Daha da açıkçası ve tam olarak işin aslı; 1980 öncesi nadiren örneğine rastlansa bile, 1983’den sonra “Millet Vekili” anlam ve bağlamında, halis ve hakiki, yani gerçek bir Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyesi’nin olmayışıdır. Bu nedenle, demokrasinin olmadığı yıllara ait ve raci olmak üzere Gâzî TBMM’nin adı “Parlamento”; Büyük bir aymazlık, pişkinlik, küstahlık ve utanmazlıkla adına “seçilmiş” denilen atanmışlara da “parlamenter” denilmektedir.
Bu rejimde, demokrasinin vazgeçilmez unsuru kitle partileri ve muhalefet yoktur.
Zira “iç yönetimlerinde demokrasi, sıkı denetim, sağlıklı takip, her derece ve düzeyde katılım, kararlara iştirak ve saydamlık / şeffaflık olmayan kurumlara kesinlikle ve asla “siyasi parti” denilemez. Genelde bunlar, iktidarı “cebren ve hileyle” elinde bulunduran sermaye, en acımasız biçimde milleti ve devleti sömüren güdümlü mütegallibenin gizli işbirlikçileridir.
Çünkü: Bir ülkede kitle partileri varsa eğer; Halk/millet iktidarda demektir.
Aksi takdirde siyaset şirketleri vardır ve bunlar, tıpkı tröstler ve karteller gibi denetime kapalıdırlar. Bütünüyle demokrasi, hak, adalet, eşitlik ve hukuka aykırı; Gizli / açık ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlarla donatılmış, hazine yardımları ile tahkim edilmiş ve barajlarla koruma altına alınmışlardır. Bunlar milletin partisi değildir, millet adına siyaset yapmazlar.
Devlet Meclisindeki unsurlarına “Millet Vekili” değil, parlamenter denilir.
Parlamenter, milletin vekili anlamına gelmez. İmtiyazlı parlamento memuru demektir.
Kendi ifadelerine göre parlamenterler, Lider’in (parti sahibinin) istek ve buyruklarını yerine getiren; Buna karşın, vatandaşa verilen asgari ücretin devasa katlarını alıp, dahası türlü çeşitli iş takipleri, emsalsiz imtiyaz, ayrıcalık ve dokunulmazlıklar sayesinde çok konforlu bir hayat sürerek bu “kula kulluk etmeye” katlanan kimseler olduklarını söylerler.
Bu “kul’a kulluk” etme nedeniyle, elbet memlekette demokrasi olmaz.
Zaten “bu durumda” demokrasinin olması, hayat bulması da beklenemez.
Çünkü Demokrasi, her şeyden önce hürriyet, hakkaniyet, adalet ve eşitlik anlamı taşır. Esası İslâmi olup ŞÛRA anlamına gelir. Yani halkın kendi kendisini, ortak akıl, uzlaşma, rıza ve muvafakat iradesi ile idare ve idame etmesidir. Cumhuriyet ve Lâiklik ise mütemmim cüz mesabesinde olup; Cumhuriyet, demokrasi ve lâiklik birbirini tamamlar. Tıpkı kâinatın temeli “anasırı Erbaa” (üç unsur) gibi, siyasetin üç unsuru da: Cumhuriyet, Demokrasi ve Lâikliktir.
Bakınız memlekette etrafa Cumhuriyet, Demokrasi, Adalet, Hukuk ve gerçek anlamda Lâiklik var mı acaba? Başta vahşi Avrupa olmak üzere, Dünyada bu umdeler, ilim ve ilkelerin hayat bulduğu kaç devlet var? Elbette yok!..
Meselâ bizde, eğer, parlâmento denilen yer Türkiye Büyük Millet Meclisi vasfını haiz bulunsa ve içinde bir tane dahi “Millet Vekili” olsa idi; Yıllardır, kesintisiz biçimde hükmünü sürdüren seçim ve siyasi partiler mevzuatında Baraj; Seçimlere katılabilmek için asgari örgüt şartı; Üyeyi yok sayan, önseçimi öteleyen, seçmen iradesini dışlayıp hiçe sayan, adına merkez yoklaması denilen resen atama keyfiyeti; “Aidat ve Bağış yükümü ile” millete bağlı ve üye’ye muhtaç olan, kitle partisi kavramı, katılımcılık, uzlaşma, demokrasi kültürü ve paylaşımcılığı ortadan kaldıran, insanlık ve rıza dışı hazine yardımı; Siyasi partilerde sahiplik, başıbozukluk, denetimsizlik, dikta, sulta ve cunta olur mu idi?...
Üstüne üstlük, siyasi partiler ve seçim mevzuatı, tam anlamıyla antidemokratik, keyfi, yönetim yanlısı, “temsilde adalet & siyasette istikrar” palavrasını kurnazca maskeleyen, geniş halk kitleleri ile “devletin gerçek sahibi halkı” öteleyen, örseleyen, dışlayan, hiçe sayan bu ve benzeri demokrasi düşmanlıkları, yasa boşlukları, sözde usulen ve tefhimen seçilmiş (ve fakat gerçekte atanmış) kimseler için olağanüstü imkânlar, ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlar ihdas etmek mümkün olabilir mi idi?..
Parlamento da gerçek Millet Vekili bulunmadığı için; Doğal olarak ülkemizde bir kitle partisi, medeni siyaset boyutunda milli devletçilik; Kuvvetler ayrılığı, özellikle de objektif ve reel anlamda iktisadi, siyasi, sosyal, bilimsel ve kültürel rekabet, “siyasi bilinç” ortamı yok!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder