Naci Kaptan * 04 Ocak 2015 SARIKAMIŞ ALLAHUEKBER DAĞLARINDA DONARAK ŞEHİT OLAN ASKERLERİMİZİ YÜZÜNCÜ ANMA YILI Sarıkamış’ta var maşin Urus yığmış ağır koşun Bizim asker açık çıplak Dağlarda büyüdü kışın, (döndü), Sarıkamış alkan oldu Zalim Urus murat aldı Kimsesiz kul, kız gelinler Kara giyip saçın yoldu Sarıkamış saza döndü, Dağları gülgaza döndü Serçe canlı Ermeniler Alıcı şahbaza döndü. Sarıkamış içi meşe Urus hep yaktı ateşe Bizi koydun eli bağlı Nerye vardın Enver Paşa? “Alman Mareşali Goltz Paşa günlüğüne şöyle yazmıştı: “Kafkasya’da maalesef kendilerini Napolyon Bonapart zanneden ve cahil yetişen birçok adam var. Bunlar, ordularına güçleriyle bağdaşmayan görevler vermişler ve bu yüzden ordularını büyük zarara uğratmışlardır” Sarıkamış Harekâtı (22 Aralık 1914), I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya İmparatorluğu arasında Sarıkamış’ta gerçekleşen kara çatışmaları. Osmanlı İmparatorluğu için büyük bir başarısızlıkla sonuçlanan bir askerî girişimdir. 1877-1878′deki 93 Harbi, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisi ile sonuçlanınca Batum savaş tazminatı olarak Rusya’ya verilmişti. Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin de Berlin Antlaşması ile Rusya’ya bırakılmıştı. 1914 yılında dönemin Başkomutan Vekili olan Enver Paşa, daha önce yitirilen bu yurt topraklarını geri almak amacıyla 19 Aralık tarihinde “Sarıkamış Harekatı” planlarını kurmaylarına sundu. Doğuyu korumakla görevli Üçüncü Ordudur.Üçüncü Ordunun toplam gücünün 150,000 olduğu yazılsa da bu güce savaçcı olmayan taşıma birimleri, depo alayı, askeri polis ile ulaşıldığı anımsatılmaktadır. Osmanlının savaşa hazır gücü 83.000 düzenli asker, yedekler ve Erzurum Kalesi’nin personeli de içinde 118.000 silahlı güç. Bu askere 73 makineli tüfek ve 218 adet top destek vermekte. IX Kolordunun iki tümen hiçbir kış giyimi olmadığı ve sadece kuru ekmek ve erzak için zeytin ile uzun trek bulunmaktadır. Soğanlı’da soğan olur Kar tipisi boğan olur Urusu bozgun görenler Anasından doğan olur. Soğanlı’nın göktaşları Kızardı hep haşhaşları Kar, boranda dondular hep. Erzurum’un dadaşları Bardız deresi kan çağlar Analar ciğerin dağlar Çil Horoz dağı ardında Nice duvaklılar ağlar. Enver Paşa hücum dedi Yarıldı Moskof ödü Zalim Allahuekber Dağı Nice arslan, yiğit yedi Cephedeki Kafkas ordusu mevcudu 100.000. Sayıca fazla olmamasına rağmen ağır silah, topçu ve donatım bakımından kesin bir üstünlüğe sahiptiler Bu mevcuda 4 tane olan Ermeni Gönüllü Tugaylarından 2 tugay katılmıştır. Diğer iki tugay İran Cephesinde bulunmaktaydı. Kağıt üzerindeki plana nazaran cephede malzeme ve iaşe çok noksandı. Mesela mevcut 6 yıllık iaşesi için 88.000 ton buğday, çavdar ve arpa ihtiyacı olmasına karşın, Ordu ambarında 1.250 ton hububat vardı. Kışa girilmiş olduğu için erzağın gereği gibi taşınması, dağıtılması bir hayli güçtü. Bu güçlükte Rusların Karadeniz’deki donanma üstünlüğünün de payı vardı. Ruslar Zonguldak’ı bombalamak için 10 gemiyle denize açıldıklarında, doğuya erzak götürmekle görevli en büyük üç erzak gemisi Bahriahmer, Bezmialem ve Mithatpaşa gemilerine rast gelmiş ve onları da batırmışlardır. Bunun yanında 4.000 tonluk Derne gemisinin yine Ruslar tarafından batırılması da askerin erzaksız kalmasındaki bir diğer önemli etkendir. Bir iddiaya göre de erzağın az olması ve salgın hastalık olması Enver Paşa’nın hemen bir harekâta girişmesine sebep olmuştur. Sarıkamış Harekatı ve Deniz Faciası * Sibirya’da 6 Yıllık Esaret Orduya erzak ve mühimmat götüren gemiler Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat Paşa, 6 Kasım 1914’te Karadeniz Ereğli açıklarında Rus donanması ile karşılaştı. Rus donanması, koruma gemisi olmayan dönemin transatlantiği 3 gemiyi batırırken, kara ordusunun çok önemli ihtiyaçlarını da yok etti. Rusların batırdığı gemiden sağ kurtulup Sibirya’da esir edilen İhya Efendi, 6 yıl sonra kaçar. Aylarca yolculuk sonrası Sirkeci’ye gelen İhya Efendi, Beyoğlu’ndaki evine yürüyerek gider… Sarıkamış Harekatı, önemli bir deniz faciasına da sahne oldu. Orduya erzak ve savaş mühimmatı götürürken Rus donanmasınca batırılan 3 Osmanlı gemisinde 3 bin asker yaşamını yitirirken, denize düşen Bezm-İ Alem gemisinin 4. Kaptanı İhya Efendi, 6 yıllık Sibirya esaretinden kamptan kaçarak kurtuldu. Açlık, tifo, tifüs… Batan gemilerde 3 bin denizci hayatını kaybederken, denize düşen yaklaşık 150 askerden bazıları Ruslar tarafından esir alındı. Bezm-İ Alem gemisinin 4. Kaptanı olan genç subay Mehmet İhya Efendi (Görgün) de Karadeniz’e düşen askerler arasındaydı. Rus savaş gemileri hayatta kalanları denizden toplayarak önce Sivastopol Limanı’na ardından trenle Sibirya’daki esir kampına götürdü. Esirler arasında İhya Efendi’nin yanı sıra arkadaşları Hasan Basri Efendi ve Orhan Efendi (Tuksavul) de vardı. Açlığın yanı sıra tifo ve tifüs gibi salgın hastalıklar nedeniyle çok sayıda asker hayatını kaybetti. 1 yıl sonra İrkutsk şehrindeki Dauria kampına götürülen İhya Efendi, 1920’de kamptan kaçmayı başardı. Arnavut pasaportu çıkartan İhya Efendi Dauri’dan Vladivostok’a trenle geçti. Sivil gemilere kendini tayfa yazdıran İhya Efendi, Japon Denizi’nden Hint Okyanusu’na geçti. Aylar sonra başka bir gemiyle Süveyş Kanalı’ndan Akdeniz’e giren İhya Efendi, Viyana’dan trenle İstanbul’a gelmeyi başarıyor. İhya Efendi, Sirkeci’den evine gitmek için tramvaya biner ancak parası olmadığı için tramvaydan indirilir. İhya Efendi, Beyoğlu Ayaspaşa’daki evine yürüyerek gitti. Öldüğü sanılan İhya kaptan evde büyük sevinçle karşılandı. Tekrar deniz kuvvetlerine katılmak isteyen İhya Efendi Haydarpaşa vapurunun kaptanı olarak atandı. Hatta zor durumda olan devlet 6 yıllık birikmiş maaşını da İhya Efendi’ye ödedi. Teşkİlat-ı Mahsusa ekİbİ de gemİdeydi Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Bir Gemi Katibi’nin Hatıraları adlı kitaba göre, Trabzon’a gitmeleri istenen gemilerde harekat için gerekli cephane, mermi, askerlerin dağ koşullarında kullanmaları için kışlık giyeceklerin yanı sıra, iki alay asker, iki tayyare, 4 uçuş ekibi bulunuyordu. Aynı zamanda dönemin istihbarat teşkilatın olan Teşkilat-ı Mahsusa’dan da bir ekip Kafkasya cephesine gitmek üzere gemideydi. Gemilerin görevlerini başarmasıyla Kafkasya’da çıkartılması düşünülen isyan Rusları zora sokacaktı. Gemideki cephane, asker ve uçakların Sarıkamış’a ulaşması ise harekatın başarısı için çok önemliydi. ‘Gemiler ulaşsa sonuç değişirdi’ Babası İhya Efendi’nin esaret yıllarını tutulan günlüklerden öğrenildiğini belirten oğlu Prof. Dr. Bedrettin Görgün, “Mithat Paşa gemisinin katibi Hasan Basri Efendi’nin yazdığı günlükleri babam bize getirdi. Yıllar sonra Kitap haline getirdik. Türk askerlerinin yaşadığı zorlukları ve fedakarlıkları hatırlatmak istedik. Eğer bu gemiler Anadolu’ya ve harekata katılan askerlere ulaşsaydı savaşın sonu değişirdi” dedi. Sarıkamış ne aralı Kimi şehit kimi yaralı Bunu duymuş var mı ola Yalan dünya kurulalı Sarıkamış Altınbulak Soğanlı’yı biz ne bilek Bizim uşak böyle gezer Ağlı zıbın, kara yelek. İbrişimin kozaları Batsın Avşar kazaları Sarıkamış’ta kırıldı Konca gülün tazeleri O yıl acımasız bir kış hüküm sürüyordu. Enver Paşa akıl ve mantıktan tamamen kopmuş vaziyette kuvvetlerini dáhiyane(!) planına göre dağlara sürdü.118 bin asker yazlık giysilerle, yırtık çarıklarla dondurucu soğuğun kucağına atıldı. 24 Aralık’ta Sarıkamış’ a doğru yürüyüşe geçen askerlerimiz, gece Allahuekber dağına tırmanmaya başladılar. Şiddetli soğuk, korkunç bir tipi altında,Gecenin karanlığında birbirlerine tutuna tutuna, karlara Bata çıka yol almaya çalıştılar. İliklerine kadar titreten bir tipinin şiddeti karşında üzerlerindeki soğuk yüzü görmemiş yazlık kıyafetleriyle yürüdüler. Yol yokuş bitmek bilmiyor, Kara saplanmış ayaklara geçit vermiyordu. Yol Bitmeli,Kar aşılmalıydı; nasılsa her gecenin bir sabahı vardı. İşte bu gece yürüyüşü sırasında önce gözleri donmuş, kör olduğunun Kimse farkına varamamış, sabahın ilk ışıklarını görememiş, hala gece karanlığı devam ediyor zannetmişlerdi. Yüreklerinin aydınlığında yürümeye çalışmışlar. Yollarını aradılar, Kara saplandılar Ve geride kalmaya başladılar. Geride kalanlar yavaş yavaş donuyordu. Kapkara gecenin sabahını göremediler. Sağ kalan bir kaç asker için bir daha sabah olmadı. Sarıkamış’a yaklaştıklarında kar erimemiş ama onlar erimişti. Soğuğa bir de açlık Eklendi. Erzak getiren birliklerin askerleri de donarak öldüklerinden, açlık sağ kalanları da perişan etti. Yüzbaşılar, binbaşılar Tabur, taburu karşılar Yağmur yağıp gün değince Yatan şehitler ışılar. Kılıcım kana boyandı Gökte melekler uyandı Yedi düvelin ağzında: Ancak Osmanlı dayandı SARIKAMIŞ’TAN BİR SAHNE * Kurmay Albay Arif Bey hatıratından ; Devamlı olarak istasyon arkasındaki tepeye (Kartal yuvasına) taze kuvvetler gönderen Ruslar köyü kuşatırlar ve devamlı olarak makineli tüfeklerle ateş ederek 87nci, Alayı perü-perişan ederler, geriye dönmek, ileriye saldırıp çıkmak imkânı kalmayınca Alay komutanı Lütfi Bey Alay sancağını beline sararak 22 kişi ile beraber, gece beyaz örtülere sarılıp sürünerek köyden dışarı çıkmağı başarır. Maksat ordunun göz bebeği, şerefi, sembolü sancağı düşmana teslim etmemek… Bu kurtulanlar içinde 17 yaşında Harbiye öğrencisi iken Sarıkamış harekâtına katılan ve başarılarından ötürü rütbe alıp subay olan genç bir “zabit vekili-takım komutanı” vardır. Bir ağaca yaslanmış, dinleniyor. Ordu komutanı onu teftiş sırasında görür ve sorar. “Niye kaçtın?” Genç zabit şaşkın ve gayet soğukkanlı cevap verir; “-Kaçmadım, bütün takımım şehit düştü, yapayalnız kaldım “. Kumandanın cevabı ve kararı sert ve kesindir; “-Derhal kurşuna dizin…” Araya şefaatçiler girer, Albay Arif Bey yalvarır, diğer kumandanlar rica ederler. Olmaz ve bir manga asker çağrılıp emir verir ; “-Manga ateş…” Yazar İ, Habib Sevük Yurttan Yazılar adlı eserinde şöyle diyor (Yere düpedüz değil bir istifham gibi kıvrılarak düştü; lanetlenen bir istifham (soru işareti) gibi.., (s. 352). İTTİHAT Terakki’nin güçlü adamı Enver Paşa bir kurtarıcı, bir kahraman olmak için yanıp tutuşuyordu. Harbiye Nazırı ve başkomutan vekili olmak onu tatmin etmiyordu.Paşa nasıl efsanevi bir kahraman olacağını çok iyi biliyordu.Sarıkamış, Ardahan ve Kars’ı Rus işgalinden kurtaracaktı.Bunun için büyük riskler taşıyan bir plan yaptı: Rus ordusunu imha edecekti. Paşa’nın akıldan ve mantıktan uzak planı şöyleydi: Sarıkamış’a üç koldan saldıracak ve Rus kuvvetlerini çembere alarak onları perişan edecekti.Kuvvetlerin harekátlarını plana göre belirledi. Her şey tamamdı ve Enver halkın tapacağı bir kahraman olmanın heyecanını duymaya başlamıştı. Ancak Paşa planı yaparken kış koşullarını, bölgenin öldürücü soğuğunu, askerin donanımını ve beslenmesini hiç düşünmemişti. Hayalperest Paşa’ya göre bunlar ayrıntılardı.Harekát çok kısa sürede zaferle sonuçlanacağı için koşullar önemli değildi. Bu plana karşı çıkan komutanlarını görevden aldı ve hemen harekáta başlama kararı aldı. Enver Paşa’nın megalomanisi bir felaketi hazırlıyordu. 22 Aralık 1914 günü harekát başlatıldı. O yıl acımasız bir kış hüküm sürüyordu. Enver Paşa akıl ve mantıktan tamamen kopmuş vaziyette kuvvetlerini dáhiyane(!) planına göre dağlara sürdü.118 bin asker yazlık giysilerle, yırtık çarıklarla dondurucu soğuğun kucağına atıldı. Rusları vatan topraklarından atmak heyecanı içinde olan Mehmetçikler 60-70 santimi bulan karda düşmanı imha etmek düşüyle yürüyordu. Allahüekber Dağları’nı aşıp Sarıkamış’a ulaşma emri verilen 40 bin kişilik kuvvetin tam 37 bini dağlarda donarak can Verdi. Sarıkamış’a ancak 3 bin Mehmetçik ulaşabildi. Onlar da donanımlı Rus birliklerinin makineli ateşinin altında can Verdi.Enver Paşa’nın kahraman ve kurtarıcı olma hevesi çok pahalıya mal olmuştu. 90 bin Mehmetçik dağlarda soğuktan ve hastalıklardan kırılarak can Verdi ve kurtlara yem oldu.Sonuç tam bir trajediydi.Harekát, 5 Ocak 1915’te hiçbir sonuç alınamadan ve 90 bin Mehmetçiği feda ederek sona erdi.Sarıkamış faciasının yürek parçalayıcı özeti işte böyle… Enver Paşa bu felakete aldırmadı. O, düşlediği zaferi kazanamadığına yanıyordu.İstanbul’a döndükten sonra Sarıkamış felaketini Türk halkının duymaması için basına yayın yasağı koydu.Sarıkamış felaketi yıllarca halktan gizlendi. Enver Paşa da Rusya’ya geçerek orada yeni hayallerin peşine düştü. Rusya’daki Türkleri ayaklandırmaya kalkışan Paşa bir çatışmada öldürüldü ve tarihten silindi gitti.Sarıkamış trajedisini Türkiye’ye duyurabilmek ve tarihimizin bu acı bölümünü nesillere aktarabilmek için çırpınan Prof. Bingür Sönmez ve yardımcıları sonunda başarıya ulaştılar. Binlerce insan Allahüekber Dağları’na çıkarak orada can veren Mehmetcikleri andı.Yıllarca gizlenen bu facianın kurbanlarının ruhları, Bingür Hoca’nın büyük inadı sayesinde, Türk halkının minnet ve şükranıyla huzura kavuştu. Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığına göre Osmanlı zayiatları 60.000 ve Rus zayiatları 30.000′dir. Savaşın en hazin kısmı ise Osmanlı kayıplarının bir çoğunun Rus’lar ile yapılan çarpışmalarda değil de ağır soğuk hava koşulları yüzünden ölmesidir. Ruslar; Türklerden 200 subay, 7000 eri esir, 20 makineli tüfekle 30 topu ganimet olarak almışlardır. 5000 kişi civarında esir alınmıştır. Bunlar tahmine göre Kırımda domuz çifliğinde çalıştırılarak ve aç bırakılarak ölmüşlerdir. İnanılmaz ama gerçekti; kalanlar ölene dek çarpıştılar.. çarpıştılar… çarpıştılar.. yüreklerimize gömüldüler. Dediler ki; ” Vatanımız sabah aydınlığını görsün Bütün geceler bizim olsun…” Savaştan sonra İstanbul’a dönen Enver Paşa uzun bir süre Sarıkamış hakkında herhangi bir haber, bildiri, veya yayın yapılmasını engelleyerek sansür uygulamış ve Osmanlı halkı savaşta olup bitenleri uzun yıllar sonra öğrenebilmiştir. Harbiye Nazırı Mirliva Enver Paşa ile düştüğü anlaşmazlık yüzünden Irak’a gönderilen ve orada Osmanlı 6. Ordusu komutanı olarak Britanya İmparatorluğu Mezopotamya Ordusunu bozguna uğratacak olan Osmanlı ve Alman Mareşali Goltz Paşa günlüğüne şöyle yazmıştı: “Kafkasya’da maalesef kendilerini Napolyon Bonapart zanneden ve cahil yetişen birçok adam var. Bunlar, ordularına güçleriyle bağdaşmayan görevler vermişler ve bu yüzden ordularını büyük zarara uğratmışlardır. LİMAN VON SANDERS’İN SARIKAMIŞ HAREKATI HAKKINDA DÜŞÜNCESİ Liman Von Sanders Sarıkamış harekâtı için şöyle yazmışlar. (Yapılacak harekâtta Üçüncü ordunun kumandanlığını üzerine almış olan ENVER PAŞA, yapmış olduğu harekâtın neticesinde 3. Ordu külliyen hezimete uğramıştır. Bidayette 90.000 kişi olarak tertip edilen bu ordudan 12.000 kişi kalmıştır. Çadırsız karlı ordugâhlarda erler açlıktan, soğuktan helak olmuştur. Avdet eden efrat arasında çok geçmeden tifüs hastalığı zuhur ettiğinden bu suretle onların da birçokları ölmüştür. “Filhakika Sarıkamış’taki Rus kıtaatını ihata maksadıyla fevkalade geniş ve son derece cüretkâr olan plânını düşünen ENVER Paşa, inisiyatifi kati olarak kendi eline almış ve taarruz ve harekâtı sür’atle inkişaf ettirmiş bulunuyordu. Ancak nihayete erdirmeye muvaffak olamamıştır.Enver Paşa Harpte manevî unsurun azim ve kıymet ve ehemmiyetine dair olan sözünü unutmuş gitmişti. NARGİN Sarıkamış Harekatı ve Kafkas Cephesi’nde Ruslar’a esir düşerek Sibirya’daki çeşitli esir kamplarına götürülen Türk askerlerinin, esir kamplarındaki esaret yılları “Cehennem Adası Nargin” adlı belgesele konu oldu. Belgesele göre, Nargin’den 40 bin Türk esir geçti ve bu esirlerin çoğu açlık ve susuzluktan yaşamını yitirdi. Belgesel, 14 ay süren çalışma için Balıkesir, Manisa, İstanbul, Ankara, Erzurum, Trabzon ve Adana’da çekim yapıldı, toplam 39 bin 657 sayfa türkçe, 2 bin 67 sayfa İngilizce ve Rusça kaynak tarandı. SOĞUK VE AÇLIĞA YENİLDİLER Sarıkamış Harekatı’na ilişkin anılarını aktaran Tuğgeneral Ziya Yergök, Rus esaretindeki yıllarını ilerlemiş yaşına rağmen belgesele bütün detaylarıyla aktardı. Babasının düşman karşısında son gücüne kadar çarpıştığını anlatan Yergök, ayağında çarıkla eksi 25 derecede kara bata çıka yürüyen askerlerin öylece donup kaldığını da ifade etti. Çocukluğunda, babasının bunları anlatırken gözyaşlarını tutamadığını aktaran Yergök, savaşın sonlarına doğru kafasına isabet eden bir şarapnel parçasıyla yaralanan babasının kaldırıldığı sahra hastanesinde Ruslar’a esir düştüğünü belirtti. Babasının, “kendisi için esaretin ölümden beter olduğunu” sık sık ifade ettiğini söyleyen Yergök, “Buna rağmen yaşamak için direnmiştir. Onun bu mücadelesi ölüm kalım savaşından çok vatana kavuşma maksadıyla verilen onurlu bir mücadeledir” diyor. Rus ordularının içindeki Ermeniler’in esir kamplarında yönetici olarak görev aldıklarını babasından duyduğunu da anlatan Yergök, babasının anlatımıyla yaşananları şöyle aktardı: “Savaş yetmiyormuş gibi birçok Mehmetçiği de bu yolculuklarda kaybettik. Babam bunları anlatırken çok duygulanırdı. Esarete daha fazla dayanamamış ve özellikle Azerbaycan’da kurulu bulunan Türk derneklerinden de yardım alarak esir kampından kaçmıştır. Kaçışı sırasında yakalanmış, Ruslar tarafından aylarca hapiste tutulmuş ve bitler nedeniyle yakalandıkları tifo gibi bulaşıcı hastalıklarla, ölümle pençeleşmiştir. Bunlar yakın tarih çalışmalarında çok anlatılmadı,konuşulmadı.” ERMENİ KOMUTANLARIN ESİR TÜRKLERE ÇEKTİĞİ ACILAR Prof. Dr. Taşkıran ise Çarlığın harekat öncesi toprak vaadiyle örgütün önde gelenlerine Rus birliklerinde üst düzeyde görevler verdiğini, bazı örgüt üyelerinin ise gizlice Osmanlı topraklarına sızarak erzak teminini engellemek için Ermeni ve Türk köylerini ateşe verdiğini ifade etti. Rus birliklerindeki Ermeni komutanların esir Türkler’e tarihin en büyük acılarını yaşattığını belirten Taşkıran, belgeselde bunu şu sözlerle anlatıyor: “Ermenilerin, Türk esirlerine çok kötü davrandıklarını, esirlerimizin hemen hemen hepsi söylemektedir. Bolşevik İhtilali’ni destekleyen, buna katılan Ermeniler de var. Bu Ermeniler yönetici konumuna geldiler, kamplarda oldular. Bunların esirlerimize kötü davrandığını söylüyorlar. Dönen esirlerin anılarında bunlar var. Antep’te defterdarlıkta görev yapan bir memur esir edilmiş, Mısır’daki kampta yaşadıklarını anlatıyor. ‘Kampta Ermeni doktorlar vardı. Biz revire müracaat ettiğimiz zaman bizi hemen hastaneye gönderirlerdi. Hastanede bulunan Ermeni doktorların eline düşerdik. Ermeni doktorlar nişan almada kullanıldığı için özellikle sağ gözümüzden başlayarak hiçbir şeyi olmadığı halde gözümüzü oyarlardı’diyor.” HERGÜN 35-40 TÜRK ÖLÜYORDU Belgeselin Rus devlet arşivlerindeki çalışmalarını yürüten Dr. Tamara Ölçekçi de, “Ermeni doktorların bulunduğu esir kamplarında her gün 35-40 Türk esirinin öldüğü Rus arşivlerine bile yansımıştır. Bunlar ölmemiş, resmen gerekli sağlık şartları yerine getirilmediği için öldürülmüştür” dedi. Rus elçiliği tarafından 23 Şubat 1915 tarihinde Rus Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen belgenin Ermeni çetelerinin sivil katliamlar yaptığını kanıtladığını belirten Ölçekçi, Ermeni çetelerinin bazı doğu illerinde sivil katliamlara başlamalarının Rus generalleri de rahatsız ettiğini, harekattan 38 gün sonra bir Rus komutanının çektiği telgrafın çetelerin doğu illerindeki faaliyetlerini ve belgeselde anlatılan katliamı özetlediğini kaydetti. Megaloman bir paşa nedeniyle Sarıkamış Allahuekber Dağlarında donarak şehit olan ve bu harekat sonucunda hayatta kalarak Ruslar’a esir düşen ve esarete işkence adası Nargin’e götürülerek orada şehit olan tüm askerlerimizi saygıyla anarak rahmet dilerim. Naci Kaptan - 04.01.2015 KAYNAKLAR wikipedia.org nacikaptan.com arşivi Hürriyet 17 Temmuz 2006 Tufan TÜRENÇ http://arsiv.ntvmsnbc.com/ http://www.akintarih.com/ Sarıkamış ağıtları ÇINARALTI dergisi, 18.8.1942 tarihli 43. sayısı http://www.denizhaber.com/ |
6 Ocak 2015 Salı
Tarihten bugüne *** SARIKAMIŞ ALLAHUEKBER DAĞLARINDA DONARAK ŞEHİT OLAN ASKERLERİMİZİ YÜZÜNCÜ ANMA YILI
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder