Oysa "Millet" olarak, cihan devletlerini kurmuş insan topluluğu olarak Türkler; küresel güç oluşturmuş dünya devletlerinin bir türlü açamadıkları, dahası açmaya çalışmalarına rağmen ellerinde "Türk Kültürü"nü tutamadıkları içindir ki onların merakının ateşini bizler, Anadolu ve Trakya İnsanı, Büyük adı Türk olan insan elinde tutmaktadır.
Başkanlık sistemi, bir devlette neler görmek istiyor tezine gelince; ilkten sende, dahası, siyasi zemin içinde kavga görmek istemiyor.
Onun için dünya devletleri baktığımızda bizleri kavga içinde tutan teşviklere gönderiyor.
Anadolu ve Trakya'ya bakıldığında jeopolitik durumu, etnik tutarlılığı, 1076 yılından sonra da kardeşce yaşar duruma sokulduğunun resmini, dış devletler, sürekli bozar projeler içinde çalıştıklarını, hep gözlemde tutmaya çalışıyorlar.
Bu durum inkar edilemez.
Çanakkale savaşları içinde düşman; Osmanlıyı bölücü, yıkıcı, örf-adet-geleneklerini tahrip edici yolu seçip, bizleri, Anadolu ve Trakya insanını, Atatürk'ün milletine koyduğu TÜRK adını, İstiklal Savaşı'mızda da bozamama ilkelliğini sürdüren ısrarlı bir tutum sergiliyorlar.
Bölücülük resmi altındaki terör çalışmalarını dost gibi görünüp körükleyen dış devletlerin çalışma tarzını, Anadolu ve Trakya insanını, bir şeriat suntasını öne koyarak süregelişini, gündemde tutulmasını, bizler bir türlü anlamamakta ne yazık ki direniyoruz.
Günümüzde, "Yeni Türkiye" sözcüğü güncelleştirilmeye çalışılıyor.
Ey Milletim, Anadolu ve Trakya insanım; Türkiye Cumhuriyeti Devleti eskimiş olamaz!?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti eskidi mi ki, öyle laflar üretiyoruz?!
Olsa olsa, siyasilerin kendi siyasi fikirlerinin yer bulması için "Yeni Türkiye" tabiri gündeme sokuluyor olduğu varsayılabilir?!
Bilinmeli ki; büyük uğraş ve kahramanlık eylemi olan, istiklalimizi tekrar kazanmamızı sağlayan "İstiklal Savaşı"mız sonucu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmasaydı, yönetim görevine seçilmiş olamayacağınızı, baştacı söyleme zemini ve zamanı bulamayacağımızı düşünmelisiniz.
Bu hali gözden uzak tutmamalıyız ve de unutmamalıyız.
Siyasiler, ağızlarından çıkacak her kelimeyi Türkiye'nin zararına mı faydasına mı olup olmayacağını tartmaları, önem taşıdığını bilmelidirler.
Aksi durum hüsranımızı hazırlar, şartları çoğaltır.
Bilelim ki Devletimiz, Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz, Anadolu ve Trakyamız insanınındır.
Hudutlarımız dışında kalan, Misaki Milli hudumuz insanının da haklarını korumak hakkımızdır..
Bir başka nazik durum da, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası değişik bir durum içinde kabule getiriliyor?!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası'nda değişiklik yapılmak isteniyorsa, hiçbir zaman ve zeminde, kuruluş aşamasındaki devlet taşı olarak niteliğini bulmuş olan fikirlerden uzaklaşmadan, anayasada değişikliğe gidilmesine karşı koyan elbet olmaz.
Anayasamızda ayrı ve ayrık bir fikir umdesi için değişikliğe gidilirse, o zaman, İstiklal Savaşı kanı sızlayacağını bilmekte, anımsamakta fayda vardır!?
Dikkatli olalım...
Büyük Selçuklu Devleti'nin ve Osmanlı Devleti'nin yıkılmasına ön ayak olan eylem taşlarını, aman ha, baştacı eder durum takınmayalım!
Milletimizin tarih yapısı, bilge insanlar topluluğu oluşumu, zeki, çalışkan, cesur, atılgan tabiatımızı birleştirmemiz gerektiğine, artık kendimizi inandırıp, yönlendirmeliyiz.
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kuruluş Aşaması da, Önde Görüntülen Yapıcılar, El Birliği, Gönül Birliği, Ulusal Bir Birlik” içinde Türk adıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yetiştirdiler.
Büyük Önder ATATÜRK’ün devlet için her sözcüğü, her kurduğu cümle, her anlatışı içindeki veciz ifadelerini, bütün dünya ömrü içinde kabul görmesini nedendir anlar görünmüyoruz?!
Dememiz o ki; madem artık küresel güç içinde Devlet eylemi, yol bulmayı amaç edinmeye çalışan, sergileyen siyasilerimiz var; yukarıda açıkladığımız ifadeler içinde,
özellikle, kendi aramızdaki dalaşmayı, yerli yersiz biribirimizi kirlemeyi ve artık aramızdaki kavgayı bırakıp,
fikir alışverişi sathı içine girecek olan siyasilerimiz için elde mevcut bilgi dağarcığının genişliği, gidilecek yolun ön çizgisi olmalıdır.
Elde en büyük, üç büyük deha güncelliğini muhafaza ettiğine göre iktidarda olan, Muhalefet'i paylaşan siyasi kuşağın yolundaki fenerler olarak onlar seçilmelidir.
Nedir o fenerler, derseniz:
Dinimizin çerçevesi içinde işte Mevlana,
Millet olarak asil kanımızın çerçevesinde işte Hacı Bektaşi Veli,
Bilgisiyle, birleştirici kelamıyla, devletimizi kuran "Ulu Önder" oluşuyla, devletlerarası bilgisiyle, bilge han misali büyüklüğü gösterimde yürüyen Mustafa Kemal ATATÜRK!
Son yıllarda, dünya içinde, kendi dilini öğretim içine sokmayı başaran eylemiyle iktidarı kapmış, akıllılığı ile, siyaset erbabı olmayı düşünen vatandaşıyla birlik ve beraberce, kardeş kardeş yaşamayı öneren bir ortama girmeliyiz.
Dış küresel devletlerin yönlendirmesini bir yana koyup, kendi örf, adet, gelenek, atasözlerimizi yön tayin eden cetveli ele alarak yürümeliyiz.
Zira tarihsel gelişimin verdiği akıl, düzgün yaşama, zihinsel yaratıcılık, bizim milletimizde vardır.
Adımızın "Türk" olarak yeşerdiğini, içteki her insan boyunun kabileleri, birlik ve beraberlik çanağı içinde toplamak hedefimiz olmalıdır.
Bilge Millet olduğumuz, geçmişten feyiz alan olgunluk içinde, yeniden küresel dünya gücü olmaya tek namzet bizlerin toplumudur.
Türk’ün birleşik toplumudur.
Dünya sathında açılan Türkçe eğitim okullarını, daha büyük bir şehvetle, hırsla ve de cesaretle geliştirmeliyiz.
Çünkü büyüklük, asil kanımızı güçlendirecek kendi öz dilimizden, Türkçe dilimizden geçmektedir.
Dünya örneği olan, ayrıca İngilizlerin, ABD'nin bu küresel çehresi, dünya milletlerinin, onların dilini öğrenmekle oluştuğunu artık görmeliyiz.
Bizim milletimizin, onlardan daha geniş saha içindeki tarihsel bilge ulus olmuş durumunu fark etmeliyiz.
Bundan dolayı da, önce kendi aramızdaki siyasi kavgayı bir yana koyup, bir ve beraber olup, birlik içinde yürümeliyiz.
Birleştirici ve yönetici sözümüz olan “NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE”, ortalıkta, kendine sahip çıkanları beklemektedir.
Elbet dinimiz büyüktür.
Cihan şumuldür.
Ama Türkçemiz, damarımızda bir çok boyun birleşiği olan kanımız, asil kanımız bizleri ayakta tutacak tek nedendir.
Dolayısıyla iktidardaki siyasi kuşaktan Milletimiz, bu durumu aydınlatmasını, birlik ve beraberlik fenerlerini elinde görmesini istiyor.
İnsan olarak ben yaptım derken, Milletimle yaptık demeliyiz.
Seçimlere gidiyoruz.
Aceleci tavır, huzuru karartmamalıdır.
Başkanlık Sistemi'ni, milletçe kotarmalıyız.
Bakınız, şaibesi, söylentisi var edilmeye çalışılsa da, Cumhurbaşkanı'nı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Milletimiz seçmiştir.
Bu bir gelişmedir.
Muhalefet ve İktidar siyasi kuşağındaki insanımızdan, Türk Milleti, "kavgayı bırak", birlik ve beraberlik içinde devlet yönetiminde önde olunması isteniyor.
Şehitlerimizi, Gazilerimizi unutmadan, birliğimizi kuran insan topluluğu yolu, cihanda barışımızı sağlayacağı gibi yurdumuzda da barışı sağlayacak umut olacaktır.
Sonuçta, Tanrı Milletimizi, Devletimizi korusun.
Ne Mutlu Türk'üm Diyene!
Tanrı Türkü Korusun...
Nusret DEMİRAL
DGM Onursal Cumhuriyet BaşSavcısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder