Kitabın adı: Kitabın adı: Gördüklerim Yaşadıklarım
Yazarı: Jak Kamhi
Remzi Kitabevi
Birinci Basım: Eylül 2013
470 sayfa
25 TL
(...)
Sayfa 12:
18. yüzyılda yaşamış meşhur İngiliz filozofu Edmund Burke'nin, "Şeytan ortaya çıktığında onun muvaffakiyetine ancak iyi insanların tehlikeyi sezip engellemesiyle mani olunabilir" sözleri, bu felaketin tekrar etmemesi için önemli bir uyarıdır.
(...)
Sayfa 17:
Babamın vatan sevgisi konusunda bir Fransız düşünürden aktardığı, "Vatanını sevmek, kendini sevmekle başlar" sözüyle bu fasla son veriyorum.
Ne Mutlu Türk'üm diyene!
(...)
Sayfa 21:
13 rakamının Talmud'daki ifadesi "sevgi"ydi ve bu benim açımdan son derece önemliydi.
(...)
Sayfa 34:
Yıllar önce Ömer (İnönü) ile Ankara'da yedek subaylığımızı aynı koğuşta beraber yapacak ve çok yakın dost olacaktık.
(...)
Sayfa 35:
İsmet Paşa, kulağıma doğru eşilecek ve hiçbir zaman aklımdan çıkmayacak şu sözleri fısıldayacaktı:
"Aman çok yol yapma evladım.
Çok yol yaparsan Anadolu akın akın koşup buralara gelir."
(...)
Sayfa 42:
Evdeki Büyük Yemek Sofraları
Babam Bulgarca, İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca ve Rumca konuşurdu.
Annem de İspanyolca, Fransızca, Rumca bilirdi.
(...)
Sayfa 56:
Atatürk elini başıma koydu ve "Sen çok zeki birisine benziyorsun. Bana öyle geliyor ki, hayatta çok güzel şeyler yapacaksın" diye konuştu.
(...)
Sayfa 56:
Tam da burada tarih kitaplarında pek yer almayan iki önemli detayı hatırlatmak isterim.
Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz işgaline karşı ilk başkaldıranlar Museviler olmuştu.
Atatürk, 9 Eylül 1922'de İzmir'e girdiği zaman Yunan bayrağını indirip Türk bayrağını göndere çekenler yine Museviler'di.
(...)
Sayfa 57:
Çünkü Musevilerle Rumlar pek anlaşamazdı birbiriyle.
Rumlar Ortadoks oldukları için bizimle sürekli kavga halindeydi.
Bizim "Hamursuz" günlerinde çocuk keserek "hamursuz" yaptığımızı söyleyecek kadar zengin bir hayal güçleri vardı!
Osmanlı döneminde biz bir yerde havra yaptırmak istediğimiz zaman ilk karşı çıkan Rumlar olur ama Sultan izin verdiği için homurdanmak dışında pek bir şey de yapamazlardı.
(...)
Sayfa 73:
Mareşal Fevzi Çakmak, Türkiye Musevilerini, Avrupa'daki Museviler'in akıbetinden kurtarmak için İnönü'nün de rızasıyla o ünlü Çakmak Hattı'nı kurmuş ve belki de bu hat sayesinde Alman işgalini engellemişti.
(...)
Sayfa 74:
Türk Diplomatların Savaş Kahramanlıkları
Nazilerden kurtulmak için Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan Musevilere akraba olmak veya kendini öyle göstermek de bazen bir başka "çıkış noktası" oluyordu!
(...)
Sayfa 76:
Von Papen Musevi Düşmanı Değildi
(...)
Sayfa 77:
1930'larda adeta Almanlar'ın yeni peygamberi "Hitler", dinleri "Nazizm", kitapları "Mein kamph"a dönüşmüştü ve maalesef pek çoğu da aslında nasıl bir vahşete hizmet ettiklerinin farkında değillerdi.
(...)
Sayfa 79:
Kimileri inanmakta güçlük çekecek biliyorum ama von Papen, Türkiye'deki Musevileri koruyan bir diplomattı.
Eski ekonomi bakanı ve halen Birleşmiş Milletler'in kalkınma programının yöneticiliğini yapan Kemal Derviş'in annesi Papen'in sekreteriydi.
Kemal Derviş'in babasını, von Papen'in sekreteri ile evlendiren de, İsmet İnönü'den başkası değildi.
(...)
Sayfa 79:
Von Papen'in bizlere hakikaten büyük faydası dokunmuştu.
Unutmamak gerekir ki, o kurmayları arasında Hitler'e kafa tutabilen tek insandı.
Ayrıca, İnönü'ye de çok yakındı.
Türkiye'nin savaş dışında kalmasında von Papen'in de büyük tesiri vardı.
O yıllarda Türkiye'de Alman Büyükelçisi olarak von Papen değil de bir başkası görev yapsaydı, Türkiye'nin savaş dışında kalması o kadar kolay olmayabilirdi.
(...)
Sayfa 115:
Cefi Kamhi'nin 1995-1999 yıllarındaki milletvekilliği döneminde dostluğunu kazandığı ve yapıcı, uzlaşmacı kişiliğiyle halen Türkiyemize hizmet çabalarında büyük katkısını gördüğümüz isimlerden biri de Sayın Bülent Arınç'tır.
O yıllarda Refah Partisi'nde görev yapmakta olan Arınç, ADL (Anti Defamation League) Genel Sekreteri Abraham Foxman'ın bilgi alışverişi yapmak üzere Türkiye'ye yaptığı ziyarette görüşmelere partisi adına önemli katkılarda bulunmuştu.
Nitekim AKP döneminde de başbakan yardımcılığı görevindeyken, azınlık vakıflarıyla dengeli bir diyalog ve ilişkinin yürütülmesinin başlıca aktörlerinden bir oldu.
(...)
Sayfa 115:
Son olarak Başbakan Erdoğan'ın anti-siyonizme dair beyanları kamuoyunda farklı tartışmalara yol açtığında, daha başbakan İskandinavya'da uzlaşma adımını atmadan önce, Bülent Arınç, Berlin'deki Kültürlerarası Diyalog toplantısında, diyalog kapılarını açık tutarak, diplomatik yollarla barışı sağlamak ve sorunları çözmek istediklerini söyledi.
(...)
Sayfa 127:
Banka kurması konusunda tavsiyemi ciddiye alan Sabancı'ya, mekan olarak Beyoğlu'ndaki eski dostum Georges Hacopulos'un sahip olduğu Şık Sineması'nı satın alarak bankayı buraya kurmasını önerdim, buna sarıldı, satın aldı ve bankayı sinemanın yerinde Adana-Kayseri Bankası ismiyle kurdu, bu isim daha sonra Akbank olarak kısaltılacaktı.
(...)
Sayfa 133:
Bir gün Harbiye'de Cumhuriyet Caddesi'nden geçerken Moderno isimli bir mağaza görmüştüm.
Moderno'nun "o"su o kadar hoşuma gitmişti ki, ben de iştigal alanımız olan profile "o" ilave ederek PROFİLO'yu yarattım.
(...)
Sayfa 152:
60 İhtilali'nde Türkiye'de ilk evvela bir ihbar modası başlamıştı.
Herkes herkesi ihbar ediyordu ve bu durum Türkiye'de büyük rahatsızlık yarattı.
(...)
Sayfa 161:
Avrupa Birliği'nin İlk Temelleri
(...)
Sayfa 164:
AET'NİN Gizli Mimarı Emile Noel
(...)
Sayfa 170:
Ezeli Bir Rakip: Koç Grubu
(...)
Sayfa 175:
Langer ile birlikte Frankfurt'a gittik ve AEG'nin Türkiye sorumlusu olan Yönetim Kurulu Üyesi Röder ile tanıştık.
Röder görüşmelerin başında teknik yardım vererek katkıda bulunmayı teklif ettiği halde marka vermeye katiyen rıza göstermiyordu.
Amacı bize sadece aksam satmaktı.
Bunun üzerine kendisine AEG markasının Türkiye promosyonunun onlara büyük olanaklar sağlayacağını ve rakibi olan Siemens'e karşı çok etkili üstünlük kazandıracağını söyledim.
Bu görüşmenin etkili olmasında Macar lokantasında yediğimiz güzel bir gulaşın, buna eşlik eden kırmızı şarabın, tatlıların ve tatlılarla birlikte yudumladığımız şampanyanın büyük katkısı olduğunu belirtmeliyim!
(...)
Sayfa 213:
12 Eylül'e Giden Süreçte
(...)
Sayfa 223:
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı'yı ve bu vesile ile kendisinin olaylar karşısında göstermiş olduğu cesurane çalışmayı burada anmak isterim.
(...)
Sayfa 224:
Dönemin Refah Partisi milletvekillerinden H. İbrahim Çelik isimli bir kişi, bir Tv kanalında benim Yahudi ırkından geldiğimi vurgulayarak "Türk" ise adını değiştirsin. Adını değiştirmezse sahtekarlık yapıyor" diye şahsıma hakaretler yağdırmıştı.
Ailece ve Profilo camiası olarak üzüldük ve bu kez kişilik haklarıma yapılan bu saygısızlık nedeniyle tazminat davası açtık.
Neticede mahkeme, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Bir Türk vatandaşının da Cumhuriyet'in kuruluş yıldönümü kutlamalarına katılması en doğal hakkıdır" diyerek H. İbrahim Çelik'in sembolik olarak talep ettiğimiz o zamanki 5 milyon TL tazminatı ödemesine hükmetmişti.
(...)
Sayfa 224:
Kurşun Göğsümün Üzerinden Geçmişti
(...)
Sayfa 231:
Medya Bir Günde Nasıl Sustu?
Elie Rotschild, İngiltere üzerinde de etkiliydi; onun tavsiyesi üzerine İngiltere de tutumunu değiştirdi.
Rotschild'le yaptığımız özel bir görüşmeydi;...
(...)
Sayfa 238:
(NYT ile söyleşide) Gayet ilginç bir cevap verdiler ve "İsrail başkadır, ABD bayrağında görünmeyen yıldız'dır" diyerek konuyu geçiştirdiler.
(...)
Sayfa 239:
Paul Henze'nin "Dine Dönüş" Projesi
(...)
Sayfa 251:
Ülkemizin ve Dünyanın Değerli Liderleri
(...)
Sayfa 253:
Recep Tayyip Erdoğan
(...)
Sayfa 256:
Abdullah Gül
(...)
Sayfa 274:
İsrail devletinin kuruluşunu tanıyan ilk ülkelerden birinin Türkiye olması ve buna mukabil Yunanistan'ın AB'ye tam üye oluncaya kadar İsrail'i tanımamakta direnmesi, İsrail'in Türk tarafını desteklemesini sağladı.
Sorunlar çıktıkça ABD'deki dostlarımızı harekete geçirip KKTC aleyhine kararlar alınmasını önlüyorduk.
(...)
Sayfa 275:
Fabrikayı gezerken ben mutat olduğu üzere Sayın Denktaş'ın sağında durarak kendisini bilgilendiriyordum ancak Denktaş "Ben İngiliz usulüne alışığım" diyerek solunda durmamı rica etmişti.
Bu da o günle ilgili hoş bir anımdı.
(...)
Sayfa 279:
William Safire
1999'un Ocak ayında bir gün, ABD'deki Büyükelçimiz Baki İlkin beni telefonla aradı ve Türkiye'yi yanlış tanıyan ünlü gazeteci William Safire'den söz açtı, evimde ağırlayarak Türkiye hakkında bilgilendirip bilgilendiremeyeceğimi sordu.
Çiller'in Başbakan olduğu o tarihte yaşanan bu gelişme üzerine... Safire'leri şehir turu ve akşam onurlarına verilecek yemeğe davet ettim.
(...)
Sayfa 280:
Aynı gün birkaç gazetede William Safire'in Türkiye'yi metheden yazısı yayınlandı.
Makalesinin en çarpıcı noktası ise "ABD-Türkiye ve İsrail el ele verip üç silahşor gibi kalıcı barış ve müreffeh bir dünya için uğraşıyorlar" ifadesiydi.
(...)
Sayfa 284:
Bosna'ya Müdahale Kararındaki Sır
(...)
Sayfa 310:
Fransa'da Bir Jöntürk
(...)
Sayfa 336:
AB sayesinde Avrupa ülkeleri 67 yıldır barış içinde yaşamayı başarıyordu.
(...)
Sayfa 378:
Ben de hemen Orgeneral Sabri Deliç'i arayarak, "Paşam, De Gaulle'ün meşhur bir sözü vardır, der ki, 'Ülkeler arasında his yoktur, çıkar vardır.'
Fransa'nın Türkiye'den bir çıkarı olursa politikacısını değiştirmekle kalmaz, günü gelince Türkiye'yi desteklemeyi de ihmal etmez" dedim ve ekledim:
"Bizim de başka kaynaklara ihtiyacımız var, gelin bu görüşmeyi yapalım, iki ülkeyi birbirine yaklaştıralım..."
(...)
Sayfa 388:
ERT'den 31 Aralık 2004'te yerime Bülent Eczacıbaşı'yı önererek ayrıldım.
(...)
Sayfa 389:
500. Yıl Vakfı
(...)
Sayfa 392:
Bir gün Perez bana, "Biz sizden su almak istiyoruz" demişti (Barış Barajı).
(...)
Sayfa 403:
500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi'nin açılışına Türk Musevi Cemaati Başkanı Bensiyon Pinto, 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, ABD Büyükelçisi Robert Pearson, İsrail Büyükelçisi David Logan, Fransa Büyükelçisi Bernard Garcia... İstanbul Milletvekili Nesrin Nas...
(...)
Sayfa 405:
500. Yıl Vakfı gala yemeği (Dolmabahçe Temmuz 1992).
Sol başta Mesut Yılmaz, sağ başta Turgut Özal.
(...)
Sayfa 416:
Suikast
(...)
Sayfa 447:
Bir Rus atasözü, "Zenginliği kendi cebine bakarak değil, komşunun cebine bakarak ölç" der.
Bizim bölgemize baktığımızda ise ne yazık ki ülkemizin etrafı yoklukla mücadele eden ülkelerle sarılmıştır, bundan dolayı da Türkiyemizi kıskanırlar ve sürekli sorun yaratmaya çalışırlar.
Aynı durum Ortadoğu'da refaha kavuşmuş İsrail devleti için de geçerlidir.
İşte bu bölgeler için de barış ancak hep birlikte kalkınmayla sağlanabilir.
Yazarı: Jak Kamhi
Remzi Kitabevi
Birinci Basım: Eylül 2013
470 sayfa
25 TL
(...)
Sayfa 12:
18. yüzyılda yaşamış meşhur İngiliz filozofu Edmund Burke'nin, "Şeytan ortaya çıktığında onun muvaffakiyetine ancak iyi insanların tehlikeyi sezip engellemesiyle mani olunabilir" sözleri, bu felaketin tekrar etmemesi için önemli bir uyarıdır.
(...)
Sayfa 17:
Babamın vatan sevgisi konusunda bir Fransız düşünürden aktardığı, "Vatanını sevmek, kendini sevmekle başlar" sözüyle bu fasla son veriyorum.
Ne Mutlu Türk'üm diyene!
(...)
Sayfa 21:
13 rakamının Talmud'daki ifadesi "sevgi"ydi ve bu benim açımdan son derece önemliydi.
(...)
Sayfa 34:
Yıllar önce Ömer (İnönü) ile Ankara'da yedek subaylığımızı aynı koğuşta beraber yapacak ve çok yakın dost olacaktık.
(...)
Sayfa 35:
İsmet Paşa, kulağıma doğru eşilecek ve hiçbir zaman aklımdan çıkmayacak şu sözleri fısıldayacaktı:
"Aman çok yol yapma evladım.
Çok yol yaparsan Anadolu akın akın koşup buralara gelir."
(...)
Sayfa 42:
Evdeki Büyük Yemek Sofraları
Babam Bulgarca, İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca ve Rumca konuşurdu.
Annem de İspanyolca, Fransızca, Rumca bilirdi.
(...)
Sayfa 56:
Atatürk elini başıma koydu ve "Sen çok zeki birisine benziyorsun. Bana öyle geliyor ki, hayatta çok güzel şeyler yapacaksın" diye konuştu.
(...)
Sayfa 56:
Tam da burada tarih kitaplarında pek yer almayan iki önemli detayı hatırlatmak isterim.
Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz işgaline karşı ilk başkaldıranlar Museviler olmuştu.
Atatürk, 9 Eylül 1922'de İzmir'e girdiği zaman Yunan bayrağını indirip Türk bayrağını göndere çekenler yine Museviler'di.
(...)
Sayfa 57:
Çünkü Musevilerle Rumlar pek anlaşamazdı birbiriyle.
Rumlar Ortadoks oldukları için bizimle sürekli kavga halindeydi.
Bizim "Hamursuz" günlerinde çocuk keserek "hamursuz" yaptığımızı söyleyecek kadar zengin bir hayal güçleri vardı!
Osmanlı döneminde biz bir yerde havra yaptırmak istediğimiz zaman ilk karşı çıkan Rumlar olur ama Sultan izin verdiği için homurdanmak dışında pek bir şey de yapamazlardı.
(...)
Sayfa 73:
Mareşal Fevzi Çakmak, Türkiye Musevilerini, Avrupa'daki Museviler'in akıbetinden kurtarmak için İnönü'nün de rızasıyla o ünlü Çakmak Hattı'nı kurmuş ve belki de bu hat sayesinde Alman işgalini engellemişti.
(...)
Sayfa 74:
Türk Diplomatların Savaş Kahramanlıkları
Nazilerden kurtulmak için Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan Musevilere akraba olmak veya kendini öyle göstermek de bazen bir başka "çıkış noktası" oluyordu!
(...)
Sayfa 76:
Von Papen Musevi Düşmanı Değildi
(...)
Sayfa 77:
1930'larda adeta Almanlar'ın yeni peygamberi "Hitler", dinleri "Nazizm", kitapları "Mein kamph"a dönüşmüştü ve maalesef pek çoğu da aslında nasıl bir vahşete hizmet ettiklerinin farkında değillerdi.
(...)
Sayfa 79:
Kimileri inanmakta güçlük çekecek biliyorum ama von Papen, Türkiye'deki Musevileri koruyan bir diplomattı.
Eski ekonomi bakanı ve halen Birleşmiş Milletler'in kalkınma programının yöneticiliğini yapan Kemal Derviş'in annesi Papen'in sekreteriydi.
Kemal Derviş'in babasını, von Papen'in sekreteri ile evlendiren de, İsmet İnönü'den başkası değildi.
(...)
Sayfa 79:
Von Papen'in bizlere hakikaten büyük faydası dokunmuştu.
Unutmamak gerekir ki, o kurmayları arasında Hitler'e kafa tutabilen tek insandı.
Ayrıca, İnönü'ye de çok yakındı.
Türkiye'nin savaş dışında kalmasında von Papen'in de büyük tesiri vardı.
O yıllarda Türkiye'de Alman Büyükelçisi olarak von Papen değil de bir başkası görev yapsaydı, Türkiye'nin savaş dışında kalması o kadar kolay olmayabilirdi.
(...)
Sayfa 115:
Cefi Kamhi'nin 1995-1999 yıllarındaki milletvekilliği döneminde dostluğunu kazandığı ve yapıcı, uzlaşmacı kişiliğiyle halen Türkiyemize hizmet çabalarında büyük katkısını gördüğümüz isimlerden biri de Sayın Bülent Arınç'tır.
O yıllarda Refah Partisi'nde görev yapmakta olan Arınç, ADL (Anti Defamation League) Genel Sekreteri Abraham Foxman'ın bilgi alışverişi yapmak üzere Türkiye'ye yaptığı ziyarette görüşmelere partisi adına önemli katkılarda bulunmuştu.
Nitekim AKP döneminde de başbakan yardımcılığı görevindeyken, azınlık vakıflarıyla dengeli bir diyalog ve ilişkinin yürütülmesinin başlıca aktörlerinden bir oldu.
(...)
Sayfa 115:
Son olarak Başbakan Erdoğan'ın anti-siyonizme dair beyanları kamuoyunda farklı tartışmalara yol açtığında, daha başbakan İskandinavya'da uzlaşma adımını atmadan önce, Bülent Arınç, Berlin'deki Kültürlerarası Diyalog toplantısında, diyalog kapılarını açık tutarak, diplomatik yollarla barışı sağlamak ve sorunları çözmek istediklerini söyledi.
(...)
Sayfa 127:
Banka kurması konusunda tavsiyemi ciddiye alan Sabancı'ya, mekan olarak Beyoğlu'ndaki eski dostum Georges Hacopulos'un sahip olduğu Şık Sineması'nı satın alarak bankayı buraya kurmasını önerdim, buna sarıldı, satın aldı ve bankayı sinemanın yerinde Adana-Kayseri Bankası ismiyle kurdu, bu isim daha sonra Akbank olarak kısaltılacaktı.
(...)
Sayfa 133:
Bir gün Harbiye'de Cumhuriyet Caddesi'nden geçerken Moderno isimli bir mağaza görmüştüm.
Moderno'nun "o"su o kadar hoşuma gitmişti ki, ben de iştigal alanımız olan profile "o" ilave ederek PROFİLO'yu yarattım.
(...)
Sayfa 152:
60 İhtilali'nde Türkiye'de ilk evvela bir ihbar modası başlamıştı.
Herkes herkesi ihbar ediyordu ve bu durum Türkiye'de büyük rahatsızlık yarattı.
(...)
Sayfa 161:
Avrupa Birliği'nin İlk Temelleri
(...)
Sayfa 164:
AET'NİN Gizli Mimarı Emile Noel
(...)
Sayfa 170:
Ezeli Bir Rakip: Koç Grubu
(...)
Sayfa 175:
Langer ile birlikte Frankfurt'a gittik ve AEG'nin Türkiye sorumlusu olan Yönetim Kurulu Üyesi Röder ile tanıştık.
Röder görüşmelerin başında teknik yardım vererek katkıda bulunmayı teklif ettiği halde marka vermeye katiyen rıza göstermiyordu.
Amacı bize sadece aksam satmaktı.
Bunun üzerine kendisine AEG markasının Türkiye promosyonunun onlara büyük olanaklar sağlayacağını ve rakibi olan Siemens'e karşı çok etkili üstünlük kazandıracağını söyledim.
Bu görüşmenin etkili olmasında Macar lokantasında yediğimiz güzel bir gulaşın, buna eşlik eden kırmızı şarabın, tatlıların ve tatlılarla birlikte yudumladığımız şampanyanın büyük katkısı olduğunu belirtmeliyim!
(...)
Sayfa 213:
12 Eylül'e Giden Süreçte
(...)
Sayfa 223:
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı'yı ve bu vesile ile kendisinin olaylar karşısında göstermiş olduğu cesurane çalışmayı burada anmak isterim.
(...)
Sayfa 224:
Dönemin Refah Partisi milletvekillerinden H. İbrahim Çelik isimli bir kişi, bir Tv kanalında benim Yahudi ırkından geldiğimi vurgulayarak "Türk" ise adını değiştirsin. Adını değiştirmezse sahtekarlık yapıyor" diye şahsıma hakaretler yağdırmıştı.
Ailece ve Profilo camiası olarak üzüldük ve bu kez kişilik haklarıma yapılan bu saygısızlık nedeniyle tazminat davası açtık.
Neticede mahkeme, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Bir Türk vatandaşının da Cumhuriyet'in kuruluş yıldönümü kutlamalarına katılması en doğal hakkıdır" diyerek H. İbrahim Çelik'in sembolik olarak talep ettiğimiz o zamanki 5 milyon TL tazminatı ödemesine hükmetmişti.
(...)
Sayfa 224:
Kurşun Göğsümün Üzerinden Geçmişti
(...)
Sayfa 231:
Medya Bir Günde Nasıl Sustu?
Elie Rotschild, İngiltere üzerinde de etkiliydi; onun tavsiyesi üzerine İngiltere de tutumunu değiştirdi.
Rotschild'le yaptığımız özel bir görüşmeydi;...
(...)
Sayfa 238:
(NYT ile söyleşide) Gayet ilginç bir cevap verdiler ve "İsrail başkadır, ABD bayrağında görünmeyen yıldız'dır" diyerek konuyu geçiştirdiler.
(...)
Sayfa 239:
Paul Henze'nin "Dine Dönüş" Projesi
(...)
Sayfa 251:
Ülkemizin ve Dünyanın Değerli Liderleri
(...)
Sayfa 253:
Recep Tayyip Erdoğan
(...)
Sayfa 256:
Abdullah Gül
(...)
Sayfa 274:
İsrail devletinin kuruluşunu tanıyan ilk ülkelerden birinin Türkiye olması ve buna mukabil Yunanistan'ın AB'ye tam üye oluncaya kadar İsrail'i tanımamakta direnmesi, İsrail'in Türk tarafını desteklemesini sağladı.
Sorunlar çıktıkça ABD'deki dostlarımızı harekete geçirip KKTC aleyhine kararlar alınmasını önlüyorduk.
(...)
Sayfa 275:
Fabrikayı gezerken ben mutat olduğu üzere Sayın Denktaş'ın sağında durarak kendisini bilgilendiriyordum ancak Denktaş "Ben İngiliz usulüne alışığım" diyerek solunda durmamı rica etmişti.
Bu da o günle ilgili hoş bir anımdı.
(...)
Sayfa 279:
William Safire
1999'un Ocak ayında bir gün, ABD'deki Büyükelçimiz Baki İlkin beni telefonla aradı ve Türkiye'yi yanlış tanıyan ünlü gazeteci William Safire'den söz açtı, evimde ağırlayarak Türkiye hakkında bilgilendirip bilgilendiremeyeceğimi sordu.
Çiller'in Başbakan olduğu o tarihte yaşanan bu gelişme üzerine... Safire'leri şehir turu ve akşam onurlarına verilecek yemeğe davet ettim.
(...)
Sayfa 280:
Aynı gün birkaç gazetede William Safire'in Türkiye'yi metheden yazısı yayınlandı.
Makalesinin en çarpıcı noktası ise "ABD-Türkiye ve İsrail el ele verip üç silahşor gibi kalıcı barış ve müreffeh bir dünya için uğraşıyorlar" ifadesiydi.
(...)
Sayfa 284:
Bosna'ya Müdahale Kararındaki Sır
(...)
Sayfa 310:
Fransa'da Bir Jöntürk
(...)
Sayfa 336:
AB sayesinde Avrupa ülkeleri 67 yıldır barış içinde yaşamayı başarıyordu.
(...)
Sayfa 378:
Ben de hemen Orgeneral Sabri Deliç'i arayarak, "Paşam, De Gaulle'ün meşhur bir sözü vardır, der ki, 'Ülkeler arasında his yoktur, çıkar vardır.'
Fransa'nın Türkiye'den bir çıkarı olursa politikacısını değiştirmekle kalmaz, günü gelince Türkiye'yi desteklemeyi de ihmal etmez" dedim ve ekledim:
"Bizim de başka kaynaklara ihtiyacımız var, gelin bu görüşmeyi yapalım, iki ülkeyi birbirine yaklaştıralım..."
(...)
Sayfa 388:
ERT'den 31 Aralık 2004'te yerime Bülent Eczacıbaşı'yı önererek ayrıldım.
(...)
Sayfa 389:
500. Yıl Vakfı
(...)
Sayfa 392:
Bir gün Perez bana, "Biz sizden su almak istiyoruz" demişti (Barış Barajı).
(...)
Sayfa 403:
500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi'nin açılışına Türk Musevi Cemaati Başkanı Bensiyon Pinto, 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, ABD Büyükelçisi Robert Pearson, İsrail Büyükelçisi David Logan, Fransa Büyükelçisi Bernard Garcia... İstanbul Milletvekili Nesrin Nas...
(...)
Sayfa 405:
500. Yıl Vakfı gala yemeği (Dolmabahçe Temmuz 1992).
Sol başta Mesut Yılmaz, sağ başta Turgut Özal.
(...)
Sayfa 416:
Suikast
(...)
Sayfa 447:
Bir Rus atasözü, "Zenginliği kendi cebine bakarak değil, komşunun cebine bakarak ölç" der.
Bizim bölgemize baktığımızda ise ne yazık ki ülkemizin etrafı yoklukla mücadele eden ülkelerle sarılmıştır, bundan dolayı da Türkiyemizi kıskanırlar ve sürekli sorun yaratmaya çalışırlar.
Aynı durum Ortadoğu'da refaha kavuşmuş İsrail devleti için de geçerlidir.
İşte bu bölgeler için de barış ancak hep birlikte kalkınmayla sağlanabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder