Terörle mücadele, kulağa çok hoş gelen, güzel bir söz.
Şu günlerde, Batı dünyasında dillerden düşmeyen, en çok konuşulan konu.
NATO’nun IŞİD terörüne karşı oluşturduğu koalisyon çoktan harekete geçti.
Irak’ın bombalanmasından sonra, dün Suriye de bombalandı.
İktidar partisinin fiili Genel Başkanı, aynı zamanda da TC Başbakanı ve de Cumhurbaşkanı olan zat-ı muhterem, rehine krizi nedeniyle koalisyona balıklama dalıp “Biz de varız” diyemeyince, ana muhalefet partisi lideri, doğan boşluğu anında doldurdu.
“NATO üyesiyiz, IŞİD terörüne karşı savaşta yer almalıyız” demekte gecikmedi.
Böylece, daha önceleri Batı saldırganlığını sessiz kalarak desteklerken, bu kez açıkça destekledi, savaş kışkırtıcılığı yaptı.
Bu çıkışıyla BOP eş başkanı tek adamı geride bıraktı.
Rehine krizi bir şekilde çözülünce, Çankaya’daki AKP’li, sanki katılmamak elindeymiş gibi, “Koalisyona katılmayı düşünebiliriz” diyerek Dersimli Kemal’e yetişmeye çalıştı.
Atlantik’in her iki yakasından gelen dayatmalara göğüs gerebilecek mi, geremeyecek mi, yakında göreceğiz.
Türkiye’nin IŞİD’e karşı savaşa katılmasının doğurabileceği korkunç sonuçları şimdilik bir yana bırakalım.
Obama tek başına koalisyon ortakları arasında görev bölümü yaptı ve savaş alanını belirledi.
Kara savaşına, yani göğüs göğüse çarpışmaya, kendileri katılmayacak. Onlar, yani Coniler, havadan bombalamakla yetinecekler.
Tatlı canlarını tehlikeye atmayacaklar.
Savaşa önce Kürt Memet sürülecek, hemen ardından da Mehmetçik ateşe atılacak, bu arada kendi ülkesinin bölüneceği günü sabırla bekleyecek.
Halen Esad’a karşı savaşmakta olanlar hariç, ABD’nin tekerine çomak sokan tüm teröristler, nerede görülürlerse vurulacaklar.
Suriye’de Esad’a karşı savaşan iyi teröristlere, öteden beri yapıla gelmekte olan silah ve para yardımı aralıksız sürdürülecek.
Bir yandan kötü teröre karşı savaşılırken, bir yandan da iyi teröre destek verilecek.
Bu durum, asıl hedefin Suriye olduğunu açık seçik göstermektedir.
Koskoca NATO’nun IŞİD’in işini Suriye’ye bulaşmadan, Irak’ta, üstelik de kısa sürede, bitirebileceği gün gibi ortada.
ABD ve uyduları, Amerikan çıkarlarına ters düşen teröristlerle savaşacak. ABD için savaşanlara öteden beri yapılagelen yardım, kesintisiz sürdürülecek ve bunun adı “teröre karşı savaş” olacak!
İnsan akıl ve mantığı ile düpedüz alay etmek değilse, nedir bu? Lütfen söyleyin.
Amacın yaşama bir türlü geçirilemeyen Esad’ı devirme planını gerçekleştirmek ve Kuzey Irak Kürt Bölgesinden Akdeniz’e uzanan bir koridor açmak olduğu açık seçik görülmektedir.
Bu koridor açılmadan, Kuzey Irak’ta Türkiye’nin de katkısıyla kurulan Federe Kürt Devletinin ve daha sonraki aşamada ise Büyük Kürdistan’ın yaşamını sürdürmesi olanaksız.
Tüm bu olup bitenlerin Büyük Ortadoğu Projesi uyarınca, Irak, Suriye, Türkiye ve İran’dan koparılacak parçalardan oluşacak Büyük Kürdistan’ın ön hazırlıkları olduğu çok açık.
ABD, kendisine minnettar olan uydu bir Kürt devleti kurmak, böylece Ortadoğu’daki petrol ve doğal gaz kaynaklarını sürekli kontrolü altında tutmak ve İsrail’in güvenliğini güvence altına almak istemektedir.
Bölünmek istenen dört ülkeden üçü, İran, Irak ve Suriye ölümüne direnmekte, dördüncü ülke olan Türkiye’de İktidar ve ana muhalefet partileri teslim bayrağını çekmiş görünmektedir.
Cumhurbaşkanı Gül’ün birkaç yıl önce söylediği ’Kürt sorununu çözmek zorundayız, biz çözmezsek birileri gelir çözer’ sözü, teslimiyetin açık ve net anlatımıdır.
Sorosçu Kemal’in ulusun birliğini ve vatanın bütünlüğünü savunma gibi bir derdi yok.
Meclisteki partilerden BDP bölünme gününü sabırsızlıkla beklemekte. TC devletinin bütçesinden aylık alanlar, Cumhuriyeti kara toprağa vermek için olanca güçleriyle çabalamaktadır.
MHP, laf milliyetçiliğini aralıksız sürdürmektedir.
Sözün kısası, İşçi Partisi dışında ulusun birliğini ve vatanın bütünlüğünü, aydınlanma devriminin değerlerini yiğitçe savunan bir başka parti bulunmamaktadır.
Yerli yabancı sömürücü çevreler, İşçi Partisine baş göz açtırmamakta, sömürüden az çok pay alanlar, onu düşman bellemektedir.
Başta Dersimli Kemal olmak üzere, tüm Sorosçular işbirliği yapmak bir yana, İşçi Partisi’nden vebadan kaçar gibi kaçmaktadırlar.
Batı emperyalizminin sözcülüğünü yapan irili ufaklı işbirlikçi takımı, her türlü terörizme karşı olduklarını söylerlerken düpedüz yalan söylemektedir.
Siz, IŞİD terörüne karşı savaş bayrağını herkesten önce açan Kılıçdaroğlu’nun PKK terörü aleyhine tek söz ettiğine, PKK’nin adını ağzına aldığına hiç tanık oldunuz mu?
Ne gezer!
O bölünme yoluna kırmızı halı döşeme görevini, yerine getirme çabasında.
Tıpkı sözcülüğünü yaptığı batı emperyalizmi gibi, Dersimli Kemal de terörist örgütleri bizden olanlar- olmayanlar, iyi teröristler- kötü teröristler diye ayırmaktadır
Kılıçdaroğlu, cumhuriyeti kuran partinin genel başkanı olarak, ulusun birliğini ve vatanın bütünlüğünü savunacağı yerde, Meclis kürsüsünden ettiği yemini unutmuş görünerek, tam tersini yapmakta, Büyük Ortadoğu Projesinin Türkiye’ye ilişkin her iki ayağına da sürekli destek vermektedir.
Dersimli Kemal, yalnızca laiklik ilkesini ve üniter devleti değil, Cumhuriyetin tüm değerlerini aşındırmaya özel özen göstermektedir.
Halkçılık, laiklik ve devrimcilik , YCHP liderinin kurultaydan kurultaya ağzına aldığı ,içi boş sözcüklerdir.
Hele ulusalcılık, onun gözünde, savaşılması gereken demode bir kavramdır.
Partisinde gerici ve bölücüleri baş tacı derken, ulusalcıları sindirmek için elinden geleni geri koymamaktadır.
Cumhuriyetin tüm değerlerini bitpazarında satışa çıkarmış, adeta “sattım”, “satıyorum” diye bağırmaktadır.
Laiklik can çekişirken, laikliğin tehlikede olmadığını söylemekte, açılıma verdiği açık çekle de yetinmeyip, PKK’ye yasal statü kazandıran yasayı destekleyerek ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına daha önceki hükümetlerce konulmuş olan çekinceleri kaldırma sözü vererek, özerklik üzerinden bölünmeye kapı aralamaktadır.
Dersimli Kemal, pervasızdır. Cumhuriyetten intikam alma hırsı gözlerini bürümüş, bu hırs onu, önünü göremez hale getirmiştir.
CHP’ye YCHP demesi, CHP kurmay heyetine cins gerici ve bölücüleri getirmeyi inatla sürdürmesi, CHP’nin geçmişini karalamayı alışkanlık haline getirmesi, son kurultayda, öfkeli bir sesle, ‘Dersimli Kemalim ben’ diyerek, Cumhuriyete meydan okuması, CHP’yi tarihi köklerinden koparma kararlılığının dışavurumudur.
Dersimli’nin CHP programına ters düşen söylem ve eylemleri, Türkiye’nin laik düzenin ılımlı İslam’a dönüştürülmesini ve sınırlarının değiştirilmesini öngören projeyle doğrudan bağlantılıdır.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi iktidara taşımak gibi bir derdi, bir amacı kesinlikle yoktur.
O, Büyük Ortadoğu Projesinde üstlendiği görevi, başarıyla sürdürmektedir.
Atatürk’ü aşağılayan bir kişiyi, Genel Başkan Yardımcılığına getirmenin bir bedeli olduğunu göremeyecek kadar zeka özürlü değildir.
Bekaroğlu’nun CHP’ye bir getirirse CHP’den bin götüreceğini masal çağındaki çocuklar bile bilmektedir.
ABD’nin siyasi amaçlarına ulaşmak için dünyanın dört bir yanında terör örgütlerini kullandığı, bizzat besleyip büyüttüğü terörün ucu, kendisine dokunduğunda, “terörü ezme bahanesiyle” ülkeler işgal ettiği tüm dünyaca bilinmektedir.
Bunun ilk çarpıcı örneği Afganistan, son örneği ise, Suriye’dir.
Afganistan’da desteklediği El Kaide ikiz kuleleri vurunca, terörizme karşı savaş bahanesiyle Afganistan’ı işgal etmiştir.
Daha düne kadar, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye aracılığıyla her türden yardımda bulunduğu IŞİD, Musul’u işgal ederek “Ortadoğu’da bende varım” deyince, bir başka deyişle, terörün ucu AB-D emperyalizminin nazik yerine dokununca, birden bire Suriye’de özgürlük savaşı veren bir örgüt olmaktan çıkıp, tüm dünyanın başına bela bir terör örgütü oluvermiştir.
Tüm bu olup bitenlerden sonra, Kılıçdaroğlu’nun 18’nci olağanüstü CHP kurultayında, büyük oy kaybıyla da olsa, genel başkan seçilmesini nasıl açıklayacağız?
Bence bunun başlıca iki nedeni var.
Bunlardan birincisi, parti içi muhalefetin dağınıklığı, diğeri ise, seçilmişlerin ve partide bir yerlere gelmiş olanların yeniden seçilme tutkularını aşamamış olmalarıdır.
Kurultayda, milletvekillerinin ve parti üst düzey yöneticilerinin oy kullandıkları sandıkta Kılıçdaroğlu ve ekibine neredeyse silme oy çıkmış olması, yukarıdaki savı kesinkes doğrulamaktadır.
Bu oy sahiplerinin tümünün değilse bile, pek çoğunun “yeniden seçilme ve parti içindeki yerini koruma tutkusuna yenik düştüğü rahatlıkla söylenebilir”.
Aksi takdirde bu gibilerin Türkiye’yi bekleyen yakın tehlikeleri algılayamamış olmalarına hükmetmek gerekir ki, bu hükmün doğruluğuna inanmak zordur.
İnsanı gerçekten karamsarlığa iteleyen görünüşe baktığımda, bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, Bedri Rahmi’nin ölümsüz dizesini yinelemekten kendimi alıkoyamıyorum.
İşte o dize:
Ey benim dev memesinde/ cüceler emziren acayip memleketim!
Anlayana sivrisinek saz,
Anlamayana davul zurna az! 24.09.2014
*Hazreti Tayyip, Atatürk Orman Çiftliğinde inşaat izni olmaksızın yaptırdığı Ak Saray’a taşınma hazırlığı içinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder