14 Ocak 2015 Çarşamba

O resim…

Soner Yalçın
  
30 Mart 2014’te İzmir/ Torbalı Belediyesi’ni CHP’den devralan AKP’li Başkan Adnan Yaşar Görmez’in ilk icraatı; makamına II. Abdülhamit’in dev resmini asmak oldu.
Bilmiyor ki, II. Abdülhamit yaşasaydı, AKP’li Başkan’ın kellesini uçururdu.
Nasıl mı?..
Batı anlayışında Türk resminin temelleri, 1795’te açılan Mühendishane-i Beri-i Hümayun’da resim derslerinin verilmesiyle atıldı.
II. Mahmut’un Avrupa’ya gönderdiği öğrenciler arasında resim öğrenimi için seçilenler de vardı.
II. Mahmut, portresini yaptırıp devlet dairelerine astıran ilk padişah oldu.
Yurtdışında ilk kez sergiye katılan ressamımız Şeker Ahmet Ali Paşa, Paris’teki sergiye yaptığı Sultan Abdülaziz portresiyle katıldı.
II. Abdülhamit, Osman Hamdi Bey’e Sanay-i Nefise Mektebi’ni kurdurdu. Resme meraklıydı. Genelde manzara ve tarihi olayların resmedilmesini istedi. 1881’de İtalyan ressam Luigi Acquarone’ye, “Ressam-ı Hazret-i Şehriyari” unvan verdi.
II. Abdülhamit’in diğer saray ressamı yine bir İtalyan’dı; Fausto Zonaro.
Luigi ve Zonaro, II. Abdülhamit’in hiç resmini yapmadı. Çünkü…
Zonaro’nın hatıratında yazdı: “1896’da Padişah’ın saray ressamı olarak görev aldığımda, bana Zat-ı Şahane Halife Sultan Hazretleri’nin, dini makamı dolayısıyla, resmini yapmaya kalkmamam gerektiği bildirilmiş ve yasağa uymadığım taktirde hiç hoş olmayacak durumlarla karşılaşacağım eklenmişti…”
II. Abdülhamit, halifelerin resminin yapılmasını doğru bulmuyordu!
O halde… AKP’li başkanın makamına II. Abdülhamit resmini koymasını “çağdaşlık” olarak mı değerlendireceğiz?
Ve aslında…
Kimilerinin II.Abdülhamit hayranlığını anlamakta hep zorlandım. Şöyle…
 
Gözden kaçırılan
 
II. Abdülhamit hayranları önceleri “II. Abdülhamit hiç toprak kaybetmedi” yalanına sarıldı. Olmadı… Çünkü…
Neleri kaybetmedik ki; Mısır, Girit, Tunus, Sudan, Teselya, Niş, Habeşistan, Kıbrıs, Romanya, Karadağ, Bulgaristan, Bosna Hersek, Artvin, Kars, Ardahan, Van’ın bir bölümü…
Sadece toprak kaybı değil…
II. Abdülhamit, özellikle Kafkasya ve Balkanlar’da uygulanan sistemli yok etme politikası karşısında, buralardaki halkını koruyamadı ve göç taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. Osmanlı Devleti muhacir resmi belgelerine göre, bu dönemde katliam, açlık ve hastalıktan yaklaşık 500 bin kişi hayatını kaybederken, kurtulan yaklaşık 2 milyonu aşkın kişi göç etmek zorunda kaldı.
Örneğin… 93 Harbi sonucunda, resmi istatistiklere göre, Rumeli’den 767.339; Batum ve Kars havalisinden yaklaşık 300 bin kişi Anadolu’ya göç etti.
Fakat…
Üzerinde durulmayan önemli bir kayıp daha var:
Osmanlı’yı yarı sömürge ülke haline getiren ekonomik anlaşmaların altında da II. Abdülhamit’in imzası var!
Bizim resmi tarihimiz, “toprak alma”- “toprak kaybetme” üzerine inşa edilmiştir.
Meselelerimizi hiç ekonomik temelli tartışmıyoruz. Bu da gerçekleri görmemizi engelliyor.
II. Abdülhamit’in siyasetinin ekonomisine bakmak gerekiyor ki, gerçekler tam olarak anlaşılabilsin…
Gözden kaçırılan o hakikat şu…
 
Aynı yolun yolcusu
 
Borç istemenin onur kırıcı olduğunu düşünen Osmanlı, Kırım Savaşı’nın getirdiği maliyetin altından kalkamayınca, -zaten bozuk olan maliyesini düzeltebilmek için- tarihinde ilk kez dış borç almak zorunda kaldı.
Müttefikleri İngiltere ve Fransa da dış borçlanmayı teşvik etti.
Bunun üzerine Osmanlı, Londra’da Palmer, Paris’te Goldschmidt kurumlarından 24 Ağustos 1854’te, (Mısır’dan gelecek vergi karşılık gösterilerek) 3 milyon İngiliz lirası borç aldı. (Kaçak Ak Saray gibi, borcun bir bölümü Dolmabahçe Sarayı’nın yapımına harcandı!)
Bu ilk borçtan sonra alınan borçların ardı arkası kesilmedi…
Osmanlı; 1854-1875 döneminde 15 sözleşmeyle toplam borcu, 239 milyon lira oldu. Borçların verimli kullanılamaması sonucu, değil borçlar, faizleri bile ödenemez hale geldi. 1874’te devlet mali iflasın eşiğine geldi; çünkü dış borç anapara ve faiz ödemeleri bütçe gelirinin yüzde 73’üne ulaştı. Osmanlı, 1876’da morotoryum ilan etti. Osmanlı sarrafları, bankerleri ayaklandı ve Avrupalı alacaklılar Londra ve Paris’te miting yaptı.
Abdülaziz askeri darbeyle tahtan indirildi…
V. Murat’tan sonra tahta oturan II. Abdülhamit, önce iç borç alınan finans kurumlarıyla anlaştı; 10 Kasım 1879’da “rüsumu sitte” sözleşmesi yaptı. 10 yıllık süreyle; tuz, ispirto, tütün tekeli, damga resmi, alkol vergisi, bazı belirli bölgelerdeki balıkçılık vergisi ve ipek böceği kozasından alınan dört ayrı dolaylı vergi gelirlerini alacaklı Galata bankerleri ile İngiliz-Fransız ortaklı Osmanlı Bankası eline verdi.
II. Abdülhamit, dış alacaklılar Avrupalılarla da anlaştı; ve 20 Aralık 1881’de Muharrem Kararnamesi ile Osmanlı maliyesini uluslararası mali denetime açtı. Yani, ilk kez devletin iktisadi faaliyetlerinin yönetimi yabancıların kontrolüne verildi.
Böylece… İç alacaklılara Osmanlı tahvilatı verildi. (Ki, bunlar “Avrupa sermayesi gelsin ve tahvillerimizin değeri artsın” diye seslerini çıkarmadı.)
Yani, tuz, ipek, tütün, alkol, balık, gümrük, gelir, damga resmi vergileri Avrupalı alacaklılara verildi. Bununla beraber Avrupa sermayesinin etkinliği artırdı; yabancı şirketlere çok büyük imtiyazlar verildi.
II. Abdülhamit’in marifetleri bitmedi…
Osmanlı’nın borç ödemelerini güvence altına almak; vergilerini toplamak ve mali denetimini yapmak amacıyla, İngiliz ve Fransızların himayesinde Düyun-u Umumiye kurulmasını onayladı.
Osmanlı battıkça battı…
II. Abdülhamit borç almayı sürdürdü; 1886, 1888, 1890, 1891, 1893, 1894,1896, 1902, 1903, 1904, 1905’te borç anlaşmaları imzaladı.
II. Abdülhamit’in bu borçlarını Atatürk Cumhuriyet’i ödedi!
AKP’nin belediye başkanının makamına o resmi koymasına kimse şaşırmamalı. Aynı yolun yolcusu bunlar…
 
SÖZCÜ
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder