Kitabın adı: İran Siyasetinin İç Yüzü
Yazarı: BÜLENT KENEŞ
TİMAŞ YAYINLARI
I. BASKI: Haziran 2013, İstanbul
21,50 TL
464 sayfa
(...)
Arka Kapak:
“İran: Tehdit mi, Fırsat mı?” ve “Hasan Sabbah’tan Bugüne İran ve Terör” kitaplarıyla alanda önemli bir boşluğu dolduran Bülent Keneş, İran Siyasetinin İç Yüzü adlı yeni kitabıyla İran siyasetini derinlemesine incelemeye devam ediyor:
İran iç siyasetinde karar alma süreçlerinde etkin olan faktörler nelerdir, aktörler kimlerdir?
1979 Devrimi sonrasında tesis edilen siyasal sistemin zihinsel ve psikolojik dinamikleri nelerdir?
İran Şiiliği devrime giden yolda nasıl bir rol üstlendi?
Devrim sonrası izlenen politikalara etkisi ne düzeydeydi?
İran Şiiliğinin günümüzde son derece siyasallaşmış bir mezhep anlayışı olarak algılanmasındaki faktörler nelerdir?
İran’da asıl şiddetli çekişmeyi kendi aralarında veren iç siyasi fraksiyonlar nelerdir?
Dış politik yansımaların gerisinde seyreden bu çekişmelerin temeli ve etkileri nedir?
İran’da dış politika, güvenlik stratejileri, nükleer program, ekonomi ve kültür politikalarında etkin olan derin dinî yapılar nelerdir, siyasette ne derece belirleyici olmaktadır?
İran’ın son yıllarda Devrim Muhafızları merkezli güvenlik elitinin daha baskın hale geldiği bir praetoryan devlet yapısına dönüştüğüne dair gözlemlerin temeli ve geçerliliği nedir?
İran’ın izlediği dış siyaset politikaları üzerinde dönüştürücü etkiye sahip olan iç dinamikleri bilmeden, politik tavrını ve stratejik dış siyasi tercihlerinin art alanını tam anlamıyla kavramak olanaksızdır.
Alanda ehil olan Bülent Keneş, İran Siyasetinin İç Yüzü ile tam da bu amaç doğrultusunda İran siyasetini tüm boyutlarıyla masaya yatırıyor.
(...)
Sayfa 13:
Eskilerin “testi içindekini sızdırır” sözü, pek çok durum için geçerli olmakla birlikte...
(...)
Sayfa 17:
İran, Suriye’de 2011 yılı başlarından itibaren devam eden, yakın tarihin gördüğü en kanlı katliamlara verdiği destekle; Irak’ta izlediği katı mezhepçi politikalarla çok hızlı bir şekilde Saddam Hüseyin dönemini aratmayacak tek adam diktatörlüğüne doğru yol alan Nuri el-Maliki yönetimine verdiği stratejik desteğin yanı sıra yaptığı akıl hocalığı ve taktisyenlikle; rejimi için varoluşsal meseleye dönüştürdüğü nükleer programı ve bu programla kitle imha silahı amacı güttüğüne dair giderilemeyen şüphelerden dolayı maruz kaldığı uluslararası baskı, izolasyon ve yaptırımlarla sürekli gündemdedir.
(...)
Sayfa 18:
Sünnilikten anladığımız Kuran-ı Kerim’e uymanın yanı sıra, temel olarak Allah’ın kulu ve resulü Hz Muhammed’in yapıp ettiklerine (sünnet) söylediklerine (hadis) dayanan bir İslam anlayışıyken, Şiilik tarih içinde sürekli inşa edilen ve şekillenen bir mezhep anlayışı olarak değerlendirilebilir.
Bu anlamda Şiilik tarihinin dini açıdan belki de en radikal değişiminin, İran’ı 1979 Devrimi’ne taşıyan Ayetullah Ruhullah Musavi Humeyni tarafından bizzat gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz.
(...)
Sayfa 24:
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre, İran’da sadece son iki yılda 250 gazeteci tutuklandı.
Halen 30 gazeteci ve 24 blog yazarı cezaevinde bulunuyor.
İran’da tartışmalı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı 2009 yılında ise 100 civarında gazeteci ülkeyi terk etmek zorunda bırakılmıştı.
(...)
Sayfa 31:
Hüccet, Allah’ın insanlık içindeki delili, ilahi otorite ile hareket eden şahididir.
(...)
Sayfa 75:
Gerçekten de Humeyni’yi en çok öfkelendiren gelişme bütün Amerikan askeri personelini ve yakınlarını, İran’da işleyebilecekleri suçlarda cezai işlemlerden muaf tutan yeni yasaydı.
Humeyni, Kum’daki evinin önünde yaptığı konuşmada, “Onurumuz ayaklar altına alındı. İran’ın onuru çiğnendi” diyerek söze başlamış ve bu yasa için şöyle demişti:
“İran halkı bir Amerikan köpeğinden daha alçak seviyeye düşürülmüştür.
Biri bir Amerikalının köpeğini ezerse, hakkında dava açılacak, bir Amerikalı ahçı, Şah yani ülkenin başkanını ezse, hiç kimsenin müdahale etme hakkı olmayacak.
Amerikan Başkanı şunu bilmeli ki, bugün kendisi Müslüman ülkemize yaptığı haksızlıktan ötürü İran halkının gözünde insanoğlunun en nefret edilen üyesidir.
Bugün İran onun düşmanı olmuştur.”
(...)
Sayfa 93:
Humeyni, Tahran’a dönmek üzere Paris’ten ayrılmadan önceki son mülakatlarından birinde Le Monde gazetesine, “Niyetimiz dini liderlerin hükümet etmesi değildir” demişti.
Buna rağmen ilerleyen süreçte laik, milliyetçi ve liberallerin rejim üzerindeki etkisi giderek törpülenmiştir.
(...)
Sayfa 102:
Böylece İran Devrimi, komünizm ve faşizmden sonra yüzyılın üçüncü devrimci gücü haline gelmiştir.
(...)
Sayfa 102:
İran, Baas rejiminin sekülarist politikalarını ortadan kaldırmak üzere isyan eden Müslüman Kardeşler’e karşı Hafız Esad rejimini desteklerken, Müslüman Kardeşler’in ezilmesinin hemen akabinde Şam yönetimi bu jeste Suriye toprakları üzerinden geçen Irak petrol hattını kapatarak karşılık vermiştir.
Oysa Suriye’deki Müslüman Kardeşler İran modelini takip etmeye çalışan ve başkaldırı için ilhamını İran Devrimi’nden alan ilk İslamcı siyasi hareket olma özelliğini taşımaktaydı.
(...)
Sayfa 165:
Rejimin Çocuğu ve Silahlı Hamisi: Pasdaran
(...)
Sayfa 180:
İran toplumunun yüzde 10’unu Sünniler oluşturmaktadır.
İran’daki Türkmenlerin ve Belucilerin tamamı ve Kürtlerin yüzde 70’i Sünni’dir.
İran’da Sünniler üst düzey görevlere gelemezler.
Ülkede Şiiliğe dayalı teokratik yapı ve kilit kurumların din adamlarının elinde olması nedeniyle Sünniler dışlanmışlık yaşamaktadır.
(...)
Sayfa 181:
Brzezinski’nin doğru bir şekilde altını çizdiği gibi İran’da cumhurbaşkanlarını açıkça dini lidere bağlı kalmakta ve çeşitli kabine üyeleri üzerindeki gözetimiyle nispeten sınırlı bir yetki kullanmaktadır.
(...)
Sayfa 184:
İran Meclisi, dört yıllığına seçilen 290 milletvekilinden oluşmaktadır.
(...)
Sayfa 187:
Anayasa Koruyucular Konseyi
(Şura-yi Nigebban-i Kanun-ı Esasi)
(...)
Sayfa 192:
İran Anayasası’na göre cumhurbaşkanının da üstünde yer alan dini liderliğe seçilen Hamaney’in ayetullahlığı tartışmalıydı.
(...)
Sayfa 205:
Ortalama yaş 3,5 yıl gençleşirken, kadın milletvekili sayısı 81’den 66’ya düşmüştür.
(...)
Sayfa 207:
1993 yılında ABD ile ticareti 1 milyar dolara çıkmış.
ABD’nin sembolü olarak görülen Coca Cola bile Meşhed’de bir fabrika açmıştır.
(...)
Sayfa 224:
Oysa İran ekonomisinin kötüye gitmesinin ana sebeplerinden biri 1980’li yıllarda uygulamaya konulan çoklu döviz kuru olmuştur.
(...)
Sayfa 226:
İran’da rüşvetsiz iş yapmak adeta imkansız hale gelirken, karaborsa ve kayıt dışı ekonomi kamu gelirindeki azalmanın ana sebeplerinden biri olmuştur.
Yolsuzluğa karışanların hızla zenginleştiği ülkede nüfusun geriye kalan kısmı ise hızla fakirleşmiştir.
Temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları bir yıl içerisinde bile 2–3 kat artmıştır.
(...)
Sayfa 262:
Mesela, İran’ın 12 değişik şehrine yayılı şekilde yaşayan 40 bin civarındaki Süryani ve Keldani, Meclis’te bir temsilciye sahip olmakla birlikte uğradıkları yasa dışı ayrımcılıktan şikayet etmekteydiler.
(...)
Sayfa 267:
(İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Hasan) Ruhani’ye göre bir yönetim sisteminin güç ve dayanıklılığı doğrudan meşruiyetinin gücüne bağlıdır.
Dolayısıyla, herhangi bir sistemin çöküşü de halkın o sistemin meşruiyetine olan güven kaybıyla başlar.
(...)
Sayfa 268:
“İran gençliği hızla İslam’dan uzaklaşırken, İran İslamcılık karşıtı düşüncenin önemli bir kaynağı haline gelebilir” diyen Pipes’e göre...
(...)
Sayfa 275:
İran Anayasası, teoride “İslam ilkelerine ve kamu haklarına mugayir” olan fikirlerin yayınlanması dışında basın özgürlüğünü teminat altına almaktadır.
(...)
Sayfa 279:
Hatemi Hükümeti ve “Derin Devlet”
(...)
Sayfa 283:
Neticede İran siyasal sisteminin en yüksek otoritesi cumhurbaşkanlığı değil dini liderlikti ve bu pozisyon da Hamaney’e aitti.
(...)
Sayfa 309:
Alman Siemens firmasının bir alt şirketi olan Kraftwerk Union 2080 MW gücünde bir enerji santrali kurmak üzere İran ile 1,4 milyar dolarlık bir anlaşma yaparken, Kanada’nın Babcock & Wilcox, Fransız–İngiliz ortaklığı GEC–Alshtom, İsviçre’nin ABB Asea Brown Boveri, İtalya’nın Nauco Cimimontubi ve Belleli şirketleri de İran’ın enerji sektörüne yatırım yapan şirketler arasında yer almıştır.
(...)
Sayfa 312:
Humeyni Doktriniyle Yol Ayrımı
(...)
Sayfa 313:
Ayetullah Humeyni’nin Suudi Arabistan ile yakınlaşma karşıtı uyarılarına rağmen İran’ın bölge ülkeleri ile olan ilişkilerini geliştirmede, Hatemi hükümetinin Humeyni’nin Rüşdi hakkında verdiği fetvaya mesafe koymasının ardından AB ile ilişkilerini geliştirmede, Irak ve Afganistan’da ABD yönetimi ile geliştirilen diyalogda görmek mümkündür.
(...)
Sayfa 313:
Özellikle Humeyni’nin “Saddam’ı affetsek bile, Fahd’ı asla affetmeyeceğiz” sözü hatırlanacak olursa, Suudi Arabistan ile ilişkileri geliştirme konusunda İran’da oluşan konsensüsü dış politika ve bölgesel politikalarda keskin bir dönüş olarak değerlendirmek mümkündür.
(...)
Sayfa 317:
Komünizm ile Kapitalizm arasında bir sentezin mümkün olmadığını ve bunu aramanın budalaca bir şey olduğunu anlayan Deng, Çinli öğrencilerin 1989 yılındaki Tiananmen gösterilerinden sonra, Çin halkına farklı bir seçenek sunmuştu:
“İşte size bir teklif: Gönlünüzce giyebilir, dilediğiniz işte çalışabilir, istediğiniz yerde oturabilir, dilediğiniz konuda eğitim görebilir, evlerinizde dilediğinizi düşünebilir ve istediğiniz kadar para kazanabilirsiniz.
Ama bir tek şeyi yapamazsınız.
O da Komünist Partisi iktidarını sorgulayamazsınız.
Biz sizin hayatlarınıza karışmayacağız, siz de bizim işimize...”
(...)
Sayfa 322:
İran’ın bu umut veren çıkışına ABD’nin cevabı gecikmemiş ve ABD Başkanı Bill Clinton...
(...)
Sayfa 334:
İran ile diyalog için ABD’ye bir yol haritası niteliğinde tavsiyelerde bulunan Brzezinski ve Gates’e göre:
(...)
Sayfa 346:
Diyalog Öncesi Sportif Peşrev
(...)
Sayfa 353:
Ahmedinejad’ı İran’ın Tercihi Haline Getiren Sosyo–Politik Şartlar
(...)
Sayfa 372:
İran Adı Konmamış Bir Askeri Yönetim Altında Mı?
(...)
Sayfa 387:
2009 yılında infaz ettiği 388 idamla İran, bu konuda Çin’den sonra dünyada ikinci sırada yer alırken,
(...)
Sayfa 392:
“Gül ve Erdoğan, Ahmedinejad’ı Telefonla Kutladı”, Anadolu Ajansı, 14 Haziran 2009,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, seçimlerden henüz iki gün sonra İran Cumhurbaşkanlığı’na yeniden seçilen Mahmud Ahmedinejad’ı telefonla arayarak tebriklerini iletmişlerdir.
Henüz seçim üzerindeki hile tartışmaları dinmeden Türk liderlerin Ahmedinejad’ı tebrik etmesi hem Türkiye’deki demokrat çevrelerde hem de Batılı başkentlerde Ahmedinejad’a bir erken meşruiyet kazandırma girişimi olarak eleştirilmiştir.
(...)
Sayfa 405:
Nitekim, ABD Başkanı Bush, en ılımlı İranlı lider olan Hatemi döneminde İran’ı “şer ekseni” olarak nitelendirmiştir.
Ayrıca Hatemi ve Rafsancani döneminde İran, sıklıkla ABD ve İsrail tarafından askeri müdahalede bulunmakla tehdit edilmiştir.
(...)
Sayfa 411:
İran’ın eklektik pragmatizmi, özellikle kriz zamanlarında kendini ele vermektedir.
İran–Irak Savaşı sırasında ABD ve İsrail ile yapılan silah pazarlıkları, Taliban yönetimindeki Afganistan’ın 2011 yılında ABD tarafından işgaline Tahran’ın verdiği destek, Rusya’nın Müslüman Çeçenistan’da giriştiği savaş suçlarına ve Doğu Türkistan’da Müslüman Uygurlara karşı uyguladığı baskılara karşı takınılan sessizlik, 2003 yılında Saddam Hüseyin’e karşı başlatılan savaşta ABD’ye verilen sessiz destek ve ABD ile diplomatik ilişki kurulması konusunda gösterilen gayretler bu babdan sayılmaktadır.
(...)
Sayfa 441:
Öte yandan, devrimci dini vakıflar olan bünyadların eriştiği ekonomik gücün yanı sıra, son 20 yıl içinde dini lider Hamaney’in birçok ekonomik projenin kendilerine verilmesini sağladığı Devrim Muhafızları “silahlı bir büyük şirket” haline de gelmiştir.
Çıkarılan özelleştirme yasası çerçevesinde en önemli stratejik/ekonomik kurumlar olan telekomünikasyon, limanlar, petrol ve doğalgaz işletmeleri, boru hattı projeleri Devrim Muhafızları’nın kontrolüne geçmiştir.
12 Haziran 2009 tarihinde yapılan şaibeli cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yaşanan ve 2013 Haziran seçimlerinden aylarca önce başlayan gerilimler ışığında bugün İran’ın, merkezinde Devrim Muhafızları’nın olduğu ciddi bir geçiş döneminde bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.