1 Ekim 2014 Çarşamba

Prof. Dr. D. Ali Ercan :HAC VE KURBAN ÜZERİNE

HAC VE KURBAN ÜZERİNE
Prof. Dr. D. Ali Ercan

Bu gün dünyada 7 milyara yaklaşan insan nüfusunun yaklaşık %85 kadarı, yani büyük çoğunluğu inanan (teist ve deist) dindarlardan oluşuyor; %10 kadarı ateist ve % 5 kadarı da agnostik tir. "Dünya nüfusunun kabaca üçte ikisi dindar ve  inandıkları bir dinin vecibelerini yerine getiren Teistlerdir" diyebiliriz. Hemen hemen tüm dinlerde, Kutsal yerlerin ziyaret edilmesi ve Tanrıya (Tanrılara) kurban verilmesi ibadetler arasında yer almaktadır. Tarih boyunca da böyle olmuştur. Tanrı’nın gazabından korunmak, Tanrı’yı hoşnut kılmak, Tanrıya ibadet ve saygı göstermek adına, bazı dinlerde insan öldürmek şekline kadar vahşileşen, zamanla insan yerine hayvan kesimi şekline dönüşen kanlı kurban geleneği sürdürülmüştür. Özellikle bu gün nüfusu 1,5 milyara yaklaşan islâm dünyasında, Hacca gitmedikleri halde bulundukları yerde hayvan kesmek şeklindeki “kurban” geleneği giderek artan bir yoğunlukta yaşatılmaktadır. Oysa Kurban sadece Kâbe’yi ziyaret (Hacc) edenler için farz kılınmıştı ki bu bile tartışmalıdır. Kurban eski Türklerde de uygulanan dinsel bir törendi; ancak bu sembolik törende sadece Hakan tarafından, Hakanın en sevdiği bir at tüm “Budun” adına (bütün halk adına) Tengri dağında Köktengri'ye (Gök Tanrıya) yollanmak üzere kurban edilirdi. Bu sembolik ibadetin içeriğinde  “Tanrı için en sevdiğinden vazgeçmek” düşüncesi vardır. Müslümanlıkta maalesef bu ince düşünce yerini sadece “kan isteyen bir Allah'ı memnun etmek” anlayışına bırakmış ve Türkler şaman inancını terk edip İslâm’a geçtikten sonra, Kurban  sembolik olmaktan çıkarılarak “kitle halinde hayvan katliamı” na dönüşmüştür;  oysa Kur'an'ın Hacc Sûresi’nde gösterişten uzak içten bir ibadetin önemi (22-37) hatırlatılmaktadır: “Kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşacaktır”
İslami bir gelenek halinde sürdürülen Kurban olayına dönecek olursak, Bu konuda referans olarak alınması gereken ana kaynak Kur’andır. “Ben müslümanım” diyenin öncelikle kendi kutsal kitabı Kur'ana uyması gerekir. Kur'anda kurban bayramı söz konusu değildir.(عيد الأضحى) æyd-el adha (adak bayramı) ve æyd-el fitr (fitre bayramı)  İslâm’dan önceki Arap geleneklerinin İslami dönemdeki devamıdır. Kur'anda  Kurban sadece hacca gidenler  için  öngörülmüştür; yani Hacc dışında kurban farz değildir.
Aslına bakılırsa  Kurban kelimesinin etimolojisinde de hayvan veya canlı ile doğrudan bir ilişki yoktur “Kurban” yüce bir kutsallığa, (Tanrı’ya) adanmak üzere özverili armağandır. İlla da bir hayvan öldürmek isteniyorsa, insanlar öncelikle benliklerinde  taşıdıkları ve ilkel güdülerini yöneten “içerideki hayvan”ı öldürseler, insanı yücelten en makbul kurban şeklini bulmuş olurlardı. Dinlerin asıl isteği de bu olmalıydı herhalde.

Tahrif ve Tevil
Hacca gidiş şekli de ayrı bir konu. Kur'anın Hacc suresindeki ilgili (22-27) ayetin tercümesi, Kur'anın ilk yazıldığı alfabenin (küf'i alfabe) ve klasik Arapçanın Dünyadaki sayılı uzmanlarından olan Prof. Rudi Paret'e göre şöyledir: 

" Ve insanları hacca çağır ki onlar, yürüyerek veya derin geçit yollarından çıkıp gelen narin binitler (zayıflamış develer) üstünde sana gelsinler! "   

Bu ayette “deve” açıkça telaffuz edilmemiştir, ancak Arapça cümle yapısında deveden bahis olduğu anlaşılıyor. Bazı müfessirler ayette doğrudan geçmeyen “deve” kelimesini açıkça almışlar, bazıları da Rudi Paret gibi,  parantez içerisinde vermişlerdir. Diyanetin tercümesinde deve kelimesi hiç geçmiyor: 

“İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya binekler üstünde uzak yollardan sana gelsinler.”  

Türkçe tercümeye “uzak yollardan” ifadesi eklenmiş. Herhalde “zayıflamış develer”  betimlemesi uzak yollardan gelişi çağrıştırdığı için.. Diyanet bir  başka küçük ayrıntıyı da (kasıtlı ?) değiştirmiştir. Türkçede “binit”  at, eşek ve deve gibi “canlı” hayvanları ifade eder; binit yerine binek kelimesini kullanırsanız, bugünkü modern taşıt araçları da kapsama alırsınız;
Kısaca görülen odur ki, Kur'an tercüme ve tefsirlerinde imalar, zorlamalar yapıla gelmektedir. Bu türKur'an tahrifatı sürekli yapılmakta, örneğin, Kurban (ve de Türban) Kur'an emriymiş gibi halk yığınlarına anlatılmaktadır. İslamcılar, çok saygı duyduklarını söyledikleri Kur'an ayetlerini bilerek yanlış tercüme ediyorlar, tahrif ediyorlar; sıkıştıkları yerde de “böyle yazılmış, ama kastedilen başka şey” diyerek tevil yoluna sapıyorlar. 
Şurası bir gerçek ki, tarihte hiç bir liderin veya Peygamberin sözleri veya düşünceleri tam manasıyla  anlaşılıp uygulanmamıştır; şiirsel bir dille yazılı Kur'an için de maalesef aynı şey geçerlidir. Arapça olduğu halde, Arap dünyasında bile  ayetler üzerinde anlayış ve yorum farklılıkları vardır. Mezheplerin ortaya çıkışı bunun kanıtıdır. Arapçanın dışındaki dillere tercüme konusu ise çok daha sıkıntılıdır. Tercümelerde bilerek veya bilmeyerek yapılan yanlışlıklar vardır. Bu noktada, Kur'anın Tanrı kelâmı olduğuna inananların özellikle dikkat etmeleri gereken önemli bir mesajına işaret etmek isterim; Kur'anda bir kaç yerde  "ayetlerimizi  anlayasınız diye Kur'anı apaçık  arapça indirdik"  ifadesi yer alır; Yani bütün ayetler anlaşılsın diye, tek anlamlı ve açıktır. Bir sözden iki ayrı anlam çıkarılmamalıdır.(bir takım şarlatanların söylediklerinin aksine, Kur'anın şifreleri falan olmadığını bizzat Kur'an söylüyor) 
Kur’an arap dilinde indirilmiştir; diğer bir ifade ile Kur'an  araplar içindir. Çünkü yine aynı Kur'anda (İbrahim suresi 14-4) "Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik" denmektedir. Bir başka ayette "Her milletin bir yol göstereni vardır" denmektedir. (Ra'd suresi 13-7) yine bir başka yerde لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ  leküm dînükûm, veliye dîn =senin dinin sana, benim dinim bana..” ifadesi var. (109-7)
Özetle, Bu ayetlerden “arap milletinden  değilseniz kendi milletinizden olan bir peygamberin, bir yol göstericinin yolundan gidebilirsiniz" anlamı çıkıyor...
Türk milletinin yol göstericisi  Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'tür; O’nun gösterdiği yol da akıl ve bilim yoludur. Saygılarımla. æ


***







Değerli arkadaşlar, 

Bu Kurban bayramında yine 2 milyon civarında hayvan boğazlanacak.  Hicri (kameri) takvime göre kutlanan Dini bayramların, mevsimlere göre değişen dengeli biyolojik döngüyle uyumlu olmaması ve Türkiye'nin neredeyse 3 aylık et ihtiyacını karşılayacak miktarda hayvanın üç gün içerisinde kesilmesi hayvan populasyonunda onarımı mümkün olmayan yıkımlara yol açmaktadır.  (bkz. Tablo) Örneğin, son bir yılda kırmızı et üretimi % 20 azalmış durumdadır; demek ki hayvan katliamı çok büyük boyutlardadır. 

Umarım, İslâm dinini zahiri (görüntüsel) olarak değil batini (içsel) anlamda algılayıp yorumlayan aydın, yurtsever din önderleri KURBAN kavramının ARMAĞAN olduğunu hatırlayarak,  dini vecibelerin daha nezih bir üslupla, kansız eda edilmesine önayak olurlar. Çünkü artık sadece hayvanlarımızı değil, Hayvancılığımızı da bütünüyle kurban eder duruma geldik. Saygılarımla. æ


EK-1

Tablo . Türkiye'de sığır, koyun, keçi, manda sayısı
Kaynak: TUIK


Yıllar      Toplam    Türkiye'nin    Kişi 
             hayvan      nüfusu        başına       
              sayısı                         hayvan
             milyon      milyon         sayısı
-----------------------------------------------
 1970        71,4         35,8            2,00
 1980        84,6         45,4            1,86
 1990        63,3         56,3            1,12
 1995        54,9         62,0            0,89
 2000        46,6         64,1            0,73
 2005        42,5         68,4            0,62
 2008        40,5         71,5            0,57
 2010        39,7         73,7            0,54


Not. Bu tabloya göre, "kişi başına hayvan sayısı" 40 yılda 1970 lerdeki değerinin dörtte birine düşmüş; Buna rağmen koruyucu hiç bir önlem alınmadan katliam davam ettirilmektedir. Bu bayramda kesilecek hayvan sayısını gözünüzde canlandırabilmek için, Edirne'den Kars'a kadar olan yolun 6 katı, 10 bin km. uzunluktaki bir yol düşünün; işte bu yolun üzerinde, her 5 metrede bir hayvan boğazlanacak demektir.  Bu tablodaki verilere göre, Türkiye'de adam başı günde 20 g et, 200 g süt (ve yarım yumurta) düşmektedir. Bu bilanço, Emperyalizmin bir ülkenin ekonomisini, tarım ve hayvancılığını otuz yılda nasıl çökerttiğine tipik bir örnektir. Bugün AB ve ABD de 1 kg. et 10 dolar, Fert başına ortalama geliri bu ülkelere göre 5 kere daha az olan Türkiye'de ise 15 dolar! 

Bir zamanlar "Bu ülke 200 milyon insanı besler" diye bolluk bereket propagandası yapanların, "Devlet üretim yapmaz, kamu üretimini özelleştirmek gerekir" diye yaygara koparanların, bir yandan da nüfus artışını destekleyenlerin akıl dışı yönetimlerinde varacağımız yer belliydi.  



EK-2

Hicri takvime göre Dini Günler

10.01 Aşure günü
12.03 Mevlid
27.07 Mir'ac gecesi
15.08 Berat gecesi
01.09 Ramazan başlangıcı
27.09 Kur'anın inişi
30.09 Kadir gecesi
01.10 Fitre bayramı
10.12 Adak bayramı
   
Hicri(Kameri) takvimin ayları:
 1.Muharrem,  
 2.Safer,  
 3.Rebî'ul-evvel,
 4.Rebî'ul-âhir,
 5.Cemâzil-evvel,
 6.Cemâzil-âhir,
 7.Receb,  
 8.Şa'bân,
 9.Ramazan,
10.Şevvâl ,
11.Zilka'de,
12.Zilhicce.

Gezegenimiz için gerçek güneş yılı  365,2422 gündür. Güneş takvimine en yakın Miladi takvimde 1 yıl 365,2425 gündür.
Miladi 16.07.0622 tarihinde (01.01.0001 olarak) başlatılan Hicri/kameri takvimde ise 1 yıl 354,3682 gündür. (fark yaklaşık 11 gün. 10 gün 20 saat 58 dakika 33 saniye) dolayısıyla kameri takvim, doğal periyodik olayları takip açısından yetersizdir.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder