliamı nerede yapıyor?
Kuzey Irak’ta yapıyor; Kuzey Suriye’de yapıyor.
Peki…
Kürtler Türkiye’deki tüm şehirlerde niye ayakta?
Bakınız…
Dün Ortadoğu’da Kürtler ezilirken, vahşete uğrarken ve
Türkiye’deki Kürtler sessiz kalırken bugün aynı Kürtler neden isyanda?
Yanıtı basit: Çünkü…
Türkiye dün Ortadoğu belasından uzaktı.Savaşın, ateşin-barutun ne olduğunu yaşayarak öğrenen
Mustafa Kemal’in siyasi dehası Türkiye’yi, Ortadoğu bataklığına sokmadı.
Ya bugün?
“Yeni Osmanlı” hayaliyle Türkiye’yi bugün Ortadoğu kan gölüne sokan
Erdoğan-Davutoğlu yaşanılanların tek sorumlusu değil mi?
Sokaktaki Kürt diyor ki, “Erdoğan-Davutoğlu IŞİD’i destekliyor!”
Yalan mı? Erdoğan-Davutoğlu elini Ortadoğu’ya sokup karıştırmadı mı?
Irak’ta, İran’da, Suriye’de dün olanlar bizim içişlerimiz değildi; oysa
bugün Ortadoğu’da yaşanılanlar artık yanı başımızda.
Türkiye’yi kanlı bir Ortadoğu ülkesi haline kim getirdi; Erdoğan-Davutoğlu ikilisi değil mi?
Bu zavallı ikili, Mustafa Kemal’in “komşular arasındaki itilaflara katılmama”
prensibinin ne anlama geldiğini bugün anlamış mıdır?
Hiç sanmam.
Türkiye dış politikasının temelini oluşturan, “yurtta barış dünyada barış”ilkesinin
bugün ne anlama geldiğini anlamış mıdırlar?
Hiç sanmam.
Piyonlar kendilerini hep kahraman sanır!
Ne yazık ki, Ortadoğu’nun kanını Türkiye’ye bulaştırdılar.
Kanı temizlemek hiç kolay olmayacak.
Sadece Kürtler değil…
Yarın dinciler de ayaklanacak!
Unuttunuz mu; bomba yüklü araçların infilak ettirilmesiyle 2003’te İstanbul’un kana bulanmasını?
Dinci El Kaide terörü sonucu 59 yurttaşımız ölmüş, 700 kişi yaralanmıştı…
Bugün…
IŞİD’e karşı olan Kürt, Türkiye’yi yakıyor.
Yarın…
Aldığı destek ve yardımlar kesilince Erdoğan-Davutoğlu ikilisine kızan IŞİD Türkiye’yi yakacaktır.
Zaten saklamıyorlar: “Türkiye haçlı seferlerinde yer almasının bedelini ağır ödeyecektir” diyorlar!
Türkiye haritasının üzerine el bombaları konulan bir görselle yayınlanan tehdit mesajında, “Türkiye bu savaşa İslam Devleti’nin karşısında girerse, güvenli kalır zannetmesin. Türkiye’nin içinde İslam Devleti’nin binlerce uyuyan hücreleri vardır. Bizim cevabımız çok sert gelecektir” denildi.
Türkiye yanıyor.
Erdoğan-Davutoğlu seyrediyor.
Artık yönetme kabiliyetini elden kaçırdılar; ülkeyi yönetemiyorlar.
Ah güzel Türkiye…
Ne yazık ki böylesine acınası Erdoğan-Davutoğlu çifti eline kaldın…
* * * *
Sayın Soner YALÇIN’ın değerli „Tarih‘ten anımsatmaları“ndan sonra
yazı bitiminmde de Sn Prof. Dr. Kemal Üçüncü ve akademisyenlerin
„IŞİD, TELAFER, TÜRKMENLER ve KOBANE“ ile ilgili bildirilerini okumanızı öneririm.
NOT: Prof. Dr. Kemal Üçüncü ve akademisyenler bu köşede 1 Ekim 2014 tarihli “Ayn el Arap” başlıklı yazımla ilgili bildiri yayımladılar. Özetle şöyle:
“TARİH: 15 Haziran 2014.
IŞİD, yüzde 70’ini Avşar Türkmenlerinin oluşturduğu Türkçe konuşulan Telafer’e girdi.
Öncesi…
Ve sonrasında…
‘Telafer… Telafer’ diyen birilerini duydunuz mu?
Dün Telafer’e sessiz kalanlar bugün ‘Kobane’ diye neden feryat ediyor?”
Oysa ki insan hakları söz konusu olduğunda esas olan “İNSAN”dır.
Din, dil, milliyet, mezhep, bölge, cinsel ve siyasal tercihler, felsefi kanaatler değerlendirme dışıdır.
Sana göre insan hakları, bana göre insan hakları olmaz.
Türk basınının büyük bir kısmı, dünya kamuoyu, insan hakları çevreleri maalesef ki bu çatışmalarda söz konusu Türkmenler olunca politik tercih ve tutumlarıyla sınıfta kaldılar.
Ayn el Arap kasabası Birleşmiş Milletler‘e üye olan ve toprakları bu statüye tabi olan Suriye ismindeki bir devletin mülkiyeti altındadır. Başka ulusların toprak bütünlüğüne saygı göstermeden hukuk ve adaleti savunamayız!
Binlerce yıldır aynı coğrafyayı kaderi, kültürü, inancı paylaştığımız, akrabalarımızın, emperyalizmin Ortadoğu’daki oyunlarında heba olmasına gönlümüz razı değildir. Aramızdaki hukuku, insan hakları ve adalet temelli olarak tayin etmenin imkan ve şartları mevcuttur.
“Keşkesiz”, “amasız” insan dışında her türlü sıfata kör; şiddeti lanetleyen bir insan hakları çağrısına sonuna kadar katılıyoruz…”
yazı bitiminmde de Sn Prof. Dr. Kemal Üçüncü ve akademisyenlerin
„IŞİD, TELAFER, TÜRKMENLER ve KOBANE“ ile ilgili bildirilerini okumanızı öneririm.
NOT: Prof. Dr. Kemal Üçüncü ve akademisyenler bu köşede 1 Ekim 2014 tarihli “Ayn el Arap” başlıklı yazımla ilgili bildiri yayımladılar. Özetle şöyle:
“TARİH: 15 Haziran 2014.
IŞİD, yüzde 70’ini Avşar Türkmenlerinin oluşturduğu Türkçe konuşulan Telafer’e girdi.
Öncesi…
Ve sonrasında…
‘Telafer… Telafer’ diyen birilerini duydunuz mu?
Dün Telafer’e sessiz kalanlar bugün ‘Kobane’ diye neden feryat ediyor?”
Oysa ki insan hakları söz konusu olduğunda esas olan “İNSAN”dır.
Din, dil, milliyet, mezhep, bölge, cinsel ve siyasal tercihler, felsefi kanaatler değerlendirme dışıdır.
Sana göre insan hakları, bana göre insan hakları olmaz.
Türk basınının büyük bir kısmı, dünya kamuoyu, insan hakları çevreleri maalesef ki bu çatışmalarda söz konusu Türkmenler olunca politik tercih ve tutumlarıyla sınıfta kaldılar.
Ayn el Arap kasabası Birleşmiş Milletler‘e üye olan ve toprakları bu statüye tabi olan Suriye ismindeki bir devletin mülkiyeti altındadır. Başka ulusların toprak bütünlüğüne saygı göstermeden hukuk ve adaleti savunamayız!
Binlerce yıldır aynı coğrafyayı kaderi, kültürü, inancı paylaştığımız, akrabalarımızın, emperyalizmin Ortadoğu’daki oyunlarında heba olmasına gönlümüz razı değildir. Aramızdaki hukuku, insan hakları ve adalet temelli olarak tayin etmenin imkan ve şartları mevcuttur.
“Keşkesiz”, “amasız” insan dışında her türlü sıfata kör; şiddeti lanetleyen bir insan hakları çağrısına sonuna kadar katılıyoruz…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder