Kitabın Adı: Yahudiler, Dünya ve Para
Yahudi Halkının Ekonomik Tarihi
Yazarı: Jacques Attali
Çeviri: Berna Günen
Kırmızı Kedi Yayınevi
I. Baskı, Haziran 2014
II. Baskı, Temmuz 2014
508 Sayfa
35 TL
(...)
Sayfa 23:
Yakup, şafakla birlikte bilgeliğinin kendisinin alt ettiğini itiraf eden bir melekle güreştikten sonra sakat kalır.
İşte o vakit gizemli rakibi Yakup'a İsrail (Tanrı'nın güreşçisi) ismini verir.
(...)
Sayfa 27:
İbraniler Kenan ülkesine vardıklarında, bütün servetlerini Tapınağa saklarlar.
Bu Tapınak daha sonra sırasıyla Babilliler, Yunanlar ve tapınağı Yunanlardan alan Romalılar tarafından yağmalanacaktır.
"Para halen Roma'dadır."
Bu, yeni bir ekonomi dersidir: Zorla veya terörle elde edilen para, aynı yolla elden çıkar.
(...)
Sayfa 29:
40 günün sonunda Musa, Tanrı'nın kendisine yazdırdığı On Emir'le geri gelir.
Altın putu görünce öfkeden çılgına dönen Musa, kitaba göre putu "yakar".
Demek ki Buzağı, altın kaplama ahşaptan ibarettir.
Kitabı tefsir edenlere göre ise Musa, Altın Buzağı'yı ateşte eritip 3000 günahkarın boğazından aşağı akıtır.
Kitaba göre, Musa böyle yaparak Mısır'dan gelen bütün zenginliği ve İbrani halkının bütün elitlerini yok eder.
Elitlerin suçu, zenginliği elde tutmak istemeleridir.
(...)
Sayfa 31:
Kelimelerin anlamı: Göçebelik ve soyut düşünce İleride göreceğimiz gibi soyut düşünce; finans, bilim ve sanat için gerekli en temel yetidir.
(...)
Sayfa 36:
Galipler arasında anlaşmazlıkların arttığını sezen Yeşu, fethedilen toprakları 12 kabile arasında pay eder: " (...) Yehuda güneydeki sınırlarını, Yusufoğulları kuzeydeki topraklarını muhafaza edecek..."
(...)
Sayfa 40:
Birçok yabancı prensesle evlenen Süleyman, Mısır'la barışı korumak için bir de firavunun kızıyla evlenir:
İbrani kültürü Mısır, Fenike -Kenan'ın Yunancadaki karşılığı- ve Babil etkisi altına girer.
Yahudilik netleşmeye başlar.
Birçok bayram (Hamursuz Bayramı, Şavuot, Sukkot, Roş Aşana) tarım hayatının çeşitli evrelerine göre belirlenir.
(...)
Sayfa 41:
Tapınağın inşası, ağır vergiler ve angarya pahasına biter.
(...)
Sayfa 42:
"Düşmanının kayıp öküzünü veya eşeğini bulursan, bunları götürüp ona iade edeceksin."
Ancak kimse borç veya hırsızlık yüzünden hapse girmez.
Gizli gizli iş gören bir hırsız; çaldığı şeyi bir mahkeme yetkilisine iade etmedikçe (böylece anonim kalabilir), çaldığı şeyin iki katını (çalınan çiftlik hayvanıysa dört katını) geri ödemek zorundadır.
Güpegündüz iş gören bir hırsız ise para cezası ödemeksizin sadece çaldığı şeyi iade etmek zorundadır.
Eğer hakime saygısızlık edilirse ceza ağırlaşır.
Kandırmak "zihinsel hırsızlık" olup, cezası mal hırsızlığından daha ağırdır.
(...)
Sayfa 45:
Adı İsrail veya Samarya olarak bilinen bu krallığın başkenti Samarya, hükümdarı ise Jeroboam'dır.
Güneydeki Kudüs merkezli krallığın adı Yahudiye ya da krallığı yöneten kabilenin ismi dolayısıyla Yehuda Krallığı'dır.
İbrani halkı, Yahudi adını alır.
İki krallık arasındaki ayrım her şeyden önce siyasidir.
Kraliyet anlayışları birbirini tutmaz.
Kudüs merkezli küçük Yehuda Krallığı, Davut'un oğullarıyla devam eden hanedan sistemini korurken; İsrail'de kral, ihtiyar heyetinin onayını almak zorundadır.
En önemli görevi adaleti sağlamak ve fakirleri korumak olan kral, bu görevi yerine getiremezse yerine bir başkası geçer.
(...)
Daha geniş, daha kalabalık fakat daha az dindar olan İsrail Krallığı, daha katı olan Yehuda Krallığı'na göre daha parlak bir medeniyet kurar.
Servetler artmaya devam etse de, adaletsizliklere eskiden olduğu kadar tahammül gösterilmez.
Peygamberler olarak anılan son derece yaratıcı ve alim kişiler, ahlaki sapkınlıkları ifşa etmek için harekete geçer.
(...)
Sayfa 57:
İskender, Sur'u (yedi ay boyunca), Gazze'yi (iki ay boyunca) kuşatır; İÖ 332'de Yahudilerin sevinç çığlıkları eşliğinde Kudüs'ten geçer.
Kısa sürede Yunan adetleri çılgınlık haline gelir.
Zengin Yahudiyeliler Yunanca konuşmaya, Yunan gibi giyinmeye, Yunan gibi yaşamaya başlar.
Tapınağın genç hizmetkarları bile gymnasiumlarda spor yapmaya başlar.
(...)
Sayfa 58:
İÖ 313'te İskender'in generallerinden I. Ptolemaios Soter, İskenderiye'yi başkenti yapar; Yunan ve Yahudi alimler ile Yahudi bankacıların yardımlarıyla meşhur feneri ve kütüphaneyi yaptırır.
(...)
Sayfa 61:
Yahudilerin eğreti durumundan ve her an gitmeye hazırlıklı olma zorunluluğundan ders çıkaran mahkemeler, malvarlığı yönetimi ile ilgili ilkeler koyar:
"Bir insan servetini daima üç şekilde muhafaza etmelidir: üçte birini arazi, üçte birini sürü, üçte birini altın."
(...)
Sayfa 62:
Yahudiye'deki Yahudi varlığı, hiçbir zaman bu kadar büyük bir tehditle karşı karşıya kalmamıştır.
Bu nedenledir ki Yahudiler, kendilerini kurtarması için Roma'ya başvurur.
Bu onların felaketi olacaktır.
Bu, son İbrani devlet kimliğinin yok oluşunun hikayesidir.
(...)
Sayfa 67:
Öte yandan toplumsal hoşnutsuzluk; din görevlilerine (çok para harcadıkları için), zenginlere (israf ettikleri için), mahkemelere (bu israfı hoş gördükleri için), Romalılara (ezdikleri için) ve vergi tahsildarlarına (zor kullandıkları için) yönelir.
(...)
Sayfa 69:
İS 55'te Claudius'un yerine geçen Neron, Yahudi krala Tiberya dahil olmak üzere Celile'nin küçük bir kısmını geri verir.
Bu jest, Romalılara karşı topyekun savaş çağrısı yapan Celileli Yehuda adında birinin başını çektiği bir grup Zelot'un bağımsızlık ateşini söndürmeye yetmez.
Hristiyanlar ise olaylara karışmaz.
Çıkan isyanlardan ve kendi ailesini bile etkisi altına alan Yahudi misyonerliğinden - karısı Poppea'nın Yahudiliğe geçtiği söylenir - gittikçe endişe duymaya başlayan Neron, İS 64'te Roma'da çıkan yangının failleri olduğunu öne sürdüğü Yahudilere karşı bütün imparatorlukta bir katliam başlatır.
(...)
Sayfa 85:
İskenderiyeli Klement gibi antik dönem Hristiyan ilahiyatçıları, benzer bir yaklaşımla, Tevrat'ın ahlak öğretisine son derece yakın bir ekonomi ahlakını yüceltseler de, ilk Hristiyanların İncil'deki ilgili ayetlerden çıkardıkları bütün dersler, Yahudiler'in her şeyi para ile ölçtüğü ve para karşılığında her şeyi, zamanı, insan etini ve hatta Tanrı'yı dahi sattığı iddiasını destekleme amaçlıdır.
Mesih'i para karşılığında satan Yahudiler, her şeyi satın almaya ve satmaya hazırdır derler.
Yahudilerin tek kutsal yasası piyasadır.
Hristiyan antijudaizmi, iktisadi eleştirilerden ayrılamaz.
(...)
Sayfa 87:
Bir yüzyıldan beri olması beklenen şey sonunda olur ve 312'de bir Roma imparatoru Hıristiyanlığı kabul eder.
İmparator adayları arasında yaşanan birçok katliamdan sonra, Konstantin, Roma'da iktidarı ele geçirerek 313'te çıkan Milano Fermanı'yla Hıristiyanlara ibadet özgürlüğü tanır...
Aynı sırada imparatorluğun ağırlık merkezi tamamen Doğuya kayar.
Dünya ekonomisi gittikçe Asya etrafında dönmeye başlar.
Konstantin, Boğaziçi'nde Yunanlara ait eski bir yerleşim bölgesi olan Bizans'tan kalma harabeler üzerine Konstantinopolis adında yeni bir başkent inşa ettirir.
Bu yüzdendir ki, imparatorluğun doğu bölümü, daha ileride Bizans İmparatorluğu olarak adlandırılacaktır.
(...)
Sayfa 91:
"Tanrı katili" terimi, ilk defa 435'e doğru Ravenna Piskoposu Petrus Chrysologus tarafından Latince olarak kullanılır.
Yahudilerin çoğu Doğu Roma İmparatorluğu'nu terk eder.
Aynı dönemde, Batı Roma İmparatorluğu'na yerleşen Yahudiler biraz daha iyi muamele görmektedir.
(...)
Sayfa 92:
476'da Herulilerin (Vandal gruplarından biri) kralı Odoacer, Batı Roma İmparatorluğu'nun son imparatoru Romulus Augustulus'u tahtından indirerek yerine geçer.
İmparatorluk nişanelerini ise o sırada Konstantinopolis'te hüküm süren Zeno'ya taşıtır.
Bu, can çekişmekte olan Batı Roma İmparatorluğu'na vurulan son darbedir.
(...)
Batı Roma İmparatorluğu yıkılınca, Cermen hukuku geçerli hale gelir.
Cermenler Yahudilere, diğer Roma vatandaşlarıyla eşit "yabancılar" gibi davranır.
(...)
Sayfa 97:
250'de, bir hekim, gökbilimci ve hukukçu olan Rav Samuel, Nehardea'da ilk dini akademiyi kurar.
Akademi; 259'da Roma'nın müttefiklerine bağlı birliklerin yaptığı bir baskın sırasında yıkılınca, biraz ötedeki güvenli Pumpedita'ya, daha sonra ise Sura'ya taşınır.
Akademi, Sura'da sekiz yüzyıl boyunca ayakta kalacaktır.
Bu akademinin başkanlarına gaon (Yakup'un "gurur"u) adı verilir.
Bu akademi, bir araştırma merkezi olduğu kadar aynı zamanda yüksek bir mahkemedir...
Zira "haham unvanı alan herkes haham unvanı verebilir."
(...)
Sayfa 102:
Daha önce Kitab-ı Mukaddes'in göze göz dişe diş kanununa getirdiği yasağın altını çizen Talmud, hırsızlık ve kasten adam yaralamaların nasıl tazmin edileceğini detaylarıyla izah eder.
Fail tarafından tazmin edilmesi gerekenin ne olduğu uzun uzun açıklanır:
"Başka bir insanı yaralayan herkes; yaraladığı kişinin mesleğini icra etme kabiliyetine verdiği zararı, yaralanmadan dolayı çektiği fiziksel acıyı, uğradığı manevi zararı, tedavi masraflarını ve iş bırakmadan dolayı oluşan zararlarını maddi anlamda tazmin etmeye mecburdur."
Ayrıca tazminat, suçu işleyenin servetiyle değil, verilen zararla orantılı olmalıdır.
(...)
Aldatmak ve hile karıştırmak olabilecek en kötü suçtur: "Birini sözle aldatmak, para dolandırıcılığı yapmaktan beterdir."
(...)
Sayfa 104:
Hillel, "Ataların Öğretisi" adlı bir yorumunda, kendine özgü diliyle şöyle yazar:
"Dört insan tipi vardır:
'Bana ait olan benim, sana ait olansa senindir' diyen vasat bir insandır.
'Bana ait olan senin, sana ait olansa benimdir' diyen cahil bir insandır.
'Sana ait olan benim, bana ait olan yine benimdir' diyen kötü bir insandır.
'Bana ait olan senin, sana ait olan da senindir' diyen bilge bir insandır."
Bir başka deyişle, savunulmaya ve saygıya layık tek şey, paylaşmadır.
(...)
Sayfa 110:
"Rabbi Yohanan ben Zakkai (yine o!) rüyasında yeğenlerinin 700 dinar kaybedeceklerini görür.
Rüyasında ne gördüğünü söylemeden, yeğenlerini, kendisine tsedaka için ellerinde ne varsa vermeye, kendileri içinse sadece 17 dinar ayırmaya ikna eder.
Yeğenler kabul eder.
Yom Kippur'dan bir gün önce, yabancılardan oluşan hükümet, Yahudilerin bütün servetine el koyar.
Rabbi Yohanan yeğenlerine şöyle der: 'Önemli değil, elinizde sadece 17 dinar vardı, sizden sadece bu kadar para aldılar.'
Yeğenleri sorar: 'Nereden bildin?'
Haham cevap verir: 'Rüyamda gördüm.'
Yeğenler sorar: 'Neden bize hiçbir şey söylemedin?'
Haham cevap verir: 'Zira tsedakayı kendi çıkarınızı gözetmeden vermenizi istedim.'"
(...)
Sayfa 111:
Yine bu konuda Talmud, çok hoş bir ifadeyle "dişi koyunları suyu geçmeden kırkmak gerekir" der.
(...)
Sayfa 117:
Kazanılan zafere rağmen, savaş Bizans'ı zayıf düşürmüştür.
Ev ekonomisi dersi: Ezen, bazen ezilenden daha kırılgandır.
Strateji dersi: Piramit şeklinde büyüyen bir imparatorluğun, ağlardan oluşan bir örgütlenmeye nazaran darbelere karşı çok daha az dayanma şansı vardır.
Siyaset dersi: İki süper güç aralarında egemenlik kavgası yaparken, üçüncü bir süper güç ortaya çıkıp üstünlüğü ele geçirebilir.
Nitekim İslam'ın saati gelmiştir.
Yahudilere, görece bir özgürlüğe sahip olacakları yeni bir alan açılacaktır.
(...)
Sayfa 119:
Kendisine peygamberliği müjdeleyen Cebrail, bu kez Hz. Muhammed'i, davayı kaybeden Yahudi kabilesi Beni Nadir'in kendisine karşı kurduğu komplo konusunda uyarmak için geri gelir.
624'te Hz. Muhammed, Beni Nadir kabilesinin Medine'den kovulmasını emreder:
"Bu toprakları terk edin.
Silahlar ve zırhlar hariç, develeriniz ne kadar yük taşıyabiliyorsa yanınıza o kadar yük alın!"
Hz. Muhammed artık Kudüs'e doğru değil Mekke'ye dönerek dua eder.
Kippur ile benzerlikler gösteren Aşure Günü'nün yerini Ramazan alır.
(...)
Sayfa 121:
İkinci halife ve "inananların komutanı" unvanının ilk sahibi Ömer bin Hattab; Yahudiye'yi doğudan dolaşıp, 636'da Yarmuk kıyılarında Bizans hesabına savaşan paralı askerlerden oluşan bir orduyu mağlup ederek Şam'ı ele geçirir.
Şam'da yaşayan Yahudiler, galipleri kurtarıcıları gibi karşılar.
638'de, Müslümanlar nihayet tamamen kuşattıkları Kudüs'ü ele geçirir.
Ömer ile şehrin Hıristiyan patriği arasında, şehirde kaç Yahudi'nin kalmasına izin verileceğine dair müzakereler başlar.
Yahudiler, en az 200 aile için oturma izni ister.
Patrik ise 50 aile önerir.
Ömer 70 aileye izin verir, ancak kuyuları kullanma hakları olmayacaktır.
Yahudiler daha sonra bu hakkın yanı sıra, halifenin resmi emirlerine rağmen Batı Duvarının* önünde dua etme hakkını da elde edeceklerdir.
*Bir başka adıyla Ağlama Duvarı
(...)
Sayfa 124:
Yahudiler, İS VIII. yüzyılın Müslüman Avrupası'ndan daha güzel bir yerleşim bölgesi tanımayacaktır.
(...)
Sayfa 126:
Başvezirler ve sefil Yahudiler
(...)
Sayfa 130:
Şarlman, Bağdat halifesine Isaac adında Narbonnelu bir Yahudi'yi 797'de elçi olarak gönderir (belki de yukarıda bahsi geçen Isaac).
Isaac 802'de, bir su saati ve bir fil ile geri gelir.
(...)
Sayfa 131:
Şarlman'ın saltanatını anlatan ve "St. Gallen Keşişi" adıyla tanınan bir tarihçi; Şarlman'ın bir gün, dostu olan Yahudi bir tüccardan, gelirinin üçte birini fakirlere dağıtma zorunluluğunu hiçe sayan, özellikle açgözlü bir piskoposu tuzağa düşürmesini istediğini anlatır.
Söz konusu tüccar, bir fareye parfüm sürer ve "daha önce hiçbir yerde eşine rastlanmamış bu hayvanı Yahudiye'de bulduğunu" iddia ederek fareyi piskoposa gösterir.
Piskopos fareyi üç livres karşılığında satın almak ister.
Yahudi tüccar, "Böyle değerli bir obje için ne gülünç bir fiyat!" diye haykırır.
"Böyle ucuz bir fiyata satmaktansa denize atarım daha iyi."
Bunun üzerine piskopos on livres teklif eder.
Tüccar şöyle cevap verir:
"İbrahim'in Tanrısı, emeğimin meyvesi ve ekmek paramı bu şekilde kaybetmeme asla razı olmaz."
Piskopos 20 livres teklif eder.
Tüccar, fareyi değerli bir kumaşa sarmalayıp çıkıp gidecekmiş gibi yapar.
Piskopos tüccarı çağırarak ona tam bir gümüş para teklif eder.
Parayı kabul eden tüccar, doğru Şarlman'a giderek nihai satış fiyatını ve olayın nasıl geliştiğini anlatır.
Bunun üzerine Şarlman; piskoposları toplantıya çağırır, olağan işler görüşüldükten sonra, Yahudi tüccarın elde ettiği parayı getirterek meclise gösterir ve şöyle der:
"Siz piskoposlar, boş şeylerin peşinde koşacağınıza, fakirlere, onların aracılığıyla da Mesih'e hizmet etmelisiniz...
İşte içinizden birinin, birazcık parfüm sürülmüş adi bir ev faresi için Yahudi bir tüccar ödediği para!.."
Anekdota göre, "foyası ortaya çıkan piskopos, imparatorun ayaklarına kapanarak af diler."
(...)
Sayfa 132:
X. yüzyılda tüccarların yerleştiği Viyana'da (bugünkü Avusturya), Almanya Yahudileri için kullanılan Aşkenaz kelimesi ortaya çıkar.
Rivayete göre bu kelime, Nuh'un küçük torunlarından birinin adından türemiştir (söz konusu torunun babasının adı da, telaffuzu Germania'yı çağrıştıran Gomen'dir...).
(...)
Sayfa 134:
Ya rehin konusu mal, gelir üretir ve borç alan bu geliri kendine saklar; bu (mort-gage) "ölü rehin"dir.
Ya da rehin konusu malın geliri, önde gelen Hıristiyanların önünde yapılan ve borcun ödenmemesi durumu hariç mülkü elden çıkarmamayı öngören rehin sözleşmesi karşılığında, borç verene faiz olarak bırakılır; bu ise (vif-gage) "canlı rehin"dir.
(...)
Babil ve Filistin'deki "merkezler"e olan mesafe, Hıristiyan Avrupa'da oluşan toplulukların özgünlüğünü tetikler.
Burada baş açık dua edilir...
(...)
Sayfa 139:
Geçişi sağlayanın varoluş nedeni, geçişi düzenlemektir.
Yahudiler hayatta kaldıysa, bu şu misyonu yerine getirmek içindir: aktarmak, zaman ve mekan içinde "geçişi sağlamak".
(...)
Sayfa 144:
İS I. binyılın bitmesiyle ve Bağdat inişe geçerken, Konstantinopolis'in elinde dünya ekonomisinin merkezi haline gelmek için her türlü koz mevcuttur (...)
Buna rağmen kendi yaşama zevki ve Helen nostaljisiyle felce uğramış, aşırı bürokratikleşmiş, lükse düşkün ve hayatından fazla memnun elitlerinin mücadeleci ruha sahip olmaması nedeniyle, Konstantinopolis İslamiyet'e karşı üstünlük sağlayamaz.
(...)
Sayfa 157:
XIII. yüzyılda Polonya Yahudilerine verilen ilk şartnamede de ikrazatçılık, talep edilen mesleklerden biri olarak anılır.
1236'da imparator, ikrazatçılık yapmalarına karşılık Yahudileri servi nostri olarak kabul eder.
(...)
Sayfa 160:
Bazen borç alanlar, sanki vazgeçemedikleri bir uyuşturucuymuş gibi borca girer, borç almaktan dolayı vicdan azabı duyar, kendilerine uyuşturucu tedarik edene karşı öfkelenirler.
İkrazatçılar ise, borç alanın kişiliği ve mali durumuna göre riskleri hesaplamak, mantık çerçevesinde talep edilebilecek faizleri belirlemek, rehinler icat etmek ve rehinleri değerlendirmek, kararlaştırılan vadeler dolduğunda alacaklarını tahsil etmek, tahsil ettikleri ve genellikle hırsızları heveslendirecek kadar yüklü miktardaki alacaklar ile rehinleri saklamak zorundadırlar.
Bu da, olabilecek en büyük serveti hayal edilebilecek en küçük mekanda saklayamayan, risk teorisini haiz olmayan, zula bulma ilmine vakıf olmayan ve değerli eşyadan -inci, altın, gümüş, madeni para- anlamayan ikrazatçı olamaz demektir.
(...)
Sayfa 166:
Ancak her şeyden çok asimilasyondan korkulduğu için, hahamlar, Yahudilerin Hıristiyanlarla yiyip içmesini engelleyen yiyecekle ilgili yasaklara uyulmasına özen gösterirler.
Yahudileri sinagog, arınma havuzu ve mezarlık etrafında, aynı mahallelerde gruplaşmaya teşvik ederler.
Kendilerini saldırılara karşı daha iyi koruyabilmek için, zaman zaman sokaklarının her iki ucunda bulunan kapıları kapatma hakkının kendilerine verilmesini isterler.
Böyle mahallelerdeki hahamın, öğretmenin, kasabın ve kimi zanaatkarların Goylarla bütün ilişkisi kesilir (...)
Gettolar uzak değildir.
(...)
Sayfa 175:
Her ne kadar Memlukların Akka'yı ele geçirmesi ve ufak Haçlı krallığına son vermesi 1291'i bulacaksa da, Haçlı Seferleri sona ermiştir.
Savaşların gerçek anlamda tek galibi, Venedik'tir.
"En Huzurlu Cumhuriyet"; Haçlıları taşıyan devasa gemileri inşa etmiş, bir dönem Konstantinopolis ile Karadeniz'deki acentelere hakim olmuş, pamuklu ve ipek kumaşların (keçi kılıyla karışık yünlü kumaş, brokar, saten üzerine tafta desenli kumaş) imalatı ile boyanmasında ve cam sanatında Doğu tekniklerini öğrenmiş, Akdeniz'deki bazı limanların (Pisa, Cenova, Marsilya, Narbonne, Sète, Aigues-Mortes) trafiğinin bir bölümünü kontrol etmiştir.
Yahudi tüccarlarla ittifak kuran Venedikli tüccarlar, Avrupalıların hayran olduğu yeni ürünleri getirtmek üzere, Yahudilerin Balkanlar'da ve Müslüman ülkelerde mevcut ağlarından faydalanırlar: hurma, muz, gül, zambak, kına, sinameki, çivit, karabiber, kuru karanfil, zencefil, tarçın, muskat, safran, kakule, kimyon, anason...
Verilen ilk krediler işe yaramıştır.
Yeni ihtiyaçların baskısıyla, ekonomi hamle yapmaya hazırdır.
En önemli riskler alınmış, bankacılık daha az riskli hale gelmiştir.
Artık Yahudilere ihtiyaç kalmamıştır.
(...)
Sayfa 176:
Hukukçular, Roma hukukunu din hukukundan daha zengin bulur.
Yüzyıllardır unutulmuş Justinianos Kanunlarını tozlu raflardan çıkarırlar.
En azından deniz ticaretinde, alınan risklere karşılık gelen ödemeler şeklinde, faizle borca tekrar izin verirler.
Konsillere ve aforozlara rağmen, laik Hıristiyanların, hatta manastırların, rahiplerin ve piskoposların hiçbir vakit para ticareti yapmayı bütün bütün kesmedikleri ortaya çıkar.
Hatta bazı manastırlar, adak diye aldıkları bağışları faizle borç vermektedir!
(...)
Tapınak Şövalyeleri, güçlü ikrazatçılar olmuş; aynı şekilde Töton Şövalyeleri, Avrupa'nın en önemli yün tüccarları haline gelmiştir.
(...)
Sayfa 178:
Geçmişi değiştirmek (1260-1300) Batı, Doğudan uzaklaşmaya başlar.
Kilise, Roma'yı kesin olarak kendine merkez tayin eder.
Resim, müzik ve edebiyat, konuşmaları, davranışları ve isimleri Batılılaştırır.
İsa ile Meryem sarışın olur.
Hıristiyanlığın Doğu kökenli olduğunun ve Haçlı Seferlerinin başarısızlığının şahidi olan Yahudi halkı; resim, edebiyat ve dini tiyatro eserlerinde kötülük timsali haline getirilir.
(...)
Sayfa 179:
Lakabı "Yahudi katili" (Judenschläger) olan Rindfleisch adında bir Alman derebeyi, 1298'de küçük bir ordu toplar.
Bu ordu, altı ay içinde Bavyera'da Warburg, Regensburg, Nürnberg, Augsburg, Heilbronn ve Röttingen fuar şehirlerinde yaşayan 100.000 Yahudi'nin büyük çoğunluğunu katleder.
Bu, Avrupa Yahudilerinin tarihinde o zamana kadar gerçekleştirilen en büyük katliamdır.
Hatta Birinci Haçlı Seferi sırasında, tam iki yüzyıl önce aynı yerde gerçekleşen katliamdan bile daha önemlidir.
(...)
Sayfa 182:
Nisan 1348'de, Yahudilerin şehir meclisine vatandaş sıfatıyla kabul edildikleri nadir Avrupa kentlerinden biri olan Toulon'da yaşayan Yahudiler, "Carriere de la Juderia"da katledilirler.
(...)
Sayfa 186:
29 Mayıs 1453'te Sultan II. Mehmed, son Doğu Roma İmparatoru Konstantinos Palaiologos'u mağlup ederek şehre girer.
Kiliselerin yerini camiler alır.
Ancak sinagoglara dokunulmaz (...)
Filistin de dahil olmak üzere Cezayir'den Pers devletine uzanan Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Yahudiler, her şeyden önce zanaatkar ve köylüdür.
(...)
Sayfa 187:
Zaten Arapça veya Türkçe olan isimleri de mesleklerine gönderme yapar: Haddad (demirci), Tzaig (mücevherci), Nahesi (kazancı), Fellah (çiftçi), Leben (sıva işçisi), Sabag (boyacı), Hiat (terzi), Nejar (marangoz), Attal (hamal).
(...)
Bu istisnalar dışında, Yahudilerin İslam topraklarında artık hemen hemen hiçbir önemli görevi yoktur.
Bu nedenle Yahudiliğin ağırlık merkezi, Polonya'ya kayar.
Polonya'ya ilk gelen Yahudiler, İslam topraklarından gelmiştir.
Toledolu (o sırada Müslüman bir şehirdir) Yahudi tüccar Ibrahim Ibn Jacob'un bir yazısında izine rastlanan birkaç Radhanit -belki de Hazar- tüccar, 965'te Polonya'ya gelir.
(...)
Sayfa 202:
Torquemada işi bitirmek, kararını hükümdarlara dayatmak istemektedir.
İspanya, birkaç Alman ve İtalyan şehri ile birlikte -ki bunlardan biri, daha önce gördüğümüz gibi, Papalık Devleti'dir!-, Batı Avrupa'da Yahudileri hoş gören son yerlerden biridiri.
Yahudiler, İspanya'dan gitmelidir.
20 Mart 1492 salı günü, Müslümanlardan alınan Granada'nın muzafferane fethi tamamlandığında, Torquemada, bu şehirde toplanan Krallık Meclisi'nden ülkede kalan son dinsizlerle hesaplaşmasını, Yahudileri din değiştirme ile sürgün arasında seçim yapmaya zorlamasını talep eder.
(...)
Sayfa 202:
28 Mart çarşamba günü, tam olarak hangi koşullarda geçtiği bilinmeyen bir haftalık düşünme süresi sonucunda, Fernando Isabel'e boyun eğer.
Hükümdarlar, sürgünü onaylamıştır.
12 Nisan'da, Müslümanlara karşı kazanılan savaşı finanse etmiş haham ve saray hazinedarı Isaac Abravanel; Yahudi -ve Yahudi olmayan- tüccar, diplomat, hekim, bankacı, yüksek dereceli memur, asil ve piskoposlardan oluşan bir heyetle, Katolik Krallardan huzura kabul edilmeyi talep eder.
Kararın iptalini istemektedirler.
Geçmişte Avrupa'da birçok defa yapıldığı gibi, burada da şüphesiz kararın iptaline karşılık para teklif ederler.
Ancak İspanya'da sürgüne neden olan, para ihtiyacı değildir.
Bu nedenle ortada bedeli ödenecek bir şey de yoktur.
1 Mayıs Salı günü, sürgün kararı metni, her iki krallıkta da duvarlara asılır.
Yüzyıllardır sık sık olduğu gibi, şimdi de Yahudi cemaatleri paniğe kapılır.
Ne yapılmalıdır?
Her zaman olduğu gibi ciddiye almamalı mıdır?
Kendi kendilerini rahatlatırlar: Bizi yönetenler, özellikle de sarayda o kadar nüfuzu olan rab de la corte Abraham Señor, elbette bizi bu işten kurtaracaktır.
Bu, bizim başımıza gelemez!
Bu olmaz!
Yapamazlar!
(...)
Sayfa 207:
Sonuç olarak, İber yarımadasından ayrılan 145.000 Yahudi'nin çok büyük çoğunluğu, yolculuklarını İslam topraklarında tamamlar.
93.000'i Türkiye'ye, 30.000'i Mağrip'e (10.000'i Cezayir'e, 20.000'i Fas'a) yerleşir.
(...)
Sayfa 213:
Gracia 1569'da öldüğünde Nassi, Süleyman'a*, Yahudiler için bir sığınak haline getirmeyi düşündüğü Kıbrıs'ı ele geçirmek üzere Venedik'e saldırmasını tavsiye eder.
Ancak harekat felaketle sonuçlanır.
Savaş 1571'de, Osmanlı'nın İnebahtı'da, Şarlken'in evlilikdışı oğlu Avusturyalı Don Juan'ın komuta ettiği Venedik ordusu tarafından mağlup edilmesiyle sonuçlanır.
Her ne kadar Fransa dışında bütün Katolik kuvvetlerin Osmanlı'ya karşı birleştiği bu savaş Kıbrıs'ın kaderini fersah fersah aşarsa da, Venedik Yahudileri Juan Ha-Nassi'nin suç ortakları olarak görülürler.
Nassi gözden düşer ve 1579'da ölür.
(...)
Son bir macera, Osmanlı Yahudiliğinin itibarını bütün dünyanın gözünde sıfıra indirir.
Söz konusu macera ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan muazzam sonuçlar doğurmuştur.
*Çeviride aynen bırakıldı.
Kanuni Sultan Süleyman 1566'da ölmüş, yerine oğlu II. Selim geçmiştir.
Bahsi geçen İnebahtı deniz muharebesi, 1571'de II. Selim'in saltanatı sırasında gerçekleşmiştir.
(...)
Sayfa 214:
Sevi, 1626'da imparatorluğun bir numaralı limanı İzmir'de doğar.
İzmir'de son derece gelişmiş bir Yahudi cemaati refah içinde yaşamaktadır.
Çilekeş ve eksantrik gezgin Sabetay Sevi, "Tanrı'nın adamı" olduğunu iddia ederek kalabalıkları kendine çeker, hahamları rahatsız eder.
Kudüs ve Safed'e giden yollarda Kabala öğretir, bilgisiyle bu şehirdeki mistikleri şaşırtır.
Yolculuk arkadaşlarından Gazzeli Nathan, Sevi'yi Mesih ilan eder.
Kabalacı bilgeler yalanlamaz.
Ekim 1665'te haberler İtalya, Hollanda, Almanya ve Polonya'ya ulaşır.
Dini coşku, onlarca heyeti İzmir'e gelmeye, Sabetay Sevi'ye Venedik, Livorno ve Amsterdam cemaatleri gibi en büyük cemaatlerin liderlerinden hediyeler sunmaya iter.
Hayranlık, çılgınlık halini alır.
Tüccarlar, hahamlar, hekimler her şeylerini bırakarak Sevi'ye katılırlar.
Ancak bu durum uzun sürmez.
15 Eylül 1666'da padişah, Sevi'yi tutuklattırarak İstanbul'a getirtir.
Padişah Sevi'ye, başının vurulması ile İslam arasında bir seçim yapmasını buyurur.
Sabetay Sevi, hiçbir tereddüt göstermeksizin İslamiyeti seçer, günde 150 kuruşluk bir ücretle "sarayda kapıcıbaşı" unvanını alır.
(...)
Sayfa 214:
Bu olay, Yahudilik ve Yahudiliğin dünya ekonomisindeki yeri üzerine son derece derin izler bırakacaktır.
Hahamların otoritesi artık yıkılmıştır.
Laikler din adamlarının, tüccarlar alimlerin, entelektüeller ilahiyatçıların, çağdaş ahlak anlayışı dogmanın önüne geçer.
Hekimlerin ve hekim-haham Meymun gibi bazı hahamların çalışmaları doğrultusunda, Yahudi bilim anlayışı iyice ortaya çıkar.
Bu anlayış Hollanda'da Spinoza, İngiltere'de Locke, Fransa'da Yahudilerin içlerinden biri tarafından küçük düşürülmesiyle alay edecek olan Voltaire'e kadar etkisini gösterecektir.
(...)
Sayfa 219:
Avrupa'daki başka yerlere göre burada (Polonya) bir yenilik göze çarpar.
Yahudi ikrazatçılar, gerçek anlamda bankacılık yaparlar.
Sadece borç vermekle kalmaz, aynı zamanda Hıristiyan müşterilerinin tasarruflarını yönetir, yatırımlarda kullanırlar.
Bu süreç, asillerin topraklarının yönetimini kahyalara emanet etmesi ve bu kahyalara borç vermesiyle başlar.
Hatta bazı asiller Yahudilere, Yahudilerin kendilerine verdiği borçtan dört kat daha fazla borç verir.
Süreç, Yahudi ikrazatçıların yönetimini üstlendikleri parayı, kamu istikrazına veya özel teşebbüse, özellikle de uluslararası ticarete yatırmasıyla devam eder.
(...)
Sayfa 226:
Ancona (Roma'nın limanı) gettosunun Ağustos 1555'te kuruluşu, önemli bir diplomatik hadise teşkil eder.
Engizisyon, şehirde yaşayan Yahudileri bir araya toplarken, limanda kimsenin tanımadığı Portekizli marranoları yakalayarak bunları hapseder ve "dönmeler" olarak yargılar.
Bu marranolardan biri, İstanbullu Gracia Ha-Nassi'nin adamıdır.
Söz konusu aracı, bir Osmanlı uyruğudur ve elinde hatırı sayılır sayıda mal bulunmaktadır.
Gracia Mendes, Muhteşem II. Selim'den* bu kişinin serbest bırakılması için olaya müdahale etmesini talep eder.
Padişah talebi papaya iletir, misilleme olarak o sırada bir Osmanlı limanından geçmekte olan Anconalı Hıristiyan tüccarların mallarına el koyar.
II. Selim'in mektubu papaya, Portekizli marranolardan ilk grubun yakılmasından sonra ulaşır.
Papa, Gracia Ha-Nassi'nin malları üzerindeki haczi kaldırırsa da, yakılmaya gönderilen aracısını serbest bırakmaz.
*Çeviride aynen bırakıldı.
Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra tahta çıkan oğlu II. Selim'in lakabı elbette "Muhteşem" değildir.
Kaldı ki olayın geçtiği tarihte tahtta II. Selim değil, Sultan Süleyman oturmaktadır.
(...)
Sayfa 233:
Tam tersine Brandenburg Elektörü Friedrich Wilhelm, 21 Mayıs 1671'de birkaç Yahudi'nin, "korunma bedeli olarak" yılda 8 thaler* tutarında bir vergi ile evlilik ve cenaze başına bir altın florin ödemeleri şartıyla Berlin'e yerleşmesine izin verir.
*Cermen ülkelerinde neredeyse dört yüzyıl boyunca kullanılmış olan gümüş para.
(...)
Sayfa 237:
1493'de az sayıda konverso, Bordeaux'da olduğundan daha da gizlice, Yahudilerin 1391'den beri yasak olduğu Londra ve Bristol'e yerleşir (...)
1536 itibarıyla henüz -hekim ve tüccarlardan- 37 aile bulunmaktadır.
Dini ayinler her gün bu ailelerden birinin evinde yapılır.
Durumdan haberdar olan polis, Aragonlu Catherine'den boşanarak Anne Boleyn ile evlenmesini dini anlamda meşru kılabilmek için kimi Yahudi ilahiyatçılara başvuran VIII. Henry'nin emri üzerine buna göz yumar.
Aynı sırada ticaretin, zanaatın, maden ocaklarının ve metalürjinin gelişmesiyle birlikte, yatırım ve kredi daha da gerekli hale gelir.
1545'te VIII. Henry, Anglikanizmin yarattığı sarsıntı sırasında, faizle borç alıp vermeye icazet verir.
Parlamento 1552'de, kararı yasalaştırmayı reddeder.
1571'de nihayet krediye izin verilir.
(...)
Sayfa 237:
1580'e doğru, Royal Mining Company'nin talebi üzerine, bu sefer Prag'dan, Joachim Ganz (veya Gans ya da Gaunse) adında Bohemyalı Yahudi bir maden mühendisi gelir.
Ganz, Prag'da Kepler ve Tycho Brahe ile çalışan astronom David ben Salomon Ganz ile akrabadır.
Gizli Yahudi olan Ganz, İngiltere'de bakır madenlerinde -en iyi topların yapımında kullanılan tuncun elde edilebilmesi için esas olan bakır, o sırada stratejik bir madendir- istihdam edilir.
Ganz bakır işletmeciliğinde devrim yaratarak arıtma süresini 16 haftadan dört güne indirir.
Hatta arıtılamayan kısımları, kumaş boyamacılığında kullanmanın bir yolunu bulur.
Ganz böylece İngiliz donanmasına, basit demir toplarla donatılmış İspanyol Armadası karşısında hatırı sayılır bir avantaj kazandırmış olur.
(...)
Sayfa 246:
1666'da, Amsterdam cemaatinin bir çok yöneticisini gülünç duruma düşüren içler acısı Sabetay Sevi olayı geçtikten sonra, felsefi düşünce kendini özgürce ifade edebilecek hale gelir.
Nitekim, Baruch Spinoza'nın Tractatus theologico-politicus'unun olaydan dört yıl sonra anonim olarak çıkması tesadüf değildir.
Spinoza burada demokrasi ile din özgürlüğünü savunur (...)
1672'de Spinoza, büyük elektör tarafından kendisine teklif edilen Heidelberg felsefe kürsüsünü reddeder.
Aynı şekilde XIV. Louis'nin, eserlerinden birini kendisine ithaf etmesi şartıyla teklif ettiği ödeneği de reddeder.
Ethica'yı yayımlamaktan vazgeçerek Lahey'e çekilir.
Burada geçimini gözlük camları parlatarak sağlar, aynı zamanda Leibniz ile yazışır.
Spinoza, Kitab-ı Mukaddes'i Flamancaya çevirmekle meşgulken, 1677'de ölür.
(...)
Sayfa 254:
Yahudilerin, Portekizlilerin tekrar ele geçirdiği Recife'den kaçmak için bindiği gemilerden biri, 1654'te İspanyol korsanların eline düşer.
Korsanlar Yahudileri köle olarak satmaya hazırlanırken, bu sefer Saint-Charles adlı bir Fransız gemisi tarafından durdurulurlar.
Geminin kaptanı Jacques de La Motthe, küçücük bir Hollanda sömürgesine doğru yol almaktadır.
Karaya çıkarlar.
Geldikleri yer, Nieuw Amsterdam'dır.
13 yıl sonra, Nieuw Amsterdam Surinam'a karşılık İngilizlerle takas edilir ve New York olur.
(...)
Sayfa 266:
Saray tedarikçilerinin en meşhuru, Mayer Amschel Rothschild'dir.
1743'te Frankfurt'taki gettoda doğan Mayer, ailede, atalarından birinin 1560'ta sahip olduğu bir ticarethanenin ismine gönderme yapan bu adı kullanan ilk kişidir.
(...)
Sayfa 267:
Saray tedarikçileri yadsınamaz bir nüfuza sahip olsalar da, gerçek anlamda siyasi ağlar kurmazlar.
Ancak 1744'te Maria Theresia, Prusyalılar hesabına casusluk yapmakla suçlanan Bohemya Yahudilerini sürmeye karar verdiğinde, toplu bir güç gösterisi yaparlar.
Bu karar üzerine Wolf Wertheimer, saray tedarikçileri ile Roma, Bordeaux, Bayonne, Frankfurt, Amsterdam, Londra ve Venedik'teki cemaat yetkililerini harekete geçirir.
Roma cemaati, papaya başvurur; Bordeaux ve Bayonne cemaatleri, sürgünler için para toplar.
İngiltere Kralı ile Hollanda Staten-Generaal'i, maiyetindeki Yahudilerin talebi üzerine, Maria Theresia nezdinde nüfuzlarını kullanır.
Maria Theresia, Wolf Wertheimer ve arkadaşları tarafından 240.000 florin ödenmesi karşılığında sürgün kararını geri çeker.
Bu, 1939'dan önceki Yahudileri herhangi bir ülkeden son sınır dışı etme teşebbüsüdür.
Kaldı ki, o tarihte artık sürgün söz konusu olmayacaktır.
(...)
Sayfa 268:
Bir kader: 1729'da Dessau'da (Almanya) bir Tevrat öğretmeninin oğlu olarak doğan Moses Mendelssohn, Berlin'de İbranice, Fransızca, Latince, Yunanca, İngilizce ve İtalyanca öğrenir.
Kant'ın dostu olur, felsefe üzerine yazılar yayımlar, zengin bir Yahudi ipek imalatçısı olan Isaac Bernhard'ın yanına özel öğretmen olarak girer.
1763'te, "bilim dalı olarak metafizik" üzerine bir deneme ile Prusya Bilim Akademisi'nden ödül alır (...)
Yahudi Aydınlanma Çağı olan Haskalah'ın ("akıl") sembolü olur.
Kitab-ı Mukaddes'i Almancaya çevirir; ancak iki dünya arasında geçişin şart olduğunun altını çizmek için İbrani alfabesi kullanır.
Doğu Yahudilerini çağdaş olmaya, Talmud'un eğitimin merkezi olduğunu reddetmeye ve dindışı bilimleri keşfetmeye davet eden ilk kişidir.
Mendelssohn sayesinde, 1778'de Berlin'de, erkek çocuklar ve kızlar için laik Yahudi okulları ortaya çıkmaya başlar.
(...)
Sayfa 269:
Mayer Amschel Rothschild'in halen yaşamakta olduğu gettoyu ziyaret eden Goethe, burada oturan ve "en nihayetinde insan olan" Yahudilerin içinde bulunduğu içler acısı koşullara hayret eder.
(...)
Sayfa 272:
Nitekim XVIII. yüzyılın başından itibaren, İngiliz Yahudiliği kendini tamamıyla kamu maliyesinin oluşumuna vermiştir.
Her milletin yükselişe geçtiği anlarda olduğu gibi, önce güçlü bir devlet kurulmadan şahsi zenginlik olamaz.
Sağlıklı maliyesi olmayan, yani uzun vadeli borçlar verecek güvenilir finansçılar olmadan güçlü devlet olamaz.
(...)
Sayfa 276:
1775'te Haym Salomon, Polonya'dan ayrılır.
30 yaşında New York'a gelen Salomon, İngiltere kralı olan prenslerine yardımcı olmak üzere Amerika'ya gelen Hessenlı Alman birliklerinde görev alır.
1776'da İngilizler, Salomon'un İsyancılar adına casusluk yaptığından şüphelenerek onu hapse atarlar.
Hapisten kaçan Salomon, alayındaki askerleri kaçmaya teşvik eder.
Simsarlık mesleğine geri dönerek, az önce bahsi geçen Francks'in kızı Rachel Francks ile evlenir.
Casusluk suçlamasıyla yeniden tutuklanan Salomon, İngilizlerin hizmetindeki Almanlara tercümanlık hizmeti verir, buradan kaçarak Philadephia'ya gelir, dilini bildiği Fransız birliklerin tedarikçisi olur.
Bu arada yine bir kamu maliyesi dersi: Amerikan hükümeti, vergi tahsil edemediğinden durmadan kağıt para basar.
Mayıs 1776'da, ordu iflasın eşiğindedir.
Ertesi kış, askerler açlıktan ölür.
Geçici hükümetin maliye yüksek denetçisi Robert Morris, Haym Salomon'u "maliye bakanının simsarı" olarak atar.
1781'den Temmuz 1782'ye dek Salomon, 200.000 dolar değerinde devlet tahvili satın alır.
Bu, müthiş bir meblağdır.
Salomon, Amerikan hazinesinin ilk finansçısıdır.
(...)
Sayfa 282:
Devrim orduları geçtikleri her yerde Yahudilerin özgürlüklerine kavuşmalarını hızlandırır.
Mesela Ekim 1792'de, devrim orduları Frankfurt'u bombalayarak gettoyu kısmen yıktıklarında, Alman Yahudilerin -özellikle de Rothschildlerin- gettodan neredeyse rastlantısal olarak çıkmalarını sağlar, zira yıkılan duvarlar yeniden inşa edilmez.
(...)
Sayfa 283:
Bonaparte'ın, Fransız Cumhuriyeti'nin VII. yılının 1. Floréal günü (20 Nisan 1799), "Kudüs Karargahı" ibarelerini taşıması gereken Yahudi Milletine Duyuru'su yayımlanmaz.
Aynı zamanda bütün halkların özgürleştirilmesi üzerine bir düşünce yazısı da olan bu ilk "Siyonist" metin, bundan sonra gelen iki yüzyılda gerçekleşecek radikal yenilikleri haber verdiği için okunmaya değer:
(...)
Sayfa 288:
1837'de Kraliçe Victoria, Rothschildler ile evlilik yoluyla akraba olan genç bir Yahudi bankacıyı şövalye ilan eder: Moses Montefiore.
Montefiore'den ileride tekrar bahsedeceğiz.
1841'de İngilizce ilk Yahudi gazetesi, The Jewish Chronicle yayımlanır (bugün hala yayımlanmaktadır).
Aynı yıl, bir başka Yahudi bankacı ve kalıtsal bir unvan alan ilk Yahudi olan Isaac Lyon Goldsmid, baron yapılır ve bu sıfatla Lordlar Kamarası'na girer.
(...)
Sayfa 290:
Avrupa'da Yahudileri diğerlerinden ayıran son bentler de en sonunda yıkılır.
1855'te Sir David Salomons, Londra'nın ilk Yahudi belediye başkanı olur.
Britanya Yahudilerinin tam manada özgürlüğe kavuşmaları, 1858'de onaylanır.
Lionel de Rothschild, nihayet parlamentoda yerini alır.
Fakirlere ve Doğu Avrupa'dan gelen göçmenlere destek amacıyla kurulan laik Yahudi kurumu Jewish Board of Guardians, tsedakayı dini çerçeveden çıkartır.
Göç eden on binlerce Yahudi'nin arasında yer alan tüm hahamlar, unvan ve görevlerinden vazgeçmek ve reverend misters olmak zorundadır.
Ancak United Synagogue'a bağlı ve papazlarınkine çok benzeyen bir kıyafet giyen hahamlara ministers denir.
Yahudilik, kamu alanından özel alana kayar.
(...)
Sayfa 290:
Son getto olan -papaların mümkün olduğu kadar uzun bir süre ayakta tuttuğu- Roma gettosu, 1870'de yok olur.
(...)
Sayfa 290:
Londra'da, İtalyan Yahudi bir fırıncının torunu ve babası gibi başarılı bir yazar olan, din değiştirmiş olsa da Yahudi kökeninden gurur duyan Benjamin Disraeli, 1867'de Büyük Britanya Başbakanı ve Lord Beaconsfield olur.
(...)
Sayfa 295:
1798'de, en parlak oğlu olan ikinci oğlu Nathan'ı, kendisini temsil etmek üzere Londra'ya gönderir.
Büyük oğul Amschel Mayer Frankfurt'ta yanında kalırsa da, Rothschild mali piyasanın geleceğinin Londra'da olduğunu anlamıştır.
1806'da Fransız orduları Hessen'a girerek Frankfurt gettosunu serbest bıraktığında, büyük elektör, Mayer Amschel Rothschild'e, şehrin dehlizlerine gizlemek üzere menkul kıymetler, paralar ve mücevherler emanet eder.
Yahudiler, yüzyıllarca saldırı anında gettodan kaçmak için kullanmış oldukları dehlizleri avuçlarının içi gibi bilmektedir.
İhbar edilen Mayer Amschel, Napoléon'un birlikleri tarafından tutuklanır.
Ancak birlikler, Mayer Amschel'a, prensin hazinesinin saklı olduğu yeri itiraf ettirmeyi başaramaz.
(...)
Sayfa 296:
Bu arada Londra'da, Nathan bir banka kurar, 1804'te Britanya vatandaşlığına geçer.
Babası tarafından Frankfurt'ta saklanan para, Nathan'ın, daha sonra Avrupa'da plase ettiği Britanya hazine bonolarının hakkını elde etmesinin teminatı olur.
(...)
Sayfa 296:
Bankacılık mesleğinin püf noktası, riskin değerlendirilmesinde -yani bu riski tartmaya yarayan bilgilerin kalitesinde- saklı olduğundan, Mayer Amschel'ın aklına enformatörlerden oluşan özel bir ağ kurma fikri gelir.
(...)
Sayfa 296:
Nathan bu şekilde Waterloo'daki zaferi, zaferin haberi resmi kanallardan Londra'ya -dört günde!- ulaşmadan çok önce, yüklü miktarlarda ücret ödenen İngiliz subaylarının mesajlarını kendisine taşıyan Tour-et-Taxis'in kuşları aracılığıyla öğrenir.
Aynı sabah Londra Borsası'nda, Napoléon'un zafer kazandığı dedikodularına inananların elden çıkardığı menkul kıymetleri en düşük fiyattan satın alır.
İki gün sonra, savaşın sonucu belli olur olmaz, bu evrakları en yüksek fiyattan satar.
Daha sonra Nathan'ın, İngilizlerin yenildiğine dair dedikoduyu, kurları iyice düşürmek için kendisinin yaymış olduğu -ancak buna dair hiçbir kanıt yoktur- söylenecektir.
(...)
Sayfa 300:
Sarah'ın iki oğlundan biri olan ve o sırada annesiyle birlikte aile bankasını yöneten Siegmund Warburg, aşağı yukarı 3000 yıldan bu yana herhangi bir Yahudi'nin sarf etmiş olabileceği şu cümleyi telaffuz eder:
"Warburglar'ın şansı hep şu olmuştur: Tam çok zengin olacaklarken, her defasında onları tekrar fakir düşüren ve her şeye sıfırdan başlamaya iten bir şey meydana gelmiştir."
(...)
Sayfa 301:
Oppenheim kardeşlerin veciz sözü aktarılmaya değer:
"Sahip olduğunuz bir inciyi, bu inciyi isteyen birine satmak ticaret değildir.
Fakat sahip olmadığınız bir inciyi, bu inciyi istemeyen birine satmak, ticaret işte budur!"
Bu bankalar, salt aile bankaları olma özelliğini yavaş yavaş yitirir.
Bir işte üç nesilden öte aile devamlılığını sağlamak güçtür.
Kurucu kişinin torunları genellikle "kutsal ateş" denen şeyi kaybederek kendilerini sanata kaptırırlar.
(...)
Sayfa 304:
Britanya vatandaşı olan Yahudi Rus mühendis Chaim Weizmann -ileride tekrar bahsi geçecek-, daha sonra Max'ın (Warburg) acımasız bir portresini çizecekse de, bu tasvir zamanın bütün Yahudi finansçıları için geçerlidir:
"Kendisi Alman'dan daha Alman, dalkavuk, aşırı vatansever, Almanya'nın efendilerinin amaç ve projelerini önceden tahmin etme derdinde tipik bir maiyet Yahudisi idi."
1901'de Frankfurt'ta, Wilhelm Carl von Rothschild'in varis bırakmadan ölmesi üzerine, Rothschildler'in ana ticarethanesi kapanır.
Ana ticarethaneyi bir yabancıya emanet etmek söz konusu değildir.
Rothschildler Almanya'yı terk ederler.
Yapılan yatırımların hedefi belirsiz, ayarı kötü bir hale gelir.
1911'de Rothschildler, Bakü petrol kuyularındaki hisselerini Royal Dutch Shell'e satacak kadar düşerler.
(...)
Sayfa 306:
1866'daki Avusturya-Prusya Savaşı ile 1870'teki Fransa-Prusya Savaşı için, Prusya Parlamentosu tarafından reddedilen krediyi, Bismarck'a Gerson verir.
Bismarck, savaşlarını Yahudi bir bankacıya finanse ettiren son başbakandır.
Gerson, Rothschildler ile olan ilişkileri sayesinde, şansölyeye, Disraeli ile gizli iletişim kurma imkanı sağlar.
(...)
Sayfa 308:
Yahudi burjuva gençlik önceleri, yasak konuları tartışmak isteyenleri bir araya getirmek için icat edilmiş masonluğa heves ederse de, bu heves kısa süreli olur.
Her ne kadar Rothschildler İskoç ayinlerinde etkili, Adolphe Crémieux 1860'ların sonunda Fransa'daki mason yetkililerden biri, aynı zamanda da Grand Orient'ın büyük ustası olursa da, Yahudi mason azdır.
(...)
Sayfa 310:
Marx'a göre Yahudi, kapitalizmin matrisidir.
(...)
Sayfa 312:
1879'da, Alman bir gazeteci olan Wilhelm Marr, "antisemitizm" kelimesini icat eder.
Marr'a göre "antisemitizm", Yahudilere ve Yahudiliğe karşı duyulan "dini olmayan" nefret, yani yabancıya, potansiyel haine, milli düzeni sorgulayana ve sınırları başka diyarlardan gelen etkilere açana karşı duyulan nefrettir.
(...)
Ertesi yıl, 1880'de, Franz Mehring ve Friedrich Engels "kapitalizm" kelimesini icat eder.
"İzm" ile biten bütün kelimeler son derece popülerdir.
1883'teki ekonomik kriz ile birlikte, o zamana kadar teoride kalmış olan antisemitizm, öncelikle Fransa ve Almanya'da pratiğe dökülür.
(...)
Sayfa 314:
10 Kasım 1896'da Le Matin, Dreyfus'ü suçlayan bordronun bir kopyasını yayımlar.
Belgenin Dreyfus'ün elinden çıkmış olamayacağı apaçık ortaya çıkar.
Le Matin kısmen Dreyfus'ün aynı dönemden silah arkadaşı olan Philippe Bunau-Varilla'ya aittir.
(...)
Sayfa 315:
1899'da, Alman vatandaşlığına geçen ve Richard Wagner'in damadı olan İngiliz Houston Stewart Chamberlain, XIX. Yüzyılın Temelleri adlı kitabında, İsa'nın Yahudi değil Ari olduğunu, Yahudilerin ise "dünyanın en yozlaşmış ve en dejenere olmuş ırkı olduğunu" anlatır.
(...)
Sayfa 319:
Sombart'a göre, çağdaş kapitalizmlerden biri olan finans kapitalizmi, Yahudiliğin çok özel bir biçiminden doğmuştur: XVII. yüzyılın ortalarından itibaren İngiltere'ye göç eden Polonyalı Yahudiler'den.
"İngiliz kapitalizmi, (1648'de) Kazak zulmünden kaçan Polonyalı Yahudilerin bu ülkeye göçünden sonra Lehleşmiştir."
Bu Yahudiler, pazarlık konusunda uzmandır; tam da "çağdaş ticaretin esası, pazarlıktır."
(...)
Sayfa 327:
1888'de, III. Aleksandr ile ailesi, bir tren kazasından mucize eseri kurtulur.
Olayı yorumlayan gizli akıl hocası Pobedonostsev, özellikle Yahudilere karşı daha sert bir rejime dönülmesi gerektiği sonucuna varır.
(...)
Sayfa 329:
26 Ağustos 1897'de Rusya'da, Bayrak adlı gazetede, nereden geldiğine dair herhangi bir bilgi verilmeden, çok büyük bir skandal yaratan bir metin yayımlanır: Siyon Bilgelerinin Protokolleri.
(...)
Sayfa 330:
Çok sonra, 1921'de, -beklenmedik şekilde Türk bir okurun metnin otantik olduğunu ilan eden The Times'a yazdığı okuyucu mektubu ile- gerçek olduğu farz edilen Protokoller'in, çar yanlısı gizli polisle işbirliği içinde olan ve Paris'te yaşayan Pierre Ratchovsky adında Rus bir göçmen tarafından kaleme alınmış olduğu ortaya çıkacaktır.
Ratchovsky; 1864'te Brüksel'de Maurice Joly diye biri tarafından kaleme alınan ve Yahudilerden bahsetmeden III. Napoléon'u hedef alan Fransızca bir yergi yazısından intihal yapmıştır!
(...)
Sayfa 337:
1785'te Philadephia'da bir göçmenin oğlu olarak dünyaya gelen subay, gazeteci, yargıç, daha sonra zengin bir avukat olan Mordechai Emmanuel Noah, Yahudilerin yerleşmelerine yardım etmek üzere, 1825'te Buffalo yakınlarında, Niagara Nehri üzerinde yer alan Great Island'da arazi satın alır.
(...)
Sayfa 338:
Noah burada bir Yahudi kolonisi kurmak ve bu koloniye Nuh'un varış noktasına istinaden Ararat ismini vermek istemektedir, zira amacı "dindaşlarını tufandan kurtarmaktır."
Proje başarısızlığa uğrar.
(...)
Sayfa 355:
Henüz her şey hallolmamıştır.
Panama kıstağı Kolombiya topraklarındadır.
Ve Alman nüfuzu altında olan Bogota Parlamentosu kısa bir süre önce, kazma çalışmalarının devam edebilmesi için gerekli olan arazinin ülkeden ayrılmasına karşı oy kullanmıştır.
Ancak Kolombiya'ya 10.000.000 dolar verilecek olursa...
Bunun üzerine Bunau-Varilla, Seligmanlara Panama'yı Kolombiya'dan ayrılmaya teşvik etmeyi önerir (...)
Panama ihtilali 3 Kasım 1903'te başlar.
USS Nashville'in körfezde demirli durması, Kolombiyalılar Panama'nın bağımsızlığını aralık ayı itibarıyla kabul etmeye ikna eder.
Amerika Birleşik Devletleri adına Dışişleri Bakanı Hays ve Panama adına Bunau-Varilla arasında bir antlaşma imzalanır.
Bu antlaşma ile kanal, 100 yıllığına Amerika Birleşik Devletleri'ne verilir.
Panama Cumhuriyeti ilan edilir.
Doktor Amador, yeni cumhuriyetin ilk başkanı olur.
Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri, Panama Cumhuriyeti'ni tanır.
Bunau-Varilla, Panama'nın Amerika Birleşik Devletleri büyükelçisi olarak atanır!
Bu, Seligmanların gücünün zirvesi, Jesse'nin ölümünden dokuz yıl sonra alınan intikamıdır.
(...)
Sayfa 357:
Melting pot -o sırada İngiliz Yahudi yazar Israel Zangwill'in Theodore Roosevelt'e ithaf ettiği bir oyununda icat ettiği tabir- anlayışı, Amerika'yı herkesin "insanın cumhuriyetini ve Tanrı'nın krallığını" kurmak üzere geldiği ütopik bir dünya haline getirir.
(...)
Sayfa 359:
Her şey 1833'te, Mısır Paşası (Vali) Mehmet Ali'nin Filistin ve Suriye'yi istila ederek bütün uyruklarının hukuk önünde eşit olduklarını ilan etmesiyle başlar.
Filistin, en azından İngilizler açısından, Hindistan yolu üzerinde jeopolitik anlamda stratejik bir bölgedir.
Bu nedenle İngilizler, 1840'ta Londra'da bir konferans düzenleyerek Mehmet Ali'yi, Mısır Valiliği'nin kalıtsal hale getirilmesine karşılık Filistin'i Türklere iade etmeye ikna ederler.
(...)
Sayfa 360:
Filistin Yahudilerinin durumuyla ilgilenen ilk Yahudi bankacı, Rothschildler'in damadı ve İngiliz baronu olan Livornolu Yahudi Moses Montefiore'dir.
Kendini iyice dine veren Montefiore; 1860'ta Ramsgate'teki konutuna kendine özel bir sinagog inşa ettirir, sadece kendi kasabıyla seyahat eder.
(...)
Sayfa 361:
1863'te Başkan Abraham Lincoln, Henry Wentworth Monk adlı Kanadalı tuhaf bir rahibe -Tanrı tarafından İsrail devletini yeniden kurmakla görevlendirildiğine inanan Monk, Kudüs'te yaşamaktadır-, Yahudilerin Filistin'de "anavatanlarını (national home) tekrar kurabilmelerini" umduğunu söyler: "Bu, birçok Amerikalının paylaştığı asil bir hayaldir."
Ardından Lincoln, bir kelime oyunu yapar:
"Beni çoğu kez iyileştirip ayağa kaldıran hekimim Yahudi olduğundan, onun vatandaşlarına el atmamak için (tam olarak a leg up, "bacak darbesi") hiçbir neden göremiyorum."
(...)
Filistin'de kurulacak bir Yahudi devletine dair ilk tutarlı proje, 1880'de, Leo Pinsker adında Odessa'da hekimlik yapan Rus bir Yahudi'nin Berlin'de yayımladığı Kendi Kendini Özgürleştirme adlı kitabında ortaya çıkar.
(...)
Sayfa 363:
Yine 1890'da, Filistin'e dönme tartışması alevlenir.
Nathan Birnbaum adlı Viyanalı bir yazar tarafından icat edilen "Siyonizm" kelimesi ortaya çıkar.
(...)
Siyonist hareketi başlatma şerefi, ne bu öncülerin ne de finansçıların olacaktır.
Bu şeref, Viyana bazlı bir gazete olan Neue Freie Presse'nin Paris muhabiri Theodor Herzl'ın olacaktır.
(...)
Sayfa 365:
Herzl Osmanlı Padişahı'na, Filistin üzerinde Yahudi egemenliğinin tanınmasına karşılık, Babıali'nin dış borçlarını silmeyi teklif eder.
Oysa hiçbir alacaklı bankacı Herzl'a, kendi adlarına böyle bir teklifte bulunma yetkisi vermemiştir.
Zaten teklif de reddedilir.
(...)
Sayfa 367:
1903'te Britanya hükümeti, Herzl'a resmi olarak "Yahudilerin milli geleneklerine uygun şekilde yaşayabilecekleri koşullarda", Uganda'da bir Yahudi yerleşim bölgesi kurmayı teklif eder.
(...)
Sayfa 368:
Yine 1904'te Papa IX. Pius, Siyonist hareketi desteklemeyi reddeder.
Bu, Herzl için son darbedir.
Gücü tükenen Herzl, 3 Eylül günü 44 yaşında ölür.
Bunun üzerine hareketin başına, "Siyonizm" kelimesinin mucidi Britanyalı yazar Israel Zangwill geçer.
(...)
1905'te yeniden Basel'da toplanan VII. Kongre, gelecekte kurulacak olan devletin Filistin veya Filistin'e komşu bölgeler dışında bir yere kurulması fikrini nihai olarak bertaraf eder.
Bunun üzerine Israel Zangwill istifa ederek Uganda projesini yeniden ele alan Jewish Territorial Organization'ı kurar.
(...)
Sayfa 371:
3 Ağustos 1914'te, Philippe Bunau-Varilla'yı taşıyan Cristobal adlı gemi, Panama Kanalı'nı hizmete açtığı vakit, bu olay hiç kimsenin dikkatini çekmez.
Zira aynı gün Birinci Dünya Savaşı çıkar.
(...)
Sayfa 373:
Jacob Schiff -o sırada 68 yaşındadır- Alman taraftarıdır, zira İngilizlerin doğrudan veya dolaylı olarak Rusya'yı finanse ettiklerini düşünür.
Henry Goldman da aynı fikirdedir.
Aksine diğerleri, mesela Samuel Sachs Fransız-İngiliz tarafını tutarak Almanya ve müttefikleriyle yapılan ticari işlemleri finanse etmeyi durdurur.
Sachslar, Goldmanlar'la görüşmeyi keser.
Felix Warburg ise tereddüt eder: Erkek kardeşlerinden biri Kayzer'in danışmanı iken, bir diğeri Amerika Birleşik Devletleri Federal Bankası'nı yönetmektedir!
Felix Warburg ve Otto Kahn, yavaş yavaş İtilaf Devletleri'nin tarafına kayar.
Schiff ise taraf değiştirmeyerek Kuhn Loeb'e istifasını sunar.
(...)
Sayfa 373:
Savaş çıkmaza girince -ve Büyük Britanya'nın Amerikan bankalarından aldığı borçlar birikirken-, Arabistan'da Albay Lawrence, Mekke Şerifi Faysal'a, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışını hızlandırmak için kendisine yardımcı olduğu takdirde, şerifi, Filistin'i de içine alacak olan büyük bir Arap ülkesinin hükümdarı ilan etmeyi vaat eder.
Böylece Mayıs 1916'da, Fransız ordusu Verdun'de Almanlara tek başına karşı koyarken, Londra'da Georges Picot, Sykes ile Levant'ın paylaşılmasını öngören bir antlaşma imzalar.
(...)
Sayfa 379:
Kerenski yönetimi sırasında Petrograd valisi olan ve altı ay hapiste tutulan Pinhas Rutenberg'in Filistin'e göç etmesine izin verilir.
Rutenberg burada, elektrik şirketini kuracak ve ilk çekirdek Yahudi ordusu Haganah'ı yönetecektir.
(...)
8 Şubat 1920'de Winston Churchill şöyle yazar:
"Lenin hariç Rus önderlerin çoğu Yahudi.
Buna ek olarak, en büyük ilham ve güç kaynağı da Yahudi önderlerden geliyor."
Ne tuhaftır ki işte tam bu sırada, Londra bazlı The Times'ın bir Türk okurunun mektubu, Siyon Bilgelerinin Protokolleri aldatmacasının gerçek yazarını ifşa eder.
Şüphesiz gerçeğe, çarın gizli polisi Ohranka'nın arşivlerinden ulaşılmıştır.
(...)
Sayfa 380:
Aynı sırada İstanbul'da, Rus edebiyatının gizem dolu bir başyapıtının müsveddesi peyda olur: Kokainli Roman.
(...)
Sayfa 384:
Savaşla birlikte New York'un en ünlü bankacısı haline gelen Otto Kahn, "Aziz Pavlus, Aziz Francesco ile İsa'nın, tarihin en önemli üç şahsiyeti olduğunu" söyler.
(...)
Sayfa 385:
Paul Warburg, Kuhn Loeb'deki bürosuna gelmeyi bırakmıştır.
1929 yılı başında, oluşmakta olduğunu gördüğü mali "balon"u eleştirir, "ülke genelinde ekonomik bir durgunluk" olacağını duyurur.
Bir kez daha kimse Paul'u dinlemez.
Kriz, ekim ayında, Viyana'daki Kreditanstalt ile gelir.
(...)
Sayfa 388:
FBI, bu duruma göz yumar.
1924'ten beri FBI'ı yöneten Edgar Hoover'ın düşmanı gangsterler değil, komünistlerdir.
(...)
Sayfa 390:
Zukor; 1907'de Bavyera'ya yaptığı bir seyahat sırasında, son derece uzun süren bir İsa'nın Çilesi oyunu kaydeder.
Oyun büyük ölçüde antisemit olsa da, bu Zukor'u rahatsız etmez!
Kayıt, New York'ta büyük başarı elde eder.
Zukor böylece uzun metrajı icat etmiştir.
(...)
Sayfa 391:
Württemberg'de yer alan Laupheim kökenli, önceleri terzi çırağı daha sonra tarım işçisi olarak çalışan Carl Laemmle, yüzyıl başında Chicago'da nickelodeonları keşfeder(...)
Laemmle 1912'de taşınarak California'nın ilk prodüksiyon şirketini, Universal Studios'u kurar, Macar asıllı Yahudi Wilhelm Fuchs'u yardımcısı olarak işe alır.
Laemmle, Mary Pickford ile star systemı icat eder.
Fuchs (adını Fox olarak değiştirir) ise, Long Island'a yerleşecek ve 20th Century Fox'u kuracaktır.
(...)
Sayfa 394:
Bu arada, 1924'ten 1938'e kadar, Almanya ve Avusturya kökenli 150.000 Yahudi, Reich Yahudilerine ayrılmış son derece sınırlı kotalara rağmen, Amerika Birleşik Devletleri'ne gelmeyi başarır.
Aralarında Albert Einstein, Hannah Arendt, Herbert Marcuse ile Bruno Bettelheim'ın yanı sıra, çok yakında New Yorklu Yahudi fizikçi Robert Oppenheimer yönetiminde, Los Alamos'ta Amerikan nükleer projesini hayata geçirecek olan Edward Teller da vardır.
(...)
Sayfa 402:
Yeni Almanya'nın düşmanlarının, söz konusu devrimin ilkelerinin hayata geçirilmesi suretiyle yok edilmesi.
(...)
Sayfa 404:
Mayıs 1933'te, o sırada Yahudi Ajansı'nın siyasi birimini yönetmekte olan Haim Arlosoroff, Nazilerle (Haavara, "transfer" kod adıyla tanınan) gizli bir anlaşma müzakere eder.
Bu anlaşmaya göre, Filistin'e gidecek Alman Yahudileri mallarını Yahudi örgütlere bırakacaktır.
Bu örgütler, söz konusu malları Almanlara satacak, satıştan elde ettikleriyle bir yandan Filistin için Alman ürünleri satın alacak, bir yandan da vaat edilmiş topraklara ayak basan göçmenlere yardım edecektir.
Anlaşma, Theodor Herzl'in 40 yıl önce tasavvur ettiği Jewish Company fikrinden uzak değildir (...)
Bu plandan yararlanacak 20.000 kadar Alman Yahudisi, sonuç olarak hayatta kalacaktır.
(...)
Sayfa 408:
Mart 1941'den itibaren, Reich'ta ve işgal altındaki topraklarda, Alman alıcılar Yahudi ticari isim ve markalarını kullanma haklarını kaybederler.
MM. Warburg böylece MM. Brinckmann olur.
Dünya çapında meşhur porselen markası Rosenthal, deli saçması bir tartışmanın konusu olur.
1936'da Arileşen ve Rosenthal Porzellan AG adını alan şirket, ismini muhafaza etmek ister ("Söz konusu olan bir isim değil, bir ürünün sembolüdür").
Propaganda bakanı; yönetim kurulunun tamamen Arileştirildiğine, şirketin kurucusu ve başkanı Philipp Rosenthal'ın 1933'te göç ettiğine ve vefat ettiğine, dul karısının "katıksız bir Ari" olduğuna ve şirketin yeni sahiplerinin de tamamının Ari olduğuna dikkat çeker.
Bütün servisler ismin muhafaza edilmesinden yana olsa da, kimse bir şirkete Yahudi ismini korumasına izin verme kararını almaya cesaret edemez.
Nihayet 1941 yılının sonunda, Naziler, "Rosenthal"ın bir Yahudi ismi olmadığını buyurur!
(...)
Sayfa 425:
Oluşmakta olan yeni jeopolitikte, iki blok arasında sınırlar oluşur, bundan sonra her şey Doğu-Batı çatışması çerçevesinde okunmak zorunda kalır.
(...)
Sayfa 427:
Tek bir Arap yönetici, Mavera-i Ürdün Kralı Abdullah, Britanyalıların babasına 1917'de ihsas ettirdikleri gibi manda topraklarının geri kalanının kendisine bağlanması koşuluyla, bir Yahudi devletinin kurulmasına izin verebileceğini Yahudi ajansı yetkilisi David Ben-Gurion'a bildirir.
(...)
Sayfa 428:
5 Aralık'ta Amerika Birleşik Devletleri bölgeye yapılan silah satışlarına ambargo koyarken, Britanyalılar Araplara silah tedarik etmeye devam eder, Yahudiler Çekoslovakya'dan kaçak silahlar satın alır.
Ocak 1948'de, Fevzi Kavukçu yönetimindeki Arap Kurtuluş Ordusu'nun kuzeydeki kibutzlara saldırmasıyla ilk Arap saldırısı gerçekleşir.
Haganah, koloniler arasında karasal bağlantı oluşturmaya ve Taberiye Gölü ile Litani Nehri'ni besleyen su kaynaklarının kontrolünü ele geçirmeye çalışır.
Bu, Ben-Gurion'un "D" planıdır.
(...)
Sayfa 431:
Hepsi de laik olan zamanın yöneticileri, din devleti hayalleri kuran dindarlarla çatışma içine girmeyi arzu etmemektedir.
(...)
Sayfa 433:
1965'te İsrail ile AET (Avrupa Birliği) arasında bir gümrük birliği anlaşması imzalanır.
(...)
Sayfa 434:
O sırada İsrail'e, siyasi bir coşku ve tüketim çılgınlığı hakim olur.
(...)
Sayfa 435:
Yeterli sayıda Yahudi işçi olmadığından, ekonomi Arap işgücüne bağımlı hale gelmiştir.
Bunun üzerine Şeria Nehri'nin batı yakası ile Gazze şeridine yerleşimler başlar.
(...)
Sayfa 437:
İsrail'de, Mısır ile barış mali krizi çözmez.
Her ne kadar 1980'de yeni bir para birimi, şekel -İbrahim'in satın aldığı mağaraya dönüş!-, liranın yerini alırsa da, enflasyon %131'e ulaşır, bütçe harcamaları gayrisafi milli hasılanın yine üçte ikisinden fazlasını oluşturur.
FKÖ karargahının bulunduğu Lübnan, Şubat 1981'de ülkenin kuzey sınırına İran'a bağlı köktendinci Şii bir hareket olan Hizbullah'ın yerleşmesiyle, İsrail için en büyük tehdit unsuru haline gelir.
(...)
Sayfa 439:
Kasım 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması, SSCB'den İsrail'e iki yıl içerisinde 200.000 Yahudi'nin akın etmesine neden olur.
Bunların %53'ü çalışacak yaştadır ve çoğu üst düzey yönetici veya mühendis seviyesindedir.
(...)
Sayfa 440:
3 Ekim 1991'de, Irak'ın mağlup edilmesinin ardından barış daha da yaklaşır.
İsrailliler ile Filistinliler, önce Madrid'de kamuoyuna açık şekilde, ardından Oslo'da gizlice görüşürler.
9 Eylül 1993'te İsrail ile FKÖ karşılıklı olarak birbirlerini tanır, İsrail işgal altındaki toprakların bazı bölgelerine kısmi özerklik verir.
(...)
Barış yolunda kaydedilen bütün ilerlemelere -her iki taraftan da- terörizm damgasını vurur.
Şubat 1994'te müzakerelerin tam ortasında, İsrail'e yerleşmiş Amerikalı bir Yahudi El Halil Camii'nde 40 kişiyi öldürür.
Bu trajediyi, Hamas İslami hareketi tarafından düzenlenen ilk intihar saldırısı takip eder.
(...)
Sayfa 441:
Eylül 1999'da, genel barışın 13 Eylül 2000'de imzalanmasını öngören yeni bir takvim belirlenir.
Barış umudu hala büyük ölçüde; konuşmaların her iki tarafta da, bir toprak kavgası olan bu savaşın dinler arası bir çatışmaya dönüşmesine izin verdikleri takdirde kendi saflarında neleri riske atacaklarının bilincinde olan laikler tarafından yönetilmesinde yatmaktadır.
(...)
Sayfa 442:
Demokratik bir rejimde yaşadıkları için İsraillilerin; zafere ve lanete boğulmuş eski bir generalin, Ariel Şaron'un, 28 Eylül günü Harem-i Şerif'e bile bile gelerek oradaki varlığıyla Kudüs sorununun çözülemezliğinin altını çizmesine engel olmalarına imkan yoktur.
(...)
Sayfa 442:
4 Mart 2001'de, Barak'ın elindeki çoğunluğu yitirmesinin ve seçimlerin ardından, General Ariel Şaron İsrail devletinin başbakanı olur.
Barış hiçbir zaman bu denli uzak olmamıştır.
(...)
Sayfa 446:
Stalin, bu "sabotajcıları, Siyonist örgüt ajanları"nı tutuklattırarak, Beriya tarafından fişlenen bütün Sovyet Yahudilerini Sibirya'ya tehcir etmeyi planlar.
Hatta 28 Şubat'ta, tehcir planları Politbüro bünyesinde tartışılır.
Ortalıkta gezen birçok versiyondan birine göre, karısı Yahudi olan Molotov tehcire şiddetle karşı çıkmış, savaş kahramanı Mareşal Voroşilov şöyle bağırmıştır:
"Bu durumda haysiyetini tamamen kaybedecek olan partimizin bir üyesi olarak kalmaktan utanç duyarım!"
Buna karşılık Stalin'in de şöyle bağırdığı söylenir:
"Yoldaş, üyelik kartını taşıma hakkını ne zaman kaybedeceğine ben karar veririm!"
Stalin bunun üzerine komaya girer, birkaç gün sonra da ölür.
Bir başka versiyona göreyse -bu versiyon bugün bütün tarihçiler tarafından kabul görmektedir- Stalin; Beriya, Malenkov, Bulganin ve Kruşçev eşliğinde o akşam katıldığı ve içkiyi fazla kaçırdığı bir yemekten sonra ölür.
Cansız bedeni ertesi gün, içeriden kilitlediği odasında bulunmuştur.
(...)
Sayfa 450:
Aynı şekilde Walt Disney, bugün itibarıyla en önemli yönetici kadroları Yahudi olsa da, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki sayısız antisemit internet sitesi ve yayının iddialarına rağmen, bir Yahudi şirketi değildir.
Aynı şey Time Warner, Warner Music, ABC ve CBS için de geçerlidir.
Finans haberleri veren bir ajansın kurucusu ve New York'un belediye başkanı Michael Bloomberg, Oracle'ın kurucusu Larry Ellison ve Microsoft'un başkanı Steve Balmer, elbette ki yönettikleri -veya kurdukları- şirketleri birer "Yahudi şirketi"ne dönüştürmezler.
Hollywood'da Goldwyn Pictures, (David Sarnoff'un oğlu tarafından yönetilen) NBC ile birlikte, hala kurucusunun soyundan gelen biri tarafından yönetilen (Samuel Goldwyn'in oğlu) tek Yahudi kökenli şirkettir.
Londra'da -resmi" biyografisi"nde kökenlerini saklamayan- Reuter Ajansı, asla bir Yahudi ajansı olmamıştır!
Yazılı basında (1895'te Rusya'da doğmuş Samuel Newhouse tarafından kurulan ve çocukları Samuel ve Donald tarafından yönetilen) Newhouse Grubu, hiçbir Yahudi özelliği taşımaksızın 26 adet gazeteyi, yayınevlerini ve dergileri (Vogue, Vanity Fair, New Yorker) kontrol eder.
Tıpkı, halen Ochs ailesine ait olan ve gazetenin ilk sahibi Arthur Ochs Sulzberger'ın küçük torunu tarafından yönetilen The New York Times gibi.
The Washington Post, hala Eugen Mayer'ın Kathy Graham adını alan kızına aittir.
Kathy'nin oğlu bugün, Newsweek'in hem sahibi hem de grubun yöneticisidir.
Ne alenen ne de sahne arkasında hiçbir gizli ağ bu insanları birbirine bağlamaz.
(...)
Sayfa 453:
Yahudi simsarlar bir kez daha en riskli sektörlerde karşımıza çıkar:
Öncelikle son derece riskli kağıtlar olan ve bir zaman Amerikan sanayinin finansmanında çok işe yaramış olan junk bondlar, ardından bir riskleri telafi etme mekanizması olan hedge fundlar. Bazıları bankalarda veya Marshall-Wace, Voltaire, Meditor, Tiger gibi belirli alanlarda uzmanlaşmış fonlarda çalışır.
Bu insanlara; Capital Research International, Fidelity veya Deutsche Bank fonları gibi en önemli fonların idarecileri arasında, hatta icatları finanse etmeye ayrılmış venture capital fonlarında rastlanır.
Bu kategoride, kendi yapısını kendisi yaratmış nadir kişilerden George Soros da bulunur (...)
Soros bir yatırımcıdan çok, para spekülasyonu da dahil olmak üzere kısa vadeli para yönetimi üzerine uzmanlaşmıştır.
Ardından zamanının ve servetinin büyük kısmını, Doğu Avrupa'da demokrasinin gelişmesi ve filozof Karl Popper'ın fikirlerinin yayılması için kurulan vakıflarına ayırır.
(...)
Sayfa 458:
Filistin Yönetimi Sekreteri Tayyip Abdurrahim, İsrail uçaklarının Gazze şeridine havadan zehirli çikolatalar attığını yazar.
Mustafa Mahmud adında biri, 23 Haziran 2001'de Mısır gazetesi Al-Ahram'da şöyle yazar:
"Yahudiler tam olarak ne mi istiyorlar?
Siyon Bilgelerinin Protokolü'nün dokuzuncusunu okuyunuz."
Birçok Arap ülkesi, çarın polisi tarafından yüzyıl önce kotarılmış bu sahte belgeyi bütün dillerde tekrar basar.
25 Mart 2001'de Mahmud Al-Said Al-Kurdi, Mısır gazetesi Al-Akhbar'da şöyle yazar:
"Yahudilerin ikinci kutsal kitabı Talmud, Kefaret Günü'nün matza'tunun* Yahudi olmayan bir insanın kanıyla yoğrulması gerektiğini emreder.
Bu tercihen, gençlerden tecavüz sonucu elde edilmiş bir kan olmalıdır."
20 Şubat 2001'de, Kudüs Müftüsü Ikrama Sabri, Filistin radyosu tarafından yayımlanan bir fetvada şöyle der:
"Yahudilerin Duvar'ın önünde ağlama nedenleri konusunda birçok rivayet mevcuttur.
Bu rivayetlerden birine göre Yahudiler, efendimiz Musa'nın, huzur içinde yatsın, on emrine itaat etmedikleri için ağlar.
Bir başka rivayete göre ise Yahudiler, Hz. Muhammed Yahudi değil de Arap olduğu için ağlar.
Bu yüzdendir ki bu duvara, Ağlama Duvarı derler.
Ancak uluslar arası hukuka göre söz konusu duvar bir İslam mirasıdır, zira El Burak Duvarı Mescid-i Aksa'nın duvarının bir parçasıdır..."
*İbranice "mayasız ekmekler"
(...)
Sayfa 461:
Bununla birlikte, ebedi olan Tanrı ile para arasındaki radikal farklılık, paranın eğreti, uçucu ve tersine çevrilebilir olmasıdır.
Para, Tanrı'nın diğer yüzüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder