Sevgili okuyucularım, siyasetçiler dahil hayatımda tanıdığım en ilginç insanlardan biri rahmetli Osman Bölükbaşı idi. Geçmiş kuşakların muhteşem siyaset adamıydı.
Millet Partisi başta olmak üzere çeşitli partilerin başkanlığını yapmıştı, partisi koalisyon ortağı olsa da makam kabul etmezdi.
Her olaya ilginç bir biçimde yaklaşır, gerek miting meydanlarında ve gerekse Meclis kürsüsünde saatlerce konuşur, dinleyenleri hem düşündürür, hem de espri gücü sayesinde güldürürdü.
Hazır cevaptı, renkli ve yılmaz kişiliği ile sürekli muhalefet yapardı.
Artık iyice yaşlanmıştı. Özellikle son yıllarında beni dost olarak kabul etmiş, sadece -yazmamak kaydıyla- benimle konuşurdu. Hayatı romandı.
Demokrat Parti döneminde devlet büyüklerine hakaret iddiasıyla yargılanmış, birkaç kez hapis yatmıştı.
Meclis’e memleketi Kırşehir’den milletvekili seçilip gelirdi.
Menderes baktı ki Bölükbaşı ile baş etmesi mümkün değildir, Kırşehir’i ilçe yaptı ve Nevşehir’e bağladı.
Millet Partisi başta olmak üzere çeşitli partilerin başkanlığını yapmıştı, partisi koalisyon ortağı olsa da makam kabul etmezdi.
Her olaya ilginç bir biçimde yaklaşır, gerek miting meydanlarında ve gerekse Meclis kürsüsünde saatlerce konuşur, dinleyenleri hem düşündürür, hem de espri gücü sayesinde güldürürdü.
Hazır cevaptı, renkli ve yılmaz kişiliği ile sürekli muhalefet yapardı.
Artık iyice yaşlanmıştı. Özellikle son yıllarında beni dost olarak kabul etmiş, sadece -yazmamak kaydıyla- benimle konuşurdu. Hayatı romandı.
Demokrat Parti döneminde devlet büyüklerine hakaret iddiasıyla yargılanmış, birkaç kez hapis yatmıştı.
Meclis’e memleketi Kırşehir’den milletvekili seçilip gelirdi.
Menderes baktı ki Bölükbaşı ile baş etmesi mümkün değildir, Kırşehir’i ilçe yaptı ve Nevşehir’e bağladı.
* * * * * *
Bir gün sormuştum:
“Efendim en uzun miting konuşmanızı nerede yapmıştınız?”
“Galiba Düzce’de idi. Kürsüye sabah çıkmıştım, akşam olduğunda hâlâ konuşuyordum.”
Akşam saatlerinde kürsüde konuşmasını sürdürürken yanına biri gelmiş:
“Beyim ben kamyoncuyum. Sabah kamyonuma Düzce’den kereste yükleyip İstanbul’a götürdüğümde sen burada konuşuyordun. Yükü devirip şimdi İstanbul’dan Düzce’ye döndüm. Aradan saatler geçti ve yine de konuşmaktasın. Bu nasıl iştir!”
Sormuştum:
“Peki ama konuşacak bunca şeyi nasıl buluyordunuz?”
“Benim içim dolu. Yüreğim yangın yeri.”
Fransa’nın ünlü Nancy Üniversitesi’nde matematik bölümünü bitirip 1937 yılında Türkiye’ye dönmüş ve bir süre sonra siyasete atılmıştı.
“Hayatımın en büyük eksikliği, Atatürk’ü tanımamış olmaktır” derdi.
Bir gün sormuştum:
“Efendim en uzun miting konuşmanızı nerede yapmıştınız?”
“Galiba Düzce’de idi. Kürsüye sabah çıkmıştım, akşam olduğunda hâlâ konuşuyordum.”
Akşam saatlerinde kürsüde konuşmasını sürdürürken yanına biri gelmiş:
“Beyim ben kamyoncuyum. Sabah kamyonuma Düzce’den kereste yükleyip İstanbul’a götürdüğümde sen burada konuşuyordun. Yükü devirip şimdi İstanbul’dan Düzce’ye döndüm. Aradan saatler geçti ve yine de konuşmaktasın. Bu nasıl iştir!”
Sormuştum:
“Peki ama konuşacak bunca şeyi nasıl buluyordunuz?”
“Benim içim dolu. Yüreğim yangın yeri.”
Fransa’nın ünlü Nancy Üniversitesi’nde matematik bölümünü bitirip 1937 yılında Türkiye’ye dönmüş ve bir süre sonra siyasete atılmıştı.
“Hayatımın en büyük eksikliği, Atatürk’ü tanımamış olmaktır” derdi.
* * * * * *
Sağ görüşlü, bugünkü deyişle “Milliyetçi-muhafazakar” bir siyasetçi idi.
Zamanında dönemin ünlü bir Türk Sanat Müziği sanatçısına aşık olmuş, onun ıstırabını çekmişti. Bir gün bana o olayı isim vermeden anlatırken şöyle demişti:
“Sen bilir misin, yaraların en onulmazı kılıç yarasıdır. Ben işte o aşktan beri kılıç yarasını ruhumda taşıyorum.”
Sormuştum:
“Anılarınızı niçin yazmadınız? Ortaya muhteşem ve bir devri aydınlatan kitaplar çıkardı.”
Yanıtı ilginçti:
“Ben yazı adamı değilim, konuşma adamıyım. Sana da bunları yazman için anlatmıyorum.”
Sağ görüşlü, bugünkü deyişle “Milliyetçi-muhafazakar” bir siyasetçi idi.
Zamanında dönemin ünlü bir Türk Sanat Müziği sanatçısına aşık olmuş, onun ıstırabını çekmişti. Bir gün bana o olayı isim vermeden anlatırken şöyle demişti:
“Sen bilir misin, yaraların en onulmazı kılıç yarasıdır. Ben işte o aşktan beri kılıç yarasını ruhumda taşıyorum.”
Sormuştum:
“Anılarınızı niçin yazmadınız? Ortaya muhteşem ve bir devri aydınlatan kitaplar çıkardı.”
Yanıtı ilginçti:
“Ben yazı adamı değilim, konuşma adamıyım. Sana da bunları yazman için anlatmıyorum.”
* * * * * *
Günümüz dahil Türkiye’de bütün sağ partiler din ticareti ve din sömürüsü üzerinde uzmanlaşmıştır.
Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan siyasetçiler suratlarına din maskesini takıp millete bu masalı yutturmak için çaba harcar.
Herifler hırsızlığın en büyüğünü kendileri yapar, rüşvetin en babasını yer, özel konuşmalarında Kur’an’la alay eder, sonra da vatandaşın karşısına hiç utanmadan “Allah peygamber” diye çıkar.
Binlerce örneği karşımızda.
Vatandaş bu yalanları her zaman yedi yuttu.
Şimdi ise beyni iyice yıkandı, daha çok yiyor…
Hırsızların ve rüşvetçilerin dört dörtlük belgeli dosyaları çıkmış ortaya…
Vatandaşa soruyorsun:
“Yahu sen dindar, inançlı adamsın. Hırsızlara, rüşvetçilere, namussuzlara nasıl oluyor da oy veriyorsun?..”
Adam sırıtıyor:
“Abi çalarken gördünüz mü? Eğer çalıyorsa hesabını öbür dünyada verir!..”
Başkası yine sırıtıyor:
“Sayın abicim çaldıysa benden çaldı, kime ne!.. İktidarda başkası olsa onlar da çalacaktı!”
Tek tesellimiz, bunca cehalete ve duyarsızlığa karşın “Çalmadı” diyen yok!
Günümüz dahil Türkiye’de bütün sağ partiler din ticareti ve din sömürüsü üzerinde uzmanlaşmıştır.
Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan siyasetçiler suratlarına din maskesini takıp millete bu masalı yutturmak için çaba harcar.
Herifler hırsızlığın en büyüğünü kendileri yapar, rüşvetin en babasını yer, özel konuşmalarında Kur’an’la alay eder, sonra da vatandaşın karşısına hiç utanmadan “Allah peygamber” diye çıkar.
Binlerce örneği karşımızda.
Vatandaş bu yalanları her zaman yedi yuttu.
Şimdi ise beyni iyice yıkandı, daha çok yiyor…
Hırsızların ve rüşvetçilerin dört dörtlük belgeli dosyaları çıkmış ortaya…
Vatandaşa soruyorsun:
“Yahu sen dindar, inançlı adamsın. Hırsızlara, rüşvetçilere, namussuzlara nasıl oluyor da oy veriyorsun?..”
Adam sırıtıyor:
“Abi çalarken gördünüz mü? Eğer çalıyorsa hesabını öbür dünyada verir!..”
Başkası yine sırıtıyor:
“Sayın abicim çaldıysa benden çaldı, kime ne!.. İktidarda başkası olsa onlar da çalacaktı!”
Tek tesellimiz, bunca cehalete ve duyarsızlığa karşın “Çalmadı” diyen yok!
* * * * * * *
Bir ülkede seçmen çoğunluğu eğer bu tuzağa düşürülmüşse, o ülkenin sonu iyi gelmez. Ancak o seçmen çoğunluğu cahildir…
“Allah” diyen hırsızı, hırsız olduğunu bile bile bağrına basar.
“Başörtüsü” diyen rüşvetçiye dört elle sarılır.
Onun yaptıklarına değil ağzından çıkan sözlere bakar, oyunu onlara vermeyi sürdürür!
Önemli olan o çoğunluğa sus payını beleş gıda paketi, para, kömür vesaire yardımı olarak aksatmadan vermektir.
Bir ülkede seçmen çoğunluğu eğer bu tuzağa düşürülmüşse, o ülkenin sonu iyi gelmez. Ancak o seçmen çoğunluğu cahildir…
“Allah” diyen hırsızı, hırsız olduğunu bile bile bağrına basar.
“Başörtüsü” diyen rüşvetçiye dört elle sarılır.
Onun yaptıklarına değil ağzından çıkan sözlere bakar, oyunu onlara vermeyi sürdürür!
Önemli olan o çoğunluğa sus payını beleş gıda paketi, para, kömür vesaire yardımı olarak aksatmadan vermektir.
* * * * * *
Rahmetli Osman Bölükbaşı’nın bana söylediği bir söz vardı, onu hiç unutmadım:
“Siyasette bulunduğum uzun yıllar içerisinde bütün sektörleri tetkik ettim. En kârlısının din ticareti olduğunu gördüm.”
Sanki bu günleri tarif etmiş!
Koskoca adamlar çıkıp hiç utanmadan, milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyor:
“CHP camileri yıktı, ahır yaptı!..”
Çocuk yuvalarından üniversitelere, camilerden kışlalara, kamu kurumlarından özel vakıflara, belediyelerden sivil toplum kuruluşlarına kadar bütün kurumlarda, her yerde, her zaman ve her şeyde din sömürüsü ve din ticareti…
2002 yılında yitirdiğimiz rahmetli Osman Bölükbaşı’nın tanımı doğru.
En kârlı sektör bu.
Vurgunun, malı bu yolla götürmenin haddi hesabı yok.
Dünkü çulsuzlar bu sayede günümüzün firavunları oldu.
Onlarda utanma yok…
Küçük çıkarları için böylelerine oy verip dinimize ihanet edenler utansın.
Rahmetli Osman Bölükbaşı’nın bana söylediği bir söz vardı, onu hiç unutmadım:
“Siyasette bulunduğum uzun yıllar içerisinde bütün sektörleri tetkik ettim. En kârlısının din ticareti olduğunu gördüm.”
Sanki bu günleri tarif etmiş!
Koskoca adamlar çıkıp hiç utanmadan, milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyor:
“CHP camileri yıktı, ahır yaptı!..”
Çocuk yuvalarından üniversitelere, camilerden kışlalara, kamu kurumlarından özel vakıflara, belediyelerden sivil toplum kuruluşlarına kadar bütün kurumlarda, her yerde, her zaman ve her şeyde din sömürüsü ve din ticareti…
2002 yılında yitirdiğimiz rahmetli Osman Bölükbaşı’nın tanımı doğru.
En kârlı sektör bu.
Vurgunun, malı bu yolla götürmenin haddi hesabı yok.
Dünkü çulsuzlar bu sayede günümüzün firavunları oldu.
Onlarda utanma yok…
Küçük çıkarları için böylelerine oy verip dinimize ihanet edenler utansın.
Sözcü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder