10 Ocak 2015 Cumartesi

Cüneyt Şaşmaz : TEK ADAM

Kitabın adı: Tek Adam/Mustafa Kemal, 1881-1938
Yazar: Şevket Süreyya Aydemir
14. Baskı
423 sayfa
22 TL
(...)
“Cilt I”
(1881-1919)
Sayfa 220:
“Kemalyeri”!
Mustafa Kemal’in doğumyeri “Kemalyeri”dir.
Kemalyeri, Mustafa Kemal’in ‘Arıburnu Cephesi’nde ilk savaşlarını yönettiği gözetleme mevkiine verilen isimdir.
Şimdi orada küçük bir mermer sütun vardır.
Çanakkale meydan ya da hareket harbi değildir.
Kucak kucağa, boğaz boğaza bir savaştır.
Çanakkale, Mustafa Kemal’in Ordu’da bir “yıldız” gibi parlamasına imkan verdi.
(...)
“Cilt II”
(1919–1922)
Sayfa 182:
“Gordiyom”!
Büyük İskender’in İran üzerine giderken, Frigya’nın merkezi ve ünlü Şah Yolu üzerindeki Gordiyom’dan geçerek, Ankır (Ankara) önünde durakladığı ve buradan kuzeyden gelen heyetleri kabul ettiği bilinir.
“Gordiyom”, Sakarya kıyısında ve şimdiki Beylikköprü karşılarında, Ankara 70 kilometredir.
(...)
“Cilt II”
(1919–1922)
Sayfa 192-200:
“Millet koyun sürüsü.
Ona bir çoban lazım.
O da benim!”
Padişah Vahideddin, 16 Mart 1920’de bu sözleri Mebusan Meclisi’nde kabul ettiği Mebuslar Heyeti’ne söylemiştir.

(...)

Kitabın adı: Atatürk Hayatı ve Eseri
Kaynak: Alman Islahat Dosyası!
Başbakanlık Babıali Arşivi!
Yazarı: Hikmet Bayur
(...)
Sayfa 59:
Almanya’nın Türkiye sefiri, Sadrazam Sait Halim Paşa’ya, 17 Temmuz 1913 tarihiyle şöyle yazar:
“Efendim, Majeste İmparator–Kral, Osmanlı İmparatorluğu Hükümeti tarafından gösterilen isteği lütfen kabul etmek tenezzülünde bulunmuştur.”
(...)
“Cilt II”
(1919–1922)
Sayfa 272:
Sait Molla, efendisi İngiliz casusu Papaz Fro’ya 19.10.1919 tarihli mektupta şöyle yazar: “Dün kararlaştırdığımız zata, zat-ı şahane vasıtasıyla emir vermenizi rica eder ve hürmetlerimi takdim ederim.”
(...)
“Cilt I”
(1881-1919)
Sayfa 351:
Rauf Bey’in Hatıraları’ndan...

İstanbul’un düşmanlara yardakçı bazı Türk “gazete”lerinde “Fethi Bey tevkif edildi. Ama Mustafa Kemal ile Rauf Bey hala kollarını sallayarak Beyoğlu Caddeleri’nde dolaşıyorlar” diye yazılar çıkmaktadır.
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 38:
“Diğer meziyetlerinden sarfınazar ediyorum.
Ama Türk gibi birinci sınıf savaşçı insanlara karşı, blöf yapmayı tecrübe etmek iyi değildir.
Bu oyun ancak korkaklara tatbik edilir.
Türkler, işin ciddiyetini veya gevşekliğini derhal anlarlar.”
Lloyd George

General Ali Fuat Cebesoy, “Siyasi Hatıraları”nda (Cilt II, sf 100–101) Mudanya Konferansı’ndan bahsederken, Lloyd George’un, bu anlaşma ile ilgili olarak 16 Ekim 1922’de, yani anlaşmanın imzalanmasından beş gün sonra, Manchester’da, “Reform Club”da verdiği seçim nutkundan bazı parçalar nakleder.
Yukarıya aldığımız sözler de o nutuktandır.
Bu nutkun üç gün sonrası George, partisi ile beraber devrilir.
(...)
“Cilt II”
(1919–1922)
Sayfa 433:
Mesela 10 Ocak akşamı Batı cephesinin, “Cephane gönderin mağlup oluyoruz!” manasını taşıyan son ve kesin müracaatına karşı, yola ancak beş on andık mermi çıkarabilirken, Milli Müdafaa Vekili Fevzi Paşa’nın (Çakmak): “Size bir tren cephane gönderdim. Elinize varıncaya kadar dayanma imkanını temin ediniz!”

Telgrafını imzalarken yaşadığı ıstıraplı dakikaları takdir etmeniz mümkündür.
Çünkü yola çıkarılan ancak birkaç sandık mermiydi.
Ama bu telgraf gerekli “manevi tesir”ini yaptı!
(...)
“Cilt I”
(1881-1919)
Sayfa 346:
Harbiye Nazırı ve Arap asıllı Topçu Ferit Paşa’ya göre: ‘Ordu’ artık lüzumsuzdu ve Türkiye’ye artık biraz Jandarma kuvveti yeterdi.
(Kazım Karabekir’in Hatıraları!)

“Hal böyle iken henüz fikirlerde birlik yoktu.
Günün birinde Bolşeviklik ilan ediliverince, Rum ve Ermeniler’le arada düşmanlık kalmayacağı sanı da vardı.

Mütecanis ve iyi bir kabine teşkil olunursa, mümkün olan iyice bir vaziyet tesis edileceği kanaatinde olanlar çoktu.

Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Bey bu fikirde hayli musır (Bir söz veya düşüncede direnen, ayak direyen kimse) idiler.
Bizlerin de dahil olacağı bir kabine, galip devletlerin emniyet ve merhametini celbedebilirmiş!”
(...)
“Cilt II”
(1919–1922)
Sayfa 450:
“Hattı müdafaa yoktur!
Sathı müdafaa vardır!”

Başkumandan Mustafa Kemal’in Sakarya’da ordusuna verdiği bu emir, Sakarya muharebelerinde baştan sona kadar yürütüldü.

Daha sonra Çin’de Mareşal Çan Kay Şey, “Hattı müdafaa yoktur! Sathı müdafaa vardır!” emrini aynen tekrar edecekti.
(...)
“Cilt I”
(1881-1919)
Sayfa 333:
Çilehane!

“Hidayet”in ve “cahim-i vücuttan necat”ın (Vücut–beden cehenneminden kurtuluş) yolunu arayan ermişler, peygamberler niçin mağaralara çekilirler?

Çile doldururlar?

Hep bu oluş ve eriş yolunu bulmak için değil mi?

Mustafa Kemal için de bu çileler ve bu hiçler mukadderdi.
Nitekim onları, hem de Şişli’deki evin çatısı altında bol bol yaşadı.

Bu çilelerin çekilmesi, bu bunalımların yaşanması lazımdı.
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 227:
Kastamonu’da ertesi sabah kışlayı, askeri birlikleri teftiş edecektir.
Mareşal üniformasını giymiştir.

Tam 22 gün süren Sakarya meydan muharebesini kazandıktan sonra Büyük Millet Meclisi’nin ona verdiği “Müşirlik/Mareşallik” rütbesinin üniformasını gerçi pek seyrek giyerdi.

Ama bu üniforma ona yakışır.
İmparatorluğun bütün nişanlarını terk etmiştir.

Fakat tek “İstiklal Madalyası” ve yakasında, şapkasında, sulh sembolü olan defne dallarıyla bu üniforma içinde o, daima düşündürücü bir heybet alır.
Korkutan değil, inandıran heybet.

Kışlanın bir duvarına:
“Bir Türk 10 düşmana bedeldir!”
Yazılmıştır.

Oradaki vazifeli subayı çağırır, sorar:
“Öyle mi?”
“Evet Paşam, bir Türk 10 düşmana bedeldir!”
“Hayır bence öyle değildir.
Bir Türk dünyaya bedeldir.”
Başlar tasdik ile eğilir.
(...)
“Cilt I”
(1881-1919)
Sayfa 207:
“Sarıkamış Savaşı” sonrasında “İhtilalci” Enver Paşa diktatörleşmişti.
O günlerin gazetelerinde “Düşmana ağır darbe indirdik” başlıklı haberler çıkıyordu.
Sansür!

Süleyman Nazif, o günleri değerlendirdiği bir yazısında tarihe şu notu düşer: “Enver Paşa, Enver Bey’i öldürmüştü!”
(...)
“Cilt II”
(1919–1922)
Sayfa 231:
Mustafa Kemal, Yunus Nadi’ye şöyle der:
“Bence Meclis nazariye değil, hakikattir.
Evvela Meclis, sonra ordu!
Ordu demek, yüzbinlerce insan, milyonlarca servet ve varlık demektir.
Buna iki, üç şahıs karar veremezler.
Ben kerameti, Meclis’ten bekleyenlerdenim.”
(...)
“Cilt II”
(1919–1922)
Sayfa 321:
Damar Arıkoğlu!
Birinci Millet Meclisi Üyesi
“Hatıralarım”!

I. Millet Meclisi’nde 414 mebus bulunması gerekiyordu.
Fakat çeşitli nedenler veya engeller yüzünden Meclis’in açılışına ancak 115 mebus katılabilmişti.
Daha sonra Ankara’ya gelenlerle bu sayı 380’e yükseldi.

115 Memur-Emekli
61 Sarıklı Hoca
51 Kumandan-Subay
46 Çiftçi
37 Tüccar
29 Avukat
15 Doktor
10 Aşiret Reisi, Ağa
8 Tarikat Şeyhi
6 Gazeteci
2 Mühendis
(...)
“Cilt II”
(1919–1922)
Sayfa 518:
Atay’ın şu satırlarını okuyalım:
“Ne işi var bu donanmanın İzmir Limanı’nda?” dedi.
Sonra ev sahibi hanıma:
“Siz Fransızca yazar mısınız?” diye sordu.
“Evet” yanıtını alınca:
“Yirmi dört saat içinde İzmir Limanı’ndan çıkıp gitmesi için filo kumandanına bir ültimatom yazınız!” dedi.

Herkes heyecanlı, düşünceli, hatta biraz da şaşkındır.
Ama orada sakin, telaşsız biri vardır: Gazi Mustafa Kemal Atatürk
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 61-62:
“Hakimiyet ve saltanat hiç kimseye ilim icabıdır diye, müzakere ile münakaşa ile verilmez.
Kudretle ve zorlan alınır.
Nitekim, Türk milleti hakimiyet ve saltanatı, isyan ederek kendi eline bilfiil almıştır.
Bu bir emrivakidir (olup bittidir).
Mevzuubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız değildir.
Mesele zaten emrivaki olmuştur.
Şimdi mesele bu emrivaki olmuş hakikati ifade etmekten ibarettir.”

Bir sıranın üstüne çıkarak orada kesin bir şiddetle konuşan Gazi’nin gözleri, bütün müşterek encümen azaları ve özellikle encümenin çoğunluğu gibi görünen sarıklı hocalar üzerinde büyüleyici tesirlerle duralamıştı.

Son sözlerini söylerken bakışları, tam karşısındaki hoca efendinin gözlerine saplandı.

“Burada toplananlar, Meclis ve herkes, meseleyi tabii görürse, fikrimce iyi olur.
Aksi takdirde hakikat gene usulü dairesinde ifade olunur.
Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”

Gazi “Bazı kafalar kesilecektir” derken, gözleri encümeni ve hele tam karşısındaki Ankara Mebusu Hoca Mustafa Efendi’yi ezmekle kalmıyordu, Gazi’nin sağ eli de, bu başların nasıl kesileceğini anlatmak istercesine, Hoca Efendi’nin boynu hizasında sağa sola işleyip duruyordu!

O zaman mesele birden ve herkesin kavrayacağı gibi anlaşılmış oldu.
Şeriat ve skolastik münakaşaları hemen kesildi ve bütün encümenin yeni anlayışına tercüman olur gibi Hoca Mustafa Efendi işi kestirip attı:
“Affedersiniz efendim” dedi.
“Biz meseleyi başka nokta-i nazardan mütalaa ediyorduk.
İzahatınızdan aydınlandık.”

Saltanatın kaldırıldığına dair kanun tasarısı oya sunuldu ve reisin sesi duyuldu: “Müttefikan kabul edilmiştir!”
(...)
“Cilt II”
(1919–1922)
Sayfa 241:
Çünkü Mustafa Kemal zikzakların değil, neticelerin adamıdır.
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 361:
Halkın en düşündürücü hali, onun susuşudur.
Eğer halk susuyorsa, homurdanıyor demektir.
(...)
“Cilt I”
(1881-1919)
Sayfa 87:
Bir defa daha karar verdi ki, günün değil yarının adamı olmak lazımdır.
Hatta bir vesile ile arkadaşı Müfit’e de hatırlattı.
Soygun ekipleri, kendi aralarındaki dalavereli hesaplardan bir miktar altını da Müfit’e vermek istemişlerdi.
Müfit almadı ve işi Mustafa Kemal’e haber verdi.

Mustafa Kemal şahlandı:
“Müfit, sen bugünün adamı mı olmak istersin, yoksa yarının adamımı mı?!”

Evet onlar yarının adamı olacaklardı ve görüyorlardı ki, o günün adamlarına değil, yarının adamlarına ihtiyaç vardır.
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 278:
“Birtakım hizipler (grupçuklar), afazı zulmet-i Beyza içindeki muhitte (ufukları beyaz bir karanlık içindeki çevrede) sinsi istifadeler peşinde dolaşır.
Satılmışların hakimiyeti kalemiyesindeki matbuat (satılmışların kalemlerinin hakim olduğu basın) durmadan suikastler ihdas eder (çıkarır).
Bizans’ın icabı budur.
Bizans budur.”
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 292:
“Benimle beraber yola çıkanlar, kendi görüş ufuklarının sonuna erince, birer birer beni bıraktılar.”
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 432:
Ama eğer Atatürk, bugün mezardan başını kaldırsa da kurduğu laik Türkiye’de din adına neler şimdi yapılan spekülasyonları ve yüz kızartıcı oyunları görse, kahrından, bir daha ölür.
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 481:
Bana içki içiyor diyorlar.
İçerim.
Gençliğimden beri içerim.
Ama harplerde veya milli bir mesele üzerinde devamlı çalıştığım zaman içmem.
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 460:
Latife hanım bir eş olarak haklıdır.
Ama sonunda, Velet Çelebi’nin cevabı da kısa, fakat anlamlıdır:
“Kızım!
Sen bir kocayla değil, bir kaplanla evlendin.
Kaplan’a gem vurulmaz.”
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 521:
“Bunlar hiçbir şeyden anlamıyorlar.
İcap ederse içmeyeceğim.
Fakat bunlara hastalığımın rakı ile hiçbir alakası olmadığını da ispat edeceğim.”
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 521:
“Ölümü istemek bir cesaret değildir ama ölümden korkmak da bir ahmaklıktır.”
(...)
“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 186:
“Yetegayyer-ül ahkam, bitegayyir-ül-ezman!”
“Zamanın değişmesiyle hükümler de değişir!”

...

Ve...
Son olarak...

“Cilt III”
(1922–1938)
Sayfa 233:
Nitekim Gazi, Kastamonu nutkunda:
“Efendiler, ey millet!
İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.
En doğru en gerçek tarikat, medeniyet tarikatıdır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder