Kitabın adı: Yedi Büyük Günah/Bir “Yırtık Don” Projesi
Yazarı:Ertuğrul Özkök, Emrah Akkurt
1. baskı/Mayıs 2012
Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık
266 sayfa
17 TL
(...)
Arka Kapak Tanıtım Yazısı:
Ertuğrul Özkök aykırı bir gazetecilik çalışmasına daha imza attı.
Yedi Büyük Günah’ta, “Cumhuriyet’in 100. yılına programlanmış”, 21. yüzyıl için bir “demokrasi provokasyonu” da denebilecek “yedi büyük olay” var.
Ertuğrul Özkök yine çıldırdı:
Bu kez yedi büyük günah işledi:
Yüz yıllık yedi çam devirdi, yedi put kırdı, Türkiye’nin en bam tellerinden yedisine fena halde bastı!
Yedi Büyük Günah’ta Cumhuriyet’in 100. yılında gerçekleşmesi planlanmış, 21. yüzyıl için demokrasi provokasyonları da denebilecek yedi büyük olay var.
Özkök’ün, suç ortakları Emrah Akkurt ve İsmet Berkan’la birlikte işlediği bu yedi günah ne olabilir sizce?
Tahmin bile edemezsiniz!
İnanmazsanız bakın:
Ayasofya, Ortodoksların ibadetine açılıyor!
Çanakkale’nin adı Troya oluyor!
Gürcistan ve Ermenistan, Türkiye’ye katılıyor!
İzmir, Türkiye'den ayrılmak istiyor!
Efes’te bir Özerk Bölge kuruluyor!
Bir Ermeni şirketi Fenerbahçe’yi satın alıyor!
Lezbiyen bir Cumhurbaşkanı adayımız oluyor!
Cüretkâr okur, sözümüz sana: Bu senaryolar beni kesmedi diyorsan, yeterince provokatif bulmuyorsan, buyur tartışmaya:
Özkök’ün her günah “Senaryo”sunun ardından Emrah Akkurt’la girdiği kıran kırana “Tartışma”lar da bir o kadar kışkırtıcı ve zihin açıcı!
(...)
Sayfa 15:
BİRİNCİ BÜYÜK GÜNAH
Senaryo
Türkiye, Ayasofya’yı Ortodoksların ibadetine açıyor!
(...)
Sayfa 27:
“Dün Hasan (Celal Güzel) Bey’i aradım.
Urla’ya yerleşmiş...”
(...)
Sayfa 32:
Senaryoda Hasan Celal Güzel’in bir yazısından söz ediliyor.
O yazı gerçek.
Radikal gazetesinde yayınlandı.
“Ayasofya hem Ortodokslar’ın, hem Müslümanlar’ın ibadetine açılsın” diyor.
(...)
Sayfa 34:
Demokrasilerde“büyük resim”, “cambaza bak” demektir.
Otoriterliğin “cambaza bak” haykırmasıdır.
Demokrasiyi asıl belirleyen esas öge, küçük resimlerdir.
(...)
Sayfa 51:
İKİNCİ BÜYÜK GÜNAH
Senaryo
Çanakkale’nin adı Troya oluyor.
(...)
Sayfa 57:
Kitapta, Fransız tarihçi Poucet’in, 1190–1264 yılları arasında yaşamış Vincent de Beauvais’den yaptığı şu ilginç alıntı vardı:
“Troya’nın tahrip edilmesinden sonra Troyalılar ikiye ayrıldılar.
Bir grup, Troya Kralı Priamos’un oğlu Hektor’dan torunu Frankon’u takip etti; ötekilerse Priamos’un oğlu Troilus’tan torunu Turkus’un peşinden gittiler.
İşte bu yüzden bugün adları Franklar ve Türkler olan iki halk var.”
Kitapta bunun gibi birçok alıntı var.
(...)
Sayfa 62:
Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar, Çanakkale Savaşı’nda kaybettikleri insanlar için “Şafak Ayini” yapıyordu.
(...)
Sayfa 65:
Doğan Haber Ajansı’ndaki Troya haberini görünce, “Cool!” dedi ve devam etti:
(...)
Sayfa 70:
Başbakan tören yerinden ayrılırken, Fatih Sultan Mehmed’in sözlerini hatırladı: “Troyalılar’ın intikamını almak bana nasip oldu.”
(...)
Sayfa 78:
Ben sadece Nazi hareketine katılan insanların oraya hangi duygularla katıldıklarını incelememiz gerektiğini söylüyorum.
(...)
Sayfa 81:
Twitter şirketinin kendi verdiği bilgiye göre aktif hesap sayısı 50 milyonmuş.
Geliyorum asıl vurucu sonuca.
Her gün, Twitter kullanıcılarına ulaşan twett’lerin yüzde 50’sini 20 bin kişilik grup yazıyormuş.
Bu ne şimdi?
Demek ki, klasik medya nizamının bütün arızaları Twitter’da da devam ediyor.
20 bin kanaat önderi her gün fikir üretiyor, ötekiler de onu tartışıyor.
Ee, dünyadaki bütün gazetelerdeki köşe yazarlarını topla, onların sayısı da işte o kadardır.
20 bin, hadi bilemedin 40 bin kişi.
(...)
Sayfa 87:
Özel yetkili mahkemeler, tek kişinin liderliği, güya sivil kontrol altında olup da aslında kontrol edilemeyen bir polis teşkilatı, konuşamayan bir basın...
(...)
Sayfa 87:
Kim korkmaz ki?
Korkmamak mümkün mü?
Her an özel hayatını deşifre etme gücüne sahip...
(...)
Sayfa 88:
Aynı şeyi liberal aydınlar için söyleyebilir miyiz?
Hayır oradaki Stockholm sendromu değil bu.
(...)
Sayfa 90:
Ama yüzde 30 var ki, benim gözümde Evren’in yaptığından hiçbir farkı yok.
Hatta daha tehlikeli.
Evren’in yaptığından hiçbir farkı yok.
Hatta daha tehlikeli.
Evren’in döneminde hiç olmazsa insanların evleri içerisinde bir mahremiyetleri vardı.
Artık bu da yok.
(...)
Sayfa 95:
ÜÇÜNCÜ BÜYÜK GÜNAH
Senaryo
Gürcistan ve Ermenistan, Türkiye’ye katılma kararı alıyor.
(...)
Sayfa 103:
Bakan kabaca özetledi:
“Federal bir yönetim olacak, Gürcistan da federe cumhuriyet olarak bize katılacak.
Esas şart bu.”
(...)
Sayfa 103:
Başbakan Yardımcısı ve Başbakan’ın kocası Fetullah Ayasıl söz aldı.
“Benim” dedi Fetullah Ayasıl, “Üç endişem var. Bu endişelerimi soru şeklinde söyleyeceğim. Birincisi Türkiye Cumhuriyeti’nin adını Anadolu–Kafkas Federal Cumhuriyeti gibi bir isimle değiştirmemiz gerekecek mi?”
(...)
Sayfa 125:
Erdoğan’la ilgili birkaç görüşümü aktarayım:
Kararlı bir lider.
Dediğini yapan bir lider.
Öyle olduğu için askere geri adım attırdı.
Erbakan 28 Şubat bildirgesini imzalamıştı.
Tayyip Erdoğan 27 Nisan bildirgesine karşı bildirgeyle cevap verdi ve askeri püskürttü.
Çok önemli bir şey bu.
Kimse inkar edemez bunun önemini.
Çünkü, Tayyip Erdoğan ayrılsa da, partisi seçimi kaybetse de bir daha artık askerin geriye dönüşü söz konusu olamaz.
(...)
Sayfa 131:
O yüzden belki de tekrar Ortega y Gasset okumamız lazım.
Kitlelerin İsyanı’nı tekrar okumamız lazım.
Kitle korkutucu birşeydir.
(...)
Sayfa 132:
28 Şubat’ta dayak yedik palavra!
(...)
Sayfa 136:
Tayyip Erdoğan’ın başarılı olması, gövde dansı, delikanlı adam hali, ekonominin iyi gitmesi...
Ekonomi bir ara sendeledi, yerel seçimlerde AKP’nin oyu yüzde 38’e düştü.
(...)
Sayfa 137:
Şu anda Türk basınındaki meselenin, sadece Tayyip Erdoğan’ın kurduğu baskıdan kaynaklandığını düşünmüyorum.
Bir tür Stockholm sendromu yaşıyor basın.
(...)
Sayfa 137:
Sabahleyin kapını çalan sütçü değil de polisse ne yapacaksın ki?
Okuyoruz işte, evlere bırakılan CD’ler, bilgisayarlara sonradan eklenen dökümanlar.
Bir zamanlar insanlar korkardı, polis cebime, uyuşturucu atacak diye...
İşte, uyuşturucu atmıyor da CD atıyor.
(...)
Sayfa 141:
DÖRDÜNCÜ BÜYÜK GÜNAH
Senaryo
Oya Sarı Hareketi, Ege’yi Türkiye’den ayırmak istiyor.
(...)
Sayfa 143:
“Gavur İzmir Hareketi”!
(...)
Sayfa 145:
“İzmir Eyalet Olsun.”
(...)
Sayfa 153:
Demokrasi sözlüğüne “mini etek”, “rakı” ve “kalamar” maddeleri giriyor.
Bağımsız İzmir devleti!
Güleyim mi ağlayayım mı?
Bence ne gül ne ağla.
Sadece düşün.
(...)
Sayfa 155:
Avrupa, “Türk”kelimesini Türkler’den önce keşfetti, bunu unutmamak lazım.
(...)
Sayfa 160:
Şu an Türkiye’de, Tayyip Erdoğan çıksın desin ki, kardeşim, basın bundan sonra özgürdür, isteyen istediğini söyler, kimse bundan dolayı yargılanamaz vs.
Emin ol, bu söylemin ardından hiçbir gazete patronu tekrar eski düzendeki özgürlük ortamına dönmek istemeyecektir.
(...)
Sayfa 161:
İzmir’de saçını uzatanlara “ibne” diyorlardı, ben saçımı uzatıyordum.
(...)
Sayfa 162:
Türkiye demokrasisinin birinci özelliği “din vuvuzelası” ise ikincisi de “Kürt vuvuzelası”dır.
Buna bir de çok etkili bir “aydın vuvuzelası” eklemek gerekir.
(...)
Sayfa 164:
Sakın bana “geylerin problemi daha büyüktür” demeyin, bizi Sünniler de, Kürtler de, Beyaz Türkler de çarmıha gerer.
(...)
Sayfa 168:
Twitter cemaatine ve Facebook toplumuna ait olma duygusu, giderek yeni bir aidiyet biçimi haline geliyor.
(...)
Sayfa 168:
Yazdığım senaryonun birçok bölümü gerçek olaylara dayanıyor.
Ege’nin tarihinde federatif bir sistemde yaşama geleneği var.
Birçok İzmirli’de şu düşünceye rastlıyorsunuz: “Sadece Ege olsa, biz çoktan Avrupa Birliği’ne girmiştik.”
(...)
Sayfa 171:
BEŞİNCİ BÜYÜK GÜNAH
Senaryo
Türkiye, Efes Özerk Otoritesi’ni kabul ediyor.
(...)
Sayfa 199:
St. Petersburg estetiğini yaratan kişinin Büyük Petro olduğunu da unutmayalım.
(...)
Sayfa 207:
ALTINCI BÜYÜK GÜNAH
Senaryo
Fenerbahçe, Ermeni yatırım şirketine satılıyor.
(...)
Sayfa 213:
“Fenerbahçe Türk’tür, Türk kalacak...”
(...)
Sayfa 222:
Tartışma
Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin temelleri sarsılıyor.
(...)
Sayfa 230:
Cenap Şahabettin’in bir sözü vardı.
Mealen şöyleydi:
Yazar–çizer takımı hırslandıkça söver, avam ise sövdükçe hırslanır.
(...)
Sayfa 235:
YEDİNCİ BÜYÜK GÜNAH
Senaryo
Lezbiyen aday, Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimine giriyor.
(...)
Sayfa 239:
Sonra ağzından şu cümleler döküldü:
“Ich bin schwul, und das ist auch gut so...”
“Ben ibneyim ve böyle olması da iyi!”
(...)
Sayfa 246:
Tartışma
Arkadaşlar, hazır mıyız?
Öyleyse, “Batsın bu dünya!”
Kitabın ana teması neydi?
“Mümkünsüzün demokrasisi.”
(...)
Sayfa 266:
“Mücadele etmek için gereken bütün silahlara sahipsin!”
“Artık savaş...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder