Gündemdeki "Başkanlık" savı üstüne yazacaklarım..
Gündemle ilgili söyleyeceklerim..
İlk sözüm...
Demokrasideki çözümün üstüne yazılanlar, söylenenler karşısında demem o ki:
Bir politikacımız “yollar, yürümekle eskimez” demişti.
Evet, "yollar eskimez, ama düzgün yürünürse?!
Yoksa, sen yürürken kalkıp vitrin camlarını kıracaksın, molotof kokteyli atacaksın, adam döveceksin, dahası öldüreceksin, işte o zaman yolları bozarsın, tahrip edersin!?
Bu yanlış ve de kötü eylemlere dönmeden, gönülden, sinende biriken yanlışları söyleyip, yapmamak gerektiğini haykırıp bir gösteriye girersen, elbet, sana kimse bir söz söylemeye ve seni önlemeye yetecek devlet gücünü görüntülemez; yeter ki, idare'nin "toplantı yeri" olarak seçtiği zeminde olasın!
Demokrasimizin yörüngesi, yukarıda gözlediğim şartlar içinde, Devletimiz, "Cumhur Başkanı" yörüngesine daha yakışıyor.
"Neden" diye soranlara verilecek yanıt, öndeki cümlemizde saklıdır.
Bir Devlet'in büyüklüğü, günümüzde, yeni şartlar ile ölçülmelidir.
Şöyle ki; "Başkanlık Sistemi"nin, devletin çıkarları ve refahını tehdit edecek rakip bir "süper güç"ün ortaya çıkmasını engelleyecek, Avrupa, Asya, Ortadoğu'daki fikir ayrılıklarını ve ilişkileri yönetmeyi kavrar şekilde, bir düşünce istikametinde gelişmekle olduğu da bilinmelidir.
"Süper Güç" politikasında Devletler'in, tarihi yüksekliğe, ekonomik büyüklüğe, dahası kültürel büyük çapa eriştikleri varsayılacaktır.
O nedenle küresel üstünlüğe erişmek için, rakiplerinin çöküşünde gider yol görüntüsü oluşmalıdır.
İmparatorluklarda çöküşün "üç ana unsurla" geliştiği, tarihi görüntü içinde araştırılmalıdır.
Birinci nokta; İmparatorluk'un bir tek merkezde, yönetilmeyecek kadar genişlediği görülmesidir.
İkinci nokta; uzun süren emperyal hakimiyetin, politik kitlenin üstünlük arzusunu silişidir.
Üçüncü nokta; fiyatlardaki düzensiz artışların kişileri besleyebilme kapasitelerini baltalaması, düzensiz kap kaç yaşam ortamının görünüşe çekilmişliğidir.
Geçmiş zaman dilimlerine bakıp kendimizi zorlarsak; Büyük Roma İmparatorluğu'nun çöküşü, bir başka gösterge de, Büyük Osmanlı İmparatorluğu'nun düşmanlarının yönlendirmesiyle çöküşü ile Çin İmparatorluğu'nun, İngiltere'nin kültürde onun önüne geçip, çöküşünü hazırlamasına tanık oluruz.
İngiliz kültür çabası, ilerleyip öne geçmesi, bir çöküş nedeni oluşturmasıydı.
Moğol İmparatorluğu'na gelince, onun askeri hakimiyeti, kültürel hakimiyet sahasında ileri bir görüş fikrine dayandırılmamış oluşu, çöküşün simgesini oluşturmuştu.
Zamanla, devletlerin politik kültürlerini ele almadan yükselmeye girişmeleri, bir ilericilik fikrini geliştiremedi;
İngilizler, bu durumu önceden farkettilerinden kültürüyle ayakta büyük olmayı, beceri halinde yakalayıverdiler.
İspanya, 17'nci Yüzyıl'da üstün bir Avrupa devleti görüntüsünü çizmesine karşın, tek rakibi, komşu devleti, denizci Portekiz'di.
Bu yüzden İspanya, Avrupa'da ve de Okyanuslar'da, gerçek bir üstünlük içinde varlığını koruyamadı.
Oysa İngiliz İmparatorluğu; denizlerarası ayrık karalarda keşif, ticaret, fetih ortamında üstünlüğü ele geçirmekte yorgunluk belirtisi göstermeden, gücüne ve büyüklüğüne kültürünü de ekleyerek varlığını ispatladı.
Ama bu gücüyle, Avrupa'yı yönetemedi, sadece dengeledi.
Halen bu konumu, "Birleşik Krallık" olarak kendinde tutmaktadır.
Çin'in gelişmesi de, kültürünün zenginliğinin örtüsü oldu.
ABD ise, Dünya'yı kontrolüne almak için projeler yaparak ilerlemeye çalıştı.
ABD için Orta Doğu, Avrasya Projeleri önemli anektodlardı.
Küresel sistemini geliştirmeye halen çaba sarfeden ABD, yerel deneyiminin tecrübesini zamanla geliştirdi.
Sonuçta, dünyayı kontrol altına almak için de politik ve askeri gücüyle önde yürümeye çalıştığı bir vakıadır.
Ama ABD'nin kültürel egemenliği, küresel alanda takdir görmeyen yönü olduğu söylenebilir.
Dünya gençliği çerçevesinde, ABD'nin, geniş kültür zemini ve de bu yöndeki özelliği içinde cazibesini koruduğunu da söyleyebiliriz.
Bu yüzden, yabancı demokratik siyasetçiler, artan bir şekilde, Bill Clinton'ın halkçı yaklaşımı, ilişkisini, kopya bile etmeye koyulur durumdadırlar.
Küresel güç olma, öyle böyle kazanılmamıştır.
Zaman istemiştir.
Birleşticilik istemiştir.
Kavgayı örtmesini bilenin elinde gizli kalmıştır.
Tarihsel gelişimi yoklarsak, görürüz ki, ABD, kendi halkı içinde oluşan ve devleti yoran "iç savaş"ın izlerini sildikten sonra "Dünya Gücü" olmayı seçmiştir.
İngiltere, tarihi geleneğini demokrasi içinde muhafaza ederek, kendini, dünya devletleri arasında kültürel güç oluşturup, cihan şumul bir devlet görünümüne bürünmüştür.
Büyük önder, Başkomutan, Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK; Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken, anlatım içine aldığımız güce kavuşma, ulaşma için söylediği sözleri kenara bırakıp, güç gösterisini sergileme yollarını hep araştırmıştır.
Önce, "birleştirici bir düşünceyi simgeleştirme"yi başardığını da söyleyebiliriz.
Birleştiriciliği getiren; “Ne Mutlu Türk'üm Diyene” sözünü, göz ardı edemeyiz?!
Bir başka sözü; “Yurt'ta Sulh, Cihan'da Sulh” da, uluslararası zeminde kendini buluvermiştir.
Atatürk’ün ne büyük bir lider olduğunu, icraatlarının, Devrimlerinin değerini UNESCO da kavramış olacak ki, 1981 yılını dünyada “Atatürk Yılı” olarak kutlanmasına karar vermiştir.
UNESCO 27 Kasım 1978 Yılında Paris'de yaptığı bir toplantıda,1981 yılını “Dünya Atatürk Yılı” olarak kabul ve ilan etmiştir.
Bu kararın önemi ise; UNESCO tarafından doğum günü kutlanan başka bir lider yoktur, şu ana kadar da başka bir lider için kutlama kararı verilmemiştir.
UNESCO'nun "dünya lideri" seçtiği Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, zihinsel olarak ilettiği (Dünya'yı tek güç içine koyan) sözleridir.
"Nedir bu sözler" diye bana sorarsanız, bir anım içinde sizlere aktarmak yolunu seçerim:
Emekli olduğum sıra, bütün devayiri(daireleri) veda ziyaretim sırasında; UNESCO’nun Ankara Bürosu'na da gittim.
Bana oradaki görevlinin, Atatürk’ün 100'üncü doğum yılında 152 Ulus'un oybirliği ile imzaladığı karar metnini, Dünya liderliğini simgeleyen sözlerini bir plaket olarak sunmaları, milletim adına bir gurur, bir iftahar kaynağı, kanıtıdır.
İşte alınan o kararda şunlar yazmaktadır:
"Atatürk kimdir; Atatürk ululararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkilapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.”
UNESCO
B.M.E.K.Ö.nün 152 ülkesinin OYBİRLİĞİ ile yapmış ve dünyaya dağıtmış olduğu ATATÜRK tanımlaması
---
Metnin İngilizcesi:
Atatürk is:
An outstanding person who devoted himself for the development of international understanding cooperation and peace a revolutionist who realized extraordinary reforms the first Leader who fought against imperialism and colonialism.
A unique Statesman respectful to human rights pioneer of worldwide peace who never discriminated people according to their color religion or race through out his life founder of Turkish Republic.
UNESCO
(United Nations Educational Scientific and Culture Organizations)
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin son 15 yılın içindeki çalışmaları ancak yöneticilerin dünyayı her bakımdan tanıma azminin gösterimindedir.
Son, "Türk" ismiyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin; "üstün güç" oluşturacak tarihi yapısı ele alınarak, kişisel rant, politik, kurumsal çıkarlar bir yana konularak, kavgadan uzak, UNESCO’nun belirlediği sözler dayanağındaki ATATÜRK örnek alınarak harekete geçildiğinde, iste size "Başkanlık" durumu, işte size kavgasız, huzuru kaçıran bölücü zihniyeti dışlayarak birleştirici, kardeş kardeş birlikte yaşamayı öneren tutum ortamı vardır diyecek, cesaret yaratan yaşam zemini ölçüsü!?
Dış "küresel güç olabilmiş üstün devletler"in örneğini kenara koyup, kendi ulusumuzun tarihi-kültürel zenginliğini, "Cumhuriyet"imizin ilk safhasındaki devlet adamlarımızın dünyamızda aldığı kavi yerinin süsleyicisi olan sözlerini öne çıkararak, eyleme öyle kalkmalıyız.
Gözümüzü açıp, bakmakla kalmayıp, "yürürlükte tutma" işini önemsemeliyiz.
Nusret DEMİRAL
DGM Onursal Cumhuriyet BaşSavcısı
(Devamı var)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder