11 Mart 2015 Çarşamba

Cüneyt Şaşmaz : Kitabın adı: İSTİHBARAT TEORİSİ



Kitabın adı: İSTİHBARAT TEORİSİ
Yazarı: Prof.Dr. Ümit Özdağ
Kripto Basım Yayın Dağıtım Ltd Şti
1. Baskı: Eylül 2008
7. Baskı: Eylül 2013
20 TL
512 sayfa
(...)
Arka Kapak:
İstihbarat; Türk toplumunda yanlış anlaşılan, yanlış bilinen, yanlış tanınan, korkulan, sık sık olumsuz anlamlarda kullanılan ve uzak durulması gerektiği düşünülen bir faaliyet biçimi olarak görülmektedir.

Halbuki İstihbarat ve istihbaratın tamamlayıcı argümanları olan psikolojik savaş ve propaganda ülkemizde yaşayan her ferdin günlük hayatının kaçınılmaz parçalarıdır.

"İstihbarat" ve "İstihbaratçı" kelimelerinin kötü ve korkulur algılanmasının ardında yatan asıl gerçek ise; her hangi bir istihbarat çalışmasını etkisiz hâle getirmek için yapılan, karşı tarafın uyguladığı olumsuz propagandadır.

Bir millet için mevcut olan fırsat ve tehditler sadece askerî nitelikli değildir.
Bu tehditler çok geniş bir alana yayılmıştır.

İstihbarat, millî güvenlik politikasının temel parçasıdır.
İstihbarat çalışmalarını dikkate almayan devlet yönetimlerinin ise gözleri bağlı maraton koşan birisinden hiçbir farkı yoktur.

Nereye gittiklerini, rakiplerinin önünde mi arkasında mı olduklarını, ne kadar koştuklarını, özetle hiçbir şeyi bilmeden, zaman ve enerji kaybederek koşup dururlar.

Türk politikacısı, Türk işadamı, sivil ve siyasi karar alıcılar mümkün olduğunca istihbaratçılardan ve istihbarattan uzak bir yaşamı tercih ederler.

Karar alma süreçlerinde, istihbarat analizlerinin sonuçlarından mümkün olduğunca az faydalanırlar.

Bu tarz davranış şekli karar alma süreçlerinde uygulanan çok tehlikeli ve hatalı bir yöntemdir.

Doğru olan ise; bu karar alıcıların, karar verme aşamalarında his ve kanaatlerinden daha çok, kanıt ve analize dayanan bir düşünce ve çalışma yöntemiyle karar vermekleridir.

Bu da ancak doğru bilgi yeterliliğiyle, yani istihbarat ile elde edilir.

Bu çalışmada, istihbaratın ne olduğunun açıklanması gibi temel bir bağlamdan hareket edilerek, istihbaratın tarihî, istihbarat toplamada kullanılan temel araçlar ve istihbarat türlerinin yanı sıra "stratejik istihbarat" ve çalışmanın asıl merkezini oluşturan "stratejik analiz yöntemleri" de okura en ince ayrıntıları ile sunulmuştur.

Umarız ki bu eser, ülkemiz insanına olduğu kadar, konuyla ilgili kişi ve kurumlara da fayda sağlayacak bir çalışma olur.
(...)
Sayfa 14:
"Bilgi güçtür."
Francis Bacon

"İstihbarat, her tür politik, ekonomik, sosyal ve askeri gelişmeyi anlamayı ve derhal öngörmeyi amaçlayan evrensel bir sosyal bilimdir."
Abraham Shulsky
(...)
Sayfa 19:
İstihbarat kelimesi etimolojik açıdan Arapça "istihbar", "haber" ve "bilgi alma" kelimesinin çoğuludur.
(...)
Sayfa 19:
İngilizcede istihbarat kelimesinin karşılığı olan kelime "intelligence" ve akıl, zeka, anlayış, haber, bilgi ve istihbarat anlamına geliyor.
(...)
Sayfa 21:
Oysa, politikacıları ve karar alıcıları (his ve kanaatlerinden hareket ile değil de) kanıt ve analize dayanan bir düşünce ve çalışma tarzına ancak bilgi yeterliliği, istihbarat itebilir.
(...)
Sayfa 21:
Sadece Türkiye'de değil, istihbarat zihniyet ve alt yapılarının gelişmiş olduğu ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve İsrail'de de "istihbarat devlet adamı" kopukluğu yoğun şekilde yaşanmaktadır.

Örneğin Amerikan istihbarat teşkilatı CIA'nın 1970'lerin başında AIDS hastalığının bütün dünyada yayılarak büyük bir tehdit oluşturacağı doğrultusundaki raporu, Amerikan yönetimleri tarafından dikkate alınmamıştır.

"Önemsiyor ise en iyi istihbarat raporunun dahi hiçbir önemi yoktur" diyen istihbarat dehalarından Alman istihbaratçısı General Gehlen çok önemli bir noktayı dile getirmektedir.
(...)
Sayfa 21:
ABD'de baba Bush'un ABD Başkanı olmadan önce CIA direktörü olması, keza Robert Gates'in Savunma Bakanı olmadan önce CIA direktörü olması istihbarat-politika kopukluğunu engellememektedir.
Gehlen, Reinhart, Gehlen'in Anıları, 1942 - 1971, baskı yeri ve yıl yok, sf 46
(...)
Sayfa 22:
Oysa çoğu karar alıcı, ne yazık ki, "ölçülmüş belirsizlikler içinde yaşamaktansa, sahte kesinlikler içinde yaşamayı" tercih etmektedir.

Üstelik istihbaratçılar çoğu kez siyasi ve askeri karar alıcıların "Kassandra Kompleksi" ile de uğraşmak zorundadırlar.

Kassandra Kompleksi; karar alıcıların beğenmedikleri düşünceleri, ön kabullerine uymayan bilgi ve istihbaratı kabule yanaşmamalarıdır.
Cassandra Gecidi The Cassandra Crossing Türkçe
(...)
Sayfa 29:
İstihbarat, örtülü operasyon diye de tanımlanan operatif faaliyetlerden ziyade bilginin toplanması ve analizidir.
(...)
Sayfa 37:
İstihbaratta Her Şey Göründüğü Gibi Olsaydı İstihbarata İhtiyaç Olmazdı.
(...)
Sayfa 42:
İncil, casusluk öyküleri ile doludur.
(...)
Sayfa 42:
Kur'an-ı Kerim'de de istihbarat anlamında yorumlanacak ayetler vardır.
(...)
Sayfa 43:
Sun Tzu, yüz ons gümüş karşılığı alınan bilginin savaşta on bin yaşamı kurtaracağını söyler.
(...)
Sayfa 44:
Nizamülmülk, "Her tarafa tacir, seyyah, sufi, ilaç satan ziy kıyafetinde casuslar gitmeli ve ne işitirlerse haber getirmelidirler. Çok vakit olur ki, valiler, mukataa erbabı, memurin ve umera isyan ve muhalefete meyleder ve padişah hakkında fenalık ister ve sufi fikirde bulunur. Casus gelip haber verince heman padişah atına biner ve askerini sevk eder" demektedir.
(...)
Sayfa 47:
Napolyon'a ait şu cümle onun istihbarata verdiği değeri de gösterir:
"İnanın bana, savaşın sonuçları incelendiğinde topçunun, süvarinin, piyadenin kahramanlıkları, casusların şu göze görünmeyen lanetli ordusu yanında hiç kalır."
(...)
Sayfa 48:
Ünlü general ve savaş teorisyeni Clausewitz istihbaratın değerini hep küçümsemiştir.
(...)
Sayfa 52:
Özetle istihbarat 21. yüzyıla üç temel değişimden geçerek girmektedir.

Birinci değişim, bilgi teknolojisindeki gelişmelerdir.

İkinci değişim, bu gelişmelerin günlük yaşama girmesi sonucunda istihbaratın devlet tekelinden çıkarak merkezi niteliğini yitirmesidir.

Üçüncü değişim ise Soğuk Savaş boyunca iki kutuplu dünya politikası çerçevesinde ağırlıklı olarak askeri istihbarat hedefine yönelen istihbaratın Soğuk Savaş sonrasında hem coğrafi alanın yaygınlaşma sürecine girmesi hem de askeri istihbarattan yavaş da olsa bir kayma yaşanmasıdır.
(...)
Sayfa 56:
Bu anlamda bir "milletler mezarlığı" olan Anadolu, "Bermuda Şeytan Üçgeni"ne çok benzer. Tek farkı uçak ve gemileri değil, milletleri yutmasıdır.
(...)
Sayfa 65:
Bernard Lewis "Geleceği görebilmek için tarih bilmek çok önemlidir. Birey için hafıza neyse, bir ulus için de tarih odur. Tarihini çarpıtan bir toplum nörotik bir kişi, tarihi bilmeyen bir toplum ise hafızasını kaybetmiş bir insan gibidir" demektedir.
(...)
Sayfa 91:
1970'lerin sonuna doğru bir Şia/İslam analizi yapamayan CIA, İran'da Şah'ın devrileceğini ve İslami rejimin kurulacağını öngörememiştir.

Oysa CIA'nın 1955'te doğru bir din zeminli analiz yaparak 1 milyona yakın Kuzey Vietnam'da yaşayan Katolik Vietnamlı'yı Güney Vietnam'a getirerek Güney Vietnam'da rejime güç kazandırdığı görülmüştür.
(...)
Sayfa 93:
II. Dünya Savaşı'nın başlamasından kısa bir süre önce, Paris'teki Türk askeri ataşesi Ankara'ya verdiği bir raporda, Paris'teki bir kafede yaşadığı bir olaydan yola çıkarak Fransa'nın çıkacak bir savaşı kaybedeceğini yazmıştır.

Türk askeri ataşe, kafede garsonların Fransız subaylara karşı davranışlarından yola çıkarak, subaylarına saygısız davranan bir halkın savaşı kaybedeceği sonucuna ulaşmıştır.
(...)
Sayfa 96:
"Ben siyasi meseleleri de askeri vaziyetler gibi harita üzerinde mütalaa ederim."
Mustafa Kemal, 1924
(...)
Sayfa 97:
"İlk hasım doğadır.
Bir ordu önce doğayı yenmelidir."
(...)
Sayfa 104:
Mossad'ın Suriye Lideri Hafız Esad'ın idrarını çalarak analize tabi tutup, hangi ilaçları aldığını tespit etmesi, ilaçlardan yola çıkarak ne kadar ömrünün kaldığını ve kalan ömründe Golan Tepeleri konusunda ne yapacağını görmeye çalışması, biyografik istihbaratın mükemmel denecek örneklerindendir.
(...)
Sayfa 109:
Siber İstihbarat ve Enformasyon Savaşı
(...)
Sayfa 116:
Örneğin düşman adına çalışan ve bugünün kavramları ile kendilerine karşı stratejik istihbarat ve psikolojik harekat yapan casuslara Türkler "çaşıt" demişlerdir.

Düşman adına operasyonel ya da taktik istihbarat yapanlara ise Türkler "körig" veya "tıgrak" demişlerdir.

Keza bir anlamda karşı istihbarat yapan, baskınlara karşı çıkarılan öncülere ise "kargu" ya da "yelme" demişlerdir.
(...)
Sayfa 136:
Stratejik İstihbarat sadece Putin'in yerine geçecek kişinin belirlenmesini tespit etmekle kalmayıp, bunun ötesinde Putin'in yerine kim gelir ise Türkiye'nin menfaatlerine olur sorusunun da cevabını bulmalıdır.
(...)
Sayfa 145:
Örneğin; Soğuk Savaş'ın en yoğun yaşandığı dönemde CIA'da James Jesus Angleton'un karşı-istihbarat bölüm başkanlığı yaptığı dönemde CIA'nın karşı-istihbarat bölümü çok kötü bir üne sahipti.

CIA'nın beceriksiz unsurları karşı-istihbarat bölümünde toplanmıştır.

Bundan dolayı Sovyetler Birliği en önemli Amerikan sırlarına CIA'nın karşı-istihbarat bölümü üzerinden sızmışlardır.
(...)
Sayfa 145:
Karşı-istihbaratçılar hiçbir şey olmasa da sürekli kendi örgütlerine sızıldığı şüphesini canlı tutmak zorunda olan "profesyonel paranoyaklar"dır.
(...)
Sayfa 155:
"Savaş aldatmadır."
Sun Tzu
(...)
Sayfa 155:
Örneğin Sovyetler hesabına İngiliz istihbarat servisinde çalışan Kim Philby, Sovyetler Birliği'ne iltica ettiği zaman elinde Moskova'ya verebileceği çok önemli sırlar yoktur.

Ancak CIA karşı-istihbarat şefi J. J. Angleton ve FBI Direktörü Hoover'ın düşünce yapısını ve sistematiğini çok iyi biliyordu.

Bu sayede KGB; CIA ve FBI'a ağır darbeler vurmuştur.
(...)
Sayfa 159:
1071 Malarzgirt, 1364 Sırpsındığı, 1389 Kosova, 1396 Niğbolu, 1444 Varna, 1448 2. Kosova ve 1526'da Mohaç'ta Türk ordusu düşman orduları üzerindeki etkinliğini esas olarak "aldatma taktikleri" ile kazanmıştır.
(...)
Sayfa 161:
Örneğin Churchill, 2. Dünya Savaşı'nda savaş hileleri planlamak amacı ile kendi merkez bürosunda "London Controlling Section" adlı bir bölüm kurmuştur.

Bu büro aldatma operasyonları amacı ile kurulan ilk bürodur.

Kişilerin neden aldatma operasyonlarına başvurduğuna ise bilimsel olarak cevap verilememiştir.
(...)
Sayfa 166:
1939 Sovyet-Nazi Saldırmazlık Anlaşması:
Nazi Almanyası ile SSCB arasında 2. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde yapılan bu anlaşma, iki ideolojik düşman arasında yapılmış olması olduğu kadar, 1930'lu yıllar boyunca İngiliz-Fransız-Sovyet ortaklığı Almanya'yı muhasara altına alan ve durduran güç olduğu için de Londra ve Paris üzerinde tam bir diplomatik sürpriz olmuştur.
(...)
Sayfa 171:
Analizde Birinci Hata: İsrail istihbaratı istihbarat analizinde "Ayna İmajı" denilen hatayı yapmakta, kendi düşüncelerini rakibine yansıtmakta, sonra rakibinin de kendisi gibi düşündüğünü zannetmektedir.
(...)
Sayfa 173:
Efraim Kam ise sürpriz saldırının sahip olması gereken üç unsuru şöyle sayar.
a) Saldırı kurbanın beklentilerine uymamalıdır.
b) Saldırının gerçekleşmesi kurbanın erken uyarı sisteminin başarısız olduğunu ortaya koyar.
c) Saldırgan da kurbanın beklentilerini bilmelidir.
(...)
Sayfa 193:
Algı yönetimi.

Bu konudaki en başarılı örneklerden birisi 1990'da Romanya'da Çavuşesku rejimine karşı direnenlerin kurşuna dizildiğini göstermek için hastane morglarından çıkarılan ve giydirilen cesetlerin sokaklara atılması, filmlerinin çekilerek dünya medyasına servis edilmesidir.

Son yıllarda gerçekleşen en etkili ve kapsamlı enformasyon savaşları ise Turuncu Devrimler ve onların bir parçası olan KKTC'nin ortadan kaldırılmasını hedefleyen Annan Planı süreci olmuştur.

Algı yönetimi sürecinde kullanılan enformasyon savaşı olgularını şu şekilde sıralamak mümkündür:
a) Psikolojik savaş
b) Çarpıtma/Manipulasyon
c) Haber/Bilgi Üretme
d) Hile Yapma
e) Sosyal Mühendislik
f) Suçlama
g) Komplo Teorileri
h) Karalama
ı) Taciz
i) Reklam
j) Sansür
k) Aldatma gibi 12 ayrı başlık altında incelenebilir.
(...)
Sayfa 195:
Örneğin 1980'lerin sonunda Saddam Hüseyin'in bütün Avrupa ülkelerini vurabilecek bir "cehennem topu" projesi sürdürdüğünü ileri sürüp, petrol boru hatlarında kullanılan boruların fotoğraflarını bu topun parçaları olarak yayınlamak bilgi/haber üretme eylemidir.
(...)
Sayfa 202
1991'de ancak bir saatte yollanan bilgi 1998'de 1 saniyede yollanmaktaydı.
(...)
Sayfa 208:
"Düşmanın kendi rızasıyla teslim olması en iyisidir.
Saldırıp yenmek bundan az önem taşır."
Sun Tzu
(...)
Sayfa 217:
Örneğin II. Dünya Savaşı'nın yaklaştığı bir dönemde Atatürk iki önemli psikolojik savaş hamlesi gerçekleştirmiştir.

Bunlardan birincisi, 1936'da Recep Peker'e yazarak Çanakkale Muharebeleri'nin yıldönümünde okumasını istediği metinde Çanakkale Muharebelerinde hayatlarını kaybeden İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zelandalı annelere yönelttiği ve "Sizin evlatlarınız artık bizim evlatlarımız" şeklindeki mesajıdır.

Böyle bir mesajı alan Batı kamuoyları ikinci kez evlatlarını Çanakkale önüne yığma konusunda oluşacak muhalefeti göz önünde tutmak zorunda kalacaklardır.

Atatürk'ün ikinci psikolojik harekatı, yine 1936'da Ayasofya Camii'nin müzeye dönüştürülmesidir.

Böylece Atatürk, düşman psikolojik operasyon karargahlarının elinden İstanbul'un "neden" işgal edilmesi gerektiği ile ilgili bir argümanı almayı hedeflemiştir.
(...)
Sayfa 218:
Psikolojik savaşın önem ve etkisi açısından 2. Dünya Savaşı'ndan verilen bir örnekle bu konuya son verebiliriz.

1944-1945'de Amerikan Hava Kuvvetleri'nin 2 filosu ve 4500 asker Alman Ordusu'na karşı yürütülen psikolojik savaşı sürdürmekle görevlendirilmişlerdir.

General Eisenhower, "Kağıt Mermi'nin savaş'ın en özel tercih edilen silahı" olduğunu söylemiştir.
(...)
Sayfa 222:
1941 yılında Almanya'da Propoganda Bakanlığı içinde bir Amerikan Dairesi kurulmuş ve Amerikan toplumu incelemeye başlamıştır.

ABD'nin savaşa girmesinden sonra Naziler, Amerikan ordusundaki zencileri hedef alarak, beyazlar tarafından nasıl ezildikleri ve bir Alman galibiyeti sonrasında zencilerle eşit haklar verileceği temasını işlemiştir.
(...)
Sayfa 222:
Ele geçirdikleri Alman askerlerini yiyen ya da yemiş gibi yaparak kalıntıları Almanların bulacağı şekilde bırakan Rus partizanları Alman askerlerin yüreğine esaslı bir korku salmışlardır.

Bu korkudan dolayı Rus cephesine sevk edildiğinde intihar eden veya kendisini yaralayan birçok Alman askeri olmuştur.
(...)
Sayfa 245:
1990'lı yıllarda Türkiye'de patlayan ve 2000'lerde de devam eden "Nataşa seksi" konusunda da Aytunç Altındal, Nataşaları Ortadoks Kilisesi'nin gönderdiğini ileri sürmüştür.

Altındal, Rusya'da değişimden sonra bazı papaz ve işadamları kiliseyi canlandırmak için "Ortadoks Kardeşler" adlı bir örgüt kurduğunu ve bu örgüte kaynak sağlamak için Nataşaları, hayat kadınlarını organize ederek, Türkiye'ye Bahreyn'den Malezya'ya kadar uzanan İslam ülkelerine gönderdikleri her Nataşa'nın kazandığı 100 Dolar'ın 65-70 Dolar'ını bu örgüte verdiğini açıklamıştır.
(...)
Sayfa 246:
İngiliz dergisi The Economist'in rakamlarına göre 500 bin Rus fahişenin olduğu, bunun yüzde 10 yani 50 bin'inin Türkiye'de çalıştığını söyleyen Prof. Dr. Hurşit Güneş, Türkiye'nin fuhuş sektörü üzerinden Rusya'ya yılda 600 milyon dolar para transfer ettiğini söylemektedir.

Güneş, fuhuş yapan Rus kadınların Rusya'ya ayda 1000 dolar transfer ettiğini, bunun ayda 50 milyon dolar, yılda ise 600 milyon dolara ulaştığını açıklamıştır.
(...)
Sayfa 255:
CIA, ABD'nin kültür bakanlığı rolünü üstlendi.

CIA, Avrupa'ya onlarca milyon dolar para akıttı.

1950'de 10 milyon Dolar ayırarak Berlin'de Radio Free Europe'u CIA kurdu.
RFE 29 istasyondan 16 dilde yayın yapıyordu.

CIA, Avrupa'ya para aktarma işini örtülü bir şekilde, aklayarak yapmaya çalıştı.

Ford, Rockefeller gibi kuruluşları bu paraları veriyormuş gibi gösterdi.
(...)
Sayfa 264:
"Ay'da Petrol Var" Örtülü Operasyon'un Teorik Çerçevesini Anlamak
(...)
Sayfa 266:
"Propaganda sayesinde iktidarı elimizde tuttuk, yine onun sayesinde dünyayı fethedeceğiz."
Adolf Hitler
(...)
Sayfa 276:
Eski CIA Direktörlerinden Harry Rositzke, "Üçüncü Dünya'daki gizli propaganda operasyonları aslında bir basın savaşıydı.

Yabancı editörler ve köşe yazarları çalıştırılıyor, magazin ve gazetecilere para desteği sağlanıyor, basın hizmetleri destekleniyordu.

Propagandacılar ödenekli ajanlardan işbirlikçilere kadar geniş biçimde bulunuyordu.

Dost yayın kuruluşlarında yeni makaleler yayınlatılıyor ve tüm dünyada tekrarlanıyordu" derken, istihbarat-basın-propaganda üçlüsünün altını çizmektedir.
(...)
Sayfa 280:
Propaganda Teknikleri
(...)
Sayfa 297:
Gerçek istihbaratçı kahramanın James Bond değil, Sherlock Holmes olduğu tespiti, açık kaynağın istihbarat sürecindeki yerini ve önemini ortaya koyması açısından önemlidir.

Çünkü Sherlock Holmes, James Bond'un aksine, hiç şiddete başvurmadan, gizli belgeleri bularak değil, herkesin gözünün önünde olan ama göremediği verileri bularak gerçeğe ulaşır.
(...)
Sayfa 299:
General Gehlen, anılarında 1942 yılında ABD'nin gizli silahlanma planı ile ilgili bilgileri Amerikan gazetelerinden aldığı bilgilerle raporlaştırdığını kaydetmekte, Gehlen Örgütü kurulurken açık kaynak kullanımına büyük önem verdiklerinden bahsetmektedir.
(...)
Sayfa 304:
George Shultz da açık istihbarat ile gizli istihbaratı karşılaştırırken şu tespiti yapmaktadır:
"Dışişleri Bakanlığı raporları, açık kaynakların kullanılması, gözlemler, insanlarla yapılan görüşmeler bize temel görüntüyü verir.
Bazen gizlice aldığınız şeyler sizi yanıltabilir.
Onu gizli aldığınız için önemini artırabilirsiniz.
Aslında gizli bilgiler açık bilgiler kadar önemli değildirler..."
(...)
Sayfa 305:
Stratejik Analizci
(...)
Sayfa 358:
Örneğin II. Dünya Savaşı sırasında "Ultra" operasyonu ile Alman telsiz kodlarını kıran ve yaptığı dinleme sonuçlarını İngiliz Ordusu'na aktaran İngiliz karşı istihbaratı bilgiyi nereden aldığını gizlemiştir.
(...)
Sayfa 360:
Örneğin 10 Ocak 1940'ta Belçika üzerinde uçarken inmeye zorlayan bir Alman uçağından çıkan iki Alman subayından Almanya'nın Batı Cephesi'ni işgal planlarını elde edilmiş; ancak İngiliz ve Fransız Genelkurmayı bu belgeleri "gerçek olmak için çok iyi" diyerek bir Alman aldatma operasyonunun parçası saymış ve dikkate almamışlardır.
(...)
Sayfa 360:
Hatta CIA analizcileri üzerinde yapılan bir araaştırma analizcilerin birçoğunun açık kaynaklardan gelen bilgileri zihinsel modellerdeki boşlukları doldurmak için kullandıklarını, gizli bilgileri sorunun çözümünde veya hipotezlerin doğruluğunun test edilmesinde kullandıklarını ortaya çıkarmıştır.
(...)
Sayfa 363:
Yale Üniversitesi'nde tarih eğitimi verirken önce II. Dünya Savaşı'nda OSS'ye sonra da CIA'ya geçen Robin W. Winks haklı olarak "Araştırma ve analiz istihbaratın özüdür... Birçok belgenin anlamı yoktur. En kolay elde edilen veri bile analiz edilmelidir" derken, istihbaratta analizin vazgeçilmez önemine dikkat çekmektedir.
(...)
Sayfa 371:
İstihbarat alanı dışında özellikle ideolojik körlük içinde olan aydınların sadece "Bundan kimin çıkarı var?" analiz yöntemine dayanarak çok sık başvurdukları bir yaklaşımdır kavram bağımlı analiz.

Oysa bu analiz yöntemi her zaman bizi doğru çözüme götürecek bir metodolojik sağlamlığa sahip değildir.
(Not: Mahir Kaynak, gazeteci kimliği ile yazdığı açık yazılarda bu yöntem'i seslendirirdi.
Nüans.
İstihbari analiz yapmak için değil, yapılan operasyonun üzerini örtmek, kamuoyunu yönlendirmek için kullanırdı.
11 Eylül'ün bir gün öncesi Yahudiler Dünya Ticaret Merkezi'ndeki işlerine gitmedi, bir gün sonra başta Fehmi Koru olmak üzere iç/dış basın'da bu bilgi/haber yıldırım hızı ile yayıldı.
Vb.
Mossad sokak'tan bilgi toplar, çekirdek istihbarat değildir, "algı yönetimi"!
CIA da öyle.
"Bu operasyonda kimin faydası var" sorusu, hem operasyonu yapan el'i saklamaya yarar hem de operasyon'a uğrayana çıkış kapısını göstermeye!)
(...)
Sayfa 377:
Ayna görüntüsü yöntemini kullanmada istihbarat literatürüne geçecek kadar başarılı olmuş birisi Japon İstihbaratçısı Eizo Hori'dir.

Arkadaşları arasında "MacArthur'un kurmay subayı" diye anılan Hori, Pasifik bölgesindeki Amerikan Ordusu'nun hareketlerini kendisini General MacArthur'un yerine koyarak öngörüyordu.
(...)
Sayfa 385:
Swot Analizi
(...)
Sayfa 448:
Analizcinin güvenirliği çok önemlidir.
(...)
Sayfa 449:
İstihbarat gereklidi, istihbarat zekadır...

Türkiye gibi 1965-1980 ve 1984-2008 yılları arasında sürekli düşük yoğunluklu çatışma süreci içinde geçen bir ülke için istihbarat ve istihbarat bilinci özel bir öneme sahiptir.

Türk Milleti İstiklal Harbi sırasında Doğu Cephesi Ermeni Harekatı (46), Batı Cephesi Gediz Muharebesi (181), 1. İnönü Muharebesi (95), 2. İnönü Muharebesi (1493), Kütahya-Eskişehir Muharebesi (1522), Sakarya Meydan Muharebesi (3282) ve Büyük Taarruz (2542) olmak üzere 9161 şehit ve 31.137 yaralı vermiştir.

1965'ten bu yana devam eden düşük yoğunluklu çatışmada ise 40.000'in üzerinden yani İstiklal Harbi'nde verilen şehit sayısının dört katından fazla kayıp verilmiştir.

1984-2005 seneleri arasında Türkiye bölücü terör örgütü PKK ile verdiği mücadelede üretim kayıpları dahil olmak üzere ekonomik kayıpları 72.34 milyar YTL veya 53.95 milyar ABD Dolar'ıdır.

Bu muazzam bir kayıptır.

Türkiye her sene 3.4 milyar YTL'lik bir ekonomik kayba uğramıştır, PKK'dan dolayı.
(...)
Sayfa 451:
1920'de İngiliz başbakanının "Türkler Asya'nın Kızılderilileridir ve akibetleri de öyle olacaktır" dediği unutulmamalıdır.

2008'de ise üzerinde yeni sınırların ve haritaların çizildiği bir coğrafya üzerinde yaşadığımız bir gerçektir.

Bütün bunlar Türk toplumunu ve aydınlarını sağlıklı bir istihbarat bilinci ve bilgisi ile donanmasını gerektirmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder