HAC VE KURBAN ÜZERİNE
Prof. Dr. D. Ali Ercan
Bu gün dünyada 7 milyara yaklaşan insan nüfusunun
yaklaşık %85 kadarı, yani büyük çoğunluğu inanan (teist
ve deist) dindarlardan oluşuyor;
%10 kadarı ateist ve % 5
kadarı da agnostik tir. "Dünya
nüfusunun kabaca üçte ikisi dindar ve inandıkları bir dinin vecibelerini yerine getiren Teistlerdir" diyebiliriz. Hemen hemen tüm dinlerde, Kutsal
yerlerin ziyaret edilmesi ve Tanrıya (Tanrılara) kurban verilmesi ibadetler arasında yer almaktadır. Tarih boyunca
da böyle olmuştur. Tanrı’nın gazabından korunmak, Tanrı’yı
hoşnut kılmak, Tanrıya ibadet ve saygı göstermek adına, bazı dinlerde insan
öldürmek şekline kadar vahşileşen, zamanla insan yerine hayvan kesimi
şekline dönüşen kanlı kurban geleneği sürdürülmüştür. Özellikle bu gün nüfusu
1,5 milyara yaklaşan islâm dünyasında, Hacca gitmedikleri halde bulundukları
yerde hayvan kesmek şeklindeki “kurban” geleneği giderek artan bir yoğunlukta
yaşatılmaktadır. Oysa Kurban sadece Kâbe’yi ziyaret (Hacc) edenler için farz
kılınmıştı ki bu bile
tartışmalıdır. Kurban eski Türklerde de uygulanan dinsel bir törendi;
ancak bu sembolik törende sadece Hakan tarafından, Hakanın en sevdiği bir at tüm “Budun” adına (bütün halk adına)
Tengri dağında Köktengri'ye (Gök Tanrıya) yollanmak üzere kurban
edilirdi. Bu sembolik ibadetin
içeriğinde “Tanrı için en sevdiğinden vazgeçmek” düşüncesi
vardır. Müslümanlıkta maalesef bu ince düşünce yerini sadece “kan
isteyen bir Allah'ı memnun etmek” anlayışına bırakmış ve Türkler şaman
inancını terk edip İslâm’a geçtikten sonra, Kurban sembolik olmaktan
çıkarılarak “kitle halinde hayvan katliamı” na dönüşmüştür; oysa
Kur'an'ın Hacc Sûresi’nde
gösterişten uzak içten bir ibadetin önemi (22-37) hatırlatılmaktadır: “Kurbanların
ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşacaktır”
İslami bir gelenek halinde sürdürülen Kurban olayına
dönecek olursak, Bu konuda referans olarak alınması gereken ana kaynak
Kur’andır. “Ben müslümanım” diyenin öncelikle kendi kutsal kitabı Kur'ana
uyması gerekir. Kur'anda kurban bayramı söz konusu değildir.(عيد الأضحى) æyd-el adha (adak bayramı)
ve æyd-el fitr (fitre bayramı) İslâm’dan önceki Arap geleneklerinin İslami
dönemdeki devamıdır. Kur'anda Kurban sadece hacca gidenler için
öngörülmüştür; yani Hacc dışında kurban farz değildir.
Aslına bakılırsa Kurban
kelimesinin etimolojisinde de hayvan
veya canlı ile doğrudan bir ilişki yoktur “Kurban” yüce bir kutsallığa,
(Tanrı’ya) adanmak üzere özverili armağandır. İlla da bir hayvan öldürmek
isteniyorsa, insanlar öncelikle benliklerinde taşıdıkları ve ilkel
güdülerini yöneten “içerideki hayvan”ı öldürseler, insanı yücelten
en makbul kurban şeklini bulmuş olurlardı. Dinlerin asıl isteği de bu olmalıydı
herhalde.
Tahrif ve Tevil
Hacca gidiş şekli de ayrı bir
konu. Kur'anın Hacc suresindeki ilgili (22-27) ayetin tercümesi,
Kur'anın ilk yazıldığı alfabenin (küf'i alfabe) ve klasik Arapçanın Dünyadaki
sayılı uzmanlarından olan Prof. Rudi Paret'e göre şöyledir:
" Ve insanları
hacca çağır ki onlar, yürüyerek veya derin geçit yollarından çıkıp gelen narin binitler
(zayıflamış develer) üstünde sana
gelsinler! "
Bu ayette “deve” açıkça
telaffuz edilmemiştir, ancak Arapça cümle yapısında deveden bahis olduğu
anlaşılıyor. Bazı müfessirler ayette doğrudan geçmeyen “deve” kelimesini
açıkça almışlar, bazıları da Rudi Paret
gibi, parantez içerisinde vermişlerdir. Diyanetin tercümesinde deve
kelimesi hiç geçmiyor:
“İnsanları hacca çağır;
yürüyerek veya binekler üstünde uzak
yollardan sana gelsinler.”
Türkçe tercümeye “uzak
yollardan” ifadesi eklenmiş. Herhalde “zayıflamış develer” betimlemesi uzak yollardan gelişi
çağrıştırdığı için.. Diyanet bir başka küçük ayrıntıyı da (kasıtlı
?) değiştirmiştir. Türkçede “binit” at, eşek ve deve gibi
“canlı” hayvanları ifade eder; binit yerine binek kelimesini
kullanırsanız, bugünkü modern taşıt araçları da kapsama alırsınız;
Kısaca görülen odur ki,
Kur'an tercüme ve tefsirlerinde imalar, zorlamalar yapıla gelmektedir. Bu türKur'an
tahrifatı sürekli yapılmakta, örneğin, Kurban (ve de Türban)
Kur'an emriymiş gibi halk yığınlarına anlatılmaktadır. İslamcılar, çok
saygı duyduklarını söyledikleri Kur'an ayetlerini bilerek yanlış tercüme ediyorlar, tahrif ediyorlar;
sıkıştıkları yerde de “böyle yazılmış, ama kastedilen başka şey” diyerek tevil yoluna
sapıyorlar.
Şurası bir gerçek ki,
tarihte hiç bir liderin veya Peygamberin sözleri veya düşünceleri tam manasıyla
anlaşılıp uygulanmamıştır; şiirsel bir dille yazılı Kur'an için de maalesef
aynı şey geçerlidir. Arapça olduğu halde, Arap dünyasında bile
ayetler üzerinde anlayış ve yorum farklılıkları vardır. Mezheplerin
ortaya çıkışı bunun kanıtıdır. Arapçanın dışındaki
dillere tercüme konusu ise çok daha sıkıntılıdır. Tercümelerde bilerek veya
bilmeyerek yapılan yanlışlıklar vardır. Bu noktada, Kur'anın Tanrı kelâmı
olduğuna inananların özellikle dikkat etmeleri gereken önemli bir mesajına
işaret etmek isterim; Kur'anda bir kaç yerde "ayetlerimizi
anlayasınız diye Kur'anı apaçık arapça indirdik" ifadesi
yer alır; Yani bütün ayetler anlaşılsın diye, tek anlamlı ve açıktır. Bir
sözden iki ayrı anlam çıkarılmamalıdır.(bir takım şarlatanların
söylediklerinin aksine, Kur'anın şifreleri falan olmadığını bizzat Kur'an
söylüyor)
Kur’an arap dilinde
indirilmiştir; diğer bir ifade ile Kur'an araplar içindir. Çünkü yine
aynı Kur'anda (İbrahim suresi 14-4) "Kendilerine
apaçık anlatabilsin diye, her
peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik" denmektedir.
Bir başka ayette "Her milletin bir yol göstereni vardır" denmektedir. (Ra'd suresi 13-7) yine bir başka yerde “لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ leküm dînükûm, veliye
dîn =senin dinin sana, benim
dinim bana..” ifadesi var. (109-7)
Özetle, Bu ayetlerden “arap
milletinden değilseniz kendi milletinizden olan bir
peygamberin, bir yol göstericinin yolundan gidebilirsiniz" anlamı
çıkıyor...
Türk milletinin yol
göstericisi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'tür; O’nun gösterdiği yol da akıl ve bilim yoludur. Saygılarımla. æ
***
Değerli arkadaşlar,
Bu Kurban bayramında yine 2 milyon civarında hayvan boğazlanacak.
Hicri (kameri) takvime göre kutlanan Dini
bayramların, mevsimlere göre değişen dengeli biyolojik döngüyle uyumlu olmaması
ve Türkiye'nin neredeyse 3 aylık et
ihtiyacını karşılayacak miktarda hayvanın üç gün içerisinde kesilmesi hayvan populasyonunda onarımı
mümkün olmayan yıkımlara yol açmaktadır. (bkz. Tablo) Örneğin, son bir yılda kırmızı et üretimi % 20 azalmış durumdadır; demek
ki hayvan katliamı çok büyük boyutlardadır.
Umarım, İslâm dinini zahiri (görüntüsel) olarak değil
batini (içsel) anlamda algılayıp yorumlayan aydın, yurtsever din
önderleri KURBAN kavramının ARMAĞAN olduğunu hatırlayarak, dini
vecibelerin daha nezih bir üslupla, kansız eda edilmesine önayak olurlar. Çünkü
artık sadece hayvanlarımızı değil, Hayvancılığımızı da bütünüyle kurban eder
duruma geldik. Saygılarımla. æ
EK-1
Tablo . Türkiye'de sığır, koyun, keçi, manda sayısı
Kaynak: TUIK
Yıllar Toplam Türkiye'nin
Kişi
hayvan
nüfusu başına
sayısı
hayvan
milyon
milyon sayısı
-----------------------------------------------
1970 71,4 35,8 2,00
1970 71,4 35,8 2,00
1980 84,6 45,4
1,86
1990 63,3 56,3
1,12
1995 54,9 62,0
0,89
2000 46,6 64,1
0,73
2005 42,5 68,4
0,62
2008 40,5 71,5
0,57
2010 39,7 73,7
0,54
Not. Bu tabloya göre, "kişi başına hayvan sayısı" 40 yılda 1970 lerdeki
değerinin dörtte birine düşmüş; Buna rağmen koruyucu hiç bir önlem alınmadan katliam
davam ettirilmektedir. Bu bayramda
kesilecek hayvan sayısını gözünüzde canlandırabilmek için, Edirne'den
Kars'a kadar olan yolun 6 katı, 10 bin km. uzunluktaki bir yol düşünün; işte bu
yolun üzerinde, her 5 metrede bir hayvan boğazlanacak demektir.
Bu tablodaki verilere göre, Türkiye'de
adam başı günde 20 g et, 200 g süt (ve yarım yumurta) düşmektedir. Bu bilanço, Emperyalizmin bir ülkenin
ekonomisini, tarım ve hayvancılığını otuz yılda nasıl çökerttiğine tipik bir
örnektir. Bugün AB ve ABD de 1 kg. et 10 dolar, Fert başına
ortalama geliri bu ülkelere göre 5 kere daha az olan Türkiye'de ise 15
dolar!
Bir zamanlar "Bu ülke 200 milyon insanı besler" diye
bolluk bereket propagandası yapanların, "Devlet üretim yapmaz,
kamu üretimini özelleştirmek gerekir" diye yaygara koparanların,
bir yandan da nüfus artışını destekleyenlerin akıl dışı yönetimlerinde
varacağımız yer belliydi.
EK-2
Hicri takvime göre Dini Günler
10.01 Aşure günü
12.03 Mevlid
27.07 Mir'ac gecesi
15.08 Berat gecesi
01.09 Ramazan başlangıcı
27.09 Kur'anın inişi
30.09 Kadir gecesi
01.10 Fitre bayramı
10.12 Adak bayramı
Hicri(Kameri) takvimin ayları:
27.07 Mir'ac gecesi
15.08 Berat gecesi
01.09 Ramazan başlangıcı
27.09 Kur'anın inişi
30.09 Kadir gecesi
01.10 Fitre bayramı
10.12 Adak bayramı
Hicri(Kameri) takvimin ayları:
1.Muharrem,
2.Safer,
3.Rebî'ul-evvel,
4.Rebî'ul-âhir,
5.Cemâzil-evvel,
6.Cemâzil-âhir,
7.Receb,
8.Şa'bân,
9.Ramazan,
10.Şevvâl ,
11.Zilka'de,
12.Zilhicce.
Gezegenimiz için gerçek güneş yılı
365,2422 gündür. Güneş takvimine en yakın Miladi takvimde 1 yıl 365,2425
gündür.
Miladi 16.07.0622 tarihinde (01.01.0001 olarak) başlatılan Hicri/kameri
takvimde ise 1 yıl 354,3682 gündür. (fark
yaklaşık 11 gün. 10 gün 20
saat 58 dakika 33 saniye) dolayısıyla kameri takvim, doğal periyodik
olayları takip açısından yetersizdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder